12 Eylül fırtınasının estiği günlerdi. Sıkıyönetimden gazetelere yasak üstüne yasak geliyordu. Gazetelerden birinin Ankara bürosundan gelen bir haber başa bela oluyordu. Haberde yasaklı lider Süleyman Demirel’in yaptığı hizmetler anlatılıyordu. Haber haftalık bir dergiden alınmıştı.. Aynı haber, o günlerde bir başka gazetede de yayınlanıyordu. Buraya kadar bir şey yok tabii. Haber yayınlanır yayınlanmaz sıkıyönetim savcısı gazetenin yazı işleri müdürünü ifadesini almak için Selimiye Kışlası’na çağırıyor. Mahkeme askeri mahkeme ama Cumhuriyet savcısı sivil. Yazı işleri müdürüne Demirel’le ilgili yazıyı gösteriyor ve “hakkınızda Demirel’i övmekten dava açıyorum” diyor. Gerekçe olarak da sıkıyönetim sırasında çıkarılan liderleri övmeyi de yermeyi de yasaklayan yasayı gösteriyor. “Peki” diyor müdür “haberin ilk yayınlandığı dergi hakkında da soruşturma var mı ?” Savcı bey “hayır” diyor. Bize gelen emir sadece size ve bir başka gazete için dava açılması şeklinde.Uzatmayalım… Her iki gazete müdürüne dava açılıyor. Yargılama Selimiye Kışlası’nın salon haline getirilen bir büyük odasında başlıyor. Hakim genç bir binbaşı. Bir kaç duruşmadan sonra sıra karar duruşmasına geliyor. İki gazetenin müdürleri de duruşmada hazır bulunuyor.
Sahir Erman Hocaİki müdürün avukatları da ülkenin tanınmış avukatları. Uğur Alacakaptan savunmasında uzun uzun avukatlığını yaptığı gazetenin ilkelerini anlatıyor. Gazetenin, fikir yapısı itibariyle her zaman Demirel’in karşısında olduğunu bu nedenle Demirel’i övme iddiasının yersiz olacağını, haberin bir dergiden alıntı olarak alındığını belirtiyor. Hukuki gerekçelerini sıralıyor da sıralıyor
. Hakim bu kez diğer avukata Hukuk Fakültesi’nde hocalık yapan avukat Sahir Erman’a söz veriyor: Sahir Hoca söze “ben öyle uzun uzun savunma yapmayacağım’ diye başlıyor ve kısa savunmasında şu cümleleri sıralıyor:”Allah geçinden versin. Süleyman Demirel ölse, cami avlusunda toplansak, cenaze namazını kıldıran hoca sorsa, merhumu nasıl bilirsiniz? Hepimiz doğal olarak cevap versek”iyi biliriz’. Bu durumda cami avlusundaki cemaatin hepsini Demirel’i övmek suçundan içeri mi atacaksınız?”
Tüm savunma bu kadar sürüyor. Çantasını topluyor ve çıkıyor. Hakim binbaşının gözlerinin içi gülüyor ama belli etmiyor. Kısa bir duruşma arasından sonra karar açıklanıyor.İki müdüre de beraat.
Anti demokratik bir yasa hiç umulmadık bir şekilde emir komuta zincirini kıran genç bir hakim binbaşının hukuka saygısına ve Hoca’nın büyük hukukçuluğuna çarpıyor.
Hoca bir hukuk dersini bitirmenin mutluluğu içinde karar metninin kopyasını alıyor, çantasına koyuyor ve müdürü öpüp bir başka davaya gidiyor.
Ülkemizin bugün rahmetlik olan Sahir Hoca gibi büyük hukukçulara ve hukuka saygılı hem asker hem sivil hakimlere çok ihtiyacı var.
Umarım Türkiye, antidemokratik yasaları artık “anılarda” bırakmıştır.
5 yorum:
Her anınız ayrı bir değer taşıyor, bunu da çok sevdim. Kanun liderler için denmiş, ölünce liderlik vasfı ortadan kalktığına göre kanun maddesi bu durumda geçerli değil diyemez miydi hakim diye eşim soruyor.
Ben de kanun şu şu şu durumlarda geçerli değildir diye bir içtihat kararı çıkmış mı bu davanın ardından diye merak ettim :) Sahir hoca gibi işini iyi bilen ve uygulayan kişilere gerçekten ihtiyacımız var. Ortalık birbirini taklid eden ve kendini yineleyen insanlardan geçilmiyor :(
Kanun sıkıyönetim sırasında çıkmıştı. Demirel ve Ecevit Hamzaköy'de gözaltında idiler. Sonraları bu garip kanun yürülükten kaldırıldı. Sanırım sadece biz yargılandık. Ayrıca da beraat ettik. Buradaki önemli nokta hakim binbaşının hukuktan yana tavır koymasıydı. Kanun olduğuna göre hakim uyguluyabilir, bizi mahkum edebilirdi.
Punto amca, bız anafikirdeki mesajı aldık merak etmeyin, sadece kanunların uygulanış tarzına biraz takılalım demiştik. Ama burada babamın büyüklere şaka yapılmaz sözünü hatırlamam ve sizin de işinizi ne kadar ciddi yaptığınızı unutmamam gerekiyordu tabi :)
Sevgili Punto Amca,
Bu yayınınızı radyoda seslendireceğim izninizle. :)
Sevgili Momentos; Olur tabii. Sevinirim. Selamlar,sevgiler
Yorum Gönder