19 Kasım 2006

Hüsnü Özyeğin nasıl oldu Hüsnü Meselâ

Anlatacağım anı, aynıyla olmuş hiçbir yan eklemeler yapılmamıştır. Yerini zamanını sormayın. Not tutmadım ki. Nereden bileyim blog işleri çıkacak, beni zorlayacaklar, ben de bunları yazacağım. Herhangi bir zaman dilimi diyelim geçelim.
Tabii bu anıyı iyi anlamanız için biraz da teknik bilgi gerekli. Bu konuda biraz sıkılacaksınız ama kusuruma bakmayın. Hikaye bir büyük gazetede geçiyor, uygulamanın yapıldığı yer o büyük gazete bünyesinde çıkarılan başka bir gazete. Önce teknik bilgiyle sizi biraz sıkalım. Gazetelerin hazırlanışı teknolojinin gelişmesine ayak uydurarak 4 evreden geçmiştir. Benim çalıştığım süreler içinde tabii. Birincisi kurşun devri. Tabanca kurşunu değil tabii. Haberler entertip denen bir makinada dizilir, satırlar kurşun halinde çıkardı. Sonra bu satırlar birbiri ardına konur, sütunlar meydana gelirdi. Sayfalar çatılır, fotoğraflar da ayrıca klişe haline getirilir. Matris kalıp ve baskı. Bu bölümü kısa kesiyorum zira müzelik oldu bu aletler. İkincisi soğuk ofset. Kurşun ve film birlikte kullanıldı bu sistemde. Üçüncüsü ise ofset. Ofsette kurşun yok, kurşun oksitten mürettiplerin zehirlenmesi de yok. Sadece film var ama işin içine siyanür giriyor. Ofsetten sonra da bugün kullanılan sisteme geçildi. Bilgisayarlı sistem. İletişim Fakültesi’nde meslek dersleri anlatmadığımıza göre bu kadar ön bilgi yeter. Hikayemizin geçtiği zaman diliminde kullanılan sistem ofset sistemi idi. Yazılar daktilo ile yazılır, büyük yazarların bazıları daktilo bilmedikleri için elle yazarlar, dizgideki arkadaşlar saç baş yolarlardı; o da ayrı bir hikaye.
Ne diyorduk. Evet. Yazınızı yazdınız. Karar verildi bu yazı gazeteye girecek. Yazı dizgi servisine gider. Dizgici arkadaşların kullandığı dizgi makinasında özel bir rulo halinde kağıt vardır. Dizgici yazıları dizer, kağıt bitince aleti banyoya götürür. Fotoğraf banyosu gibi karanlık ortamda kağıt rulo kimyasal banyolardan geçirilir. Haberler açığa çıkar. Pikaj servisinde özel kağıt üzerindeki haberler sütun halinde kesilir. Haberler verilen ölçülere göre dizilmiştir. Sütunların fazlalıkları maket bıçağı kesilir atılır, sonra kağıt mum makinasından geçirilir. Sayfa büyüklüğünde kartonlar vardır. Sayfanın çizilmiş planına göre pikajörler bu haberleri karton üzerine yapıştırırlar.Bir satırda yanlış bir kelime varsa satırın tamamı dizilir. Satır kesilir, yazının üzerine yapıştırılır. Fotoğraf yeri siyah bir kartonla kapatılmıştır. Sayfaya tüm haberler, başlıklar konur, sonra filmi çekilir. Fotoğraf film sırasında sayfaya konacaktır. Hâlâ kafanız karışmadı mı?
Anlatacağım olay karton üzerine yapıştırılan haberlerle ilgili olacak. Gelelim hikayemize: Büyük gazetenin büyük yazarı ve aynı zamanda diğer gazetenin de sahibi o yıllarda sıkça üretilen öz Türkçe kelimeleri sevmemektedir. Yazılarında öz Türkçe kullanmadığı gibi her iki gazetenin haberlerinde de kullanılmasını istememektedir. Bu kelimelerin uydurmaca olduğunu söylemekte, inadım inat en ufak bir taviz bile vermemektedir. Düzeltme servisi üzerinde öyle bir baskı vardır ki en ufak bir öz Türkçe kelime kaçırsalar ve bu kelime gazetede çıksa kovulma nedeni olmaktadır. Onun için düzeltme servisine öz Türkçe avcıları diyorduk. O yıllarda Egemen Bostancı bir ilan verir büyük gazeteye. Egemen Bostancı “Uluslararası Gösteri Merkezi”nin sahibidir, Şan sinemasında matineler yapmaktadır. Bu Merkezin reklam firması tarafından hazırlanmış ilanı, öz Türkçe kurbanı olur, ilan gazetede “Milletlerarası Gösteri Merkezi” diye yayınlarlar. Kıyamet kopar tabii. Firmanın adını nasıl değiştirirsin. Firma para ödemez. Özür dilenir. İlan tekrar yayınlanır. Bir türlü gelemedik bizim hikayeye.

Küçük gazetede 4-5 günlük bir yazı dizisi yayınlanmaktadır. Önemli iş adamlarının hayat hikayeleri. O gün bilmem kimin hikayesi vardır gazetede. Yazının sonuna da “Yarın: Hüsnü Özyeğin” diye bir anons konmuştur. Biliyorsunuz Hüsnü Özyeğin Finansbank’ın sahibi. Hikayenin geçtiği yıllarda da bir bankanın genel müdürlüğünü yapıyor.
Dizgici arkadaş bu anonsu yazarken neyi düşünüyorsa bilemiyorum Hüsnü beyin soyadını Özyeğin yazacağı yerde “Örneğin” diye yazmış. Olsun yazsın. O zamanki adıyla tashih şimdiki adıyla düzeltme servisindeki öz Türkçe avcıları hemen atlamış “örneğin” kelimesinin üzerine. Düzeltivermiş ismi. “Hüsnü Meselâ” diye.
Küçük gazetenin yazı işleri müdürü dikkatli mi dikkatli. Sayfayı okumadan göndermiyor hiçbir zaman filme. Hüsnü Meselâ ismini görünce hay Allah diyor kim bu yahu. Tanınmamış birinin hayat hikayesini mi vereceğiz okuyucuya. Sonra tırnağı ile o satırı kaldırıyor. Altındaki yazıyı okuyor. Hüsnü Örneğin. Durumu anlıyor ve basıyor kahkahayı. Böylece büyük bir yanlışlık baskıdan önce önleniyor. Gazete rezil olmaktan kurtuluyor, sadece o dönemin çalışanları arasında hoş bir anı olarak kalıyor. Ve bu anı şimdi blog kardeşliği yoluyla sizlere ulaşıyor.

4 yorum:

Berceste dedi ki...

Punto amca, eşim ile birlikte hala kahkalar atıyoruz biz bu duruma! Hani güleriz ağlanacak halimize oldu ama sayenizde gazetenin çok büyük bir yanlışı düzeltilmiş! Baskı çeşitlerini anlattıkça siz çocukluğuma götürdünüz beni. Kurşun kalıplar zamanında bütün gazete yemeklerde mutlaka yoğurt yerdi değil mi?
O inatçı yazar ve patron burnunun dikine gitmekten hala geri kalmıyor ve haysiyetini iki paralık ettiği de aşikar :( Paylaştığınız için çok teşekkürler. İyiki açtınız bu blog'u!

Punto dedi ki...

Evet. Kurşunlar eritilip tekrar dondurulduğu için kurşun oksit çıkardı buhar halinde. Yoğurt yenirdi. Özellikle mürettiphanede çalışanlara müessese tarafından yoğurt verilirdi.Ama onların bir kısmı bu yoğurtları yiyecekleri yerde evlerine götürürlerdi.

Eşim baskı çeşitlerini okuyunca kim okuyacak bunları yahu. Çok geniş anlatmışsın dedi. Ben de bir okuyan çıkarsa ve birşeyler öğrenirse bu bana yeter demiştim. Şimdi senin yorumunu okutacağım ona. Konuyu bildiği için ilgisini çekmemişti yazı. Akşam o da bir yorum yazmıştı ki ADsL gidiverdi. Aşağıdaki eczacı hanım da nöbette saçını başını yoluyordu. internete giremediği için ssk hastalarına kafadan ilaçlarını verdi. Belki çoğunu ssk kabul etmeyecek. Eczane zarar edecek.Burası Türkiye. Her an elektrik, kablo tv yayını kesebilir, internet pat diye gidebilir.

Berceste dedi ki...

Bir voltaj oynamasi yuzunden ben eski bilgisayarimda (Turkiye'de) hard diski ve icindeki pek cok bilgiyi kaybetmistim. Misir donusu anilarimi yaziyordum e-posta ile arkadaslarima yollamak uzere. Sinir olmustum sonra da UPS aldim. Tavsiye ederim, kisa bir sure de olsa elektrik kesilince en azindan onlem almanizi saglar, voltaj oynamalarindan da zarar gormezsiniz. Bu ulkede elektriklerin kesildigine hic sahit olmadim. Insanlar bunu basarabiliyorsa orada neler oluyor acaba?

Adsız dedi ki...

Hüsnü Meselâ değişik bir örnek olmuş. Dayatma, düşünmeden uygulama ve dikkat! Hepsi bir arada.
Öz Türkçeye karşı hâlâ Osmanlıca dayatmalarını bir tarafa bırakalım da son yıllarda dilimize gereksiz yere giren yabancı sözcüklere,internet ve mesaj konuşmalarla bozulan dilimize bakalım.
Ribar