3 Kasım 2006

Sakın tecrübe deyip geçmeyin

Sıkılmadan okursanız size bir balıkçılık anısı anlatacağım. Önce biraz bilgi vereyim.
Eskilerde kalkan balığı Beykoz kalkanı diye satılırdı. Kalkan balığı Beykoz’da mı tutulurdu. Hayır. Balık Karadeniz’de Şile açıklarında tutulur, Beykoz’a getirilir, oradan pazarlanırdı. Satıcılar da Beykoz kalkanı diye satardı. Kalkan Balığı nasıl tutulur? Biliyor musunuz. Bilmeyenler için kısa bir açıklama yapmakta hikayemizin iyi anlaşılması için fayda var.



Biliyorsunuz Kalkan yuvarlak, yassı bir balıktır. Onun için kalkan ağları geniş gözlüdür. Ağın uzunluğu balıkçının para gücüne göre 1000 metreye kadar çıkabilir.Ağın yüksekliği 1.5 metre kadardır. Çok yüksek değildir, zira kalkan balığı denizin kumsal alanlarında ve dipte yaşar. Balıkçılar Karadeniz açıklarındaki kumsal zeminleri bilirler, ve bu bölgelere ağlarını kurarlar. Şöyle bir örnek verelim. 1000 metre ağınız var. Bunu iki takıma ayırırsınız. Önce bir takımı teknenize istifler, denize açılır, kalkan yerine gelir ağı bırakırsınız. Ve geri dönersiniz. Ağ bir hafta denizde kalır. Ağın üç dört yerinde şamandıralar vardır. Her balıkçının kendine özgü şamandırası bulunur. Bir hafta sonra ikinci takımı tekneye yükleyip tekrar denize açılırsınız. Pusula ile gidip şamandıranızı bulur, ağınızı çeker, teknedeki ağı tekrar denize bırakırsınız. Kalkanın tutulma mevsimi şubat,mart ve nisan aylarıdır. Sıkılmadınız değil mi bu bilgilerden. Tamam. Sıkılmamışsınız. Devam ediyoruz öyleyse. Ne diyorduk.Eskiden kalkan tutulan yerler İğneada açıkları, Şile açıkları gibi yerlerdi. Bulgaristan, Romanya gibi ülkelerin açıklarında da kalkan tutulan yerler vardır. Buralarda ağlar karasuların dışına atılır ama bu ülkeler zaman zaman bizim balıkçıları karasularını ihlal ettikleri gerekçesiyle tekneleriyle birlikte gözaltına alırlardı. Anlattığım bu balıkçılık şekli 30-40 yıl öncenin kalkan balığı avlama şeklidir. Bunu unutmayalım.

Bugün tekneler çok büyüdü. Zaten bu dediğimiz yerlerde balık da kalmadı. Şimdi Ukrayna kıyıları gözde. Ukrayna sahil botlarından daha hızlı giden balıkçı teknelerimiz var artık. Ukrayna kıyılarına gidiyorlar, karasularının hatta limanların içine kadar giriyorlar, Ağlarını atıyorlar. Şamandıra bırakmıyorlar. Ukrayna karasularından çıkarak 4-5 gün uluslararası sularda bekliyorlar. Zamanı gelince ağlarını radardan tespit edip çekiyorlar. Bunu da özellikle dalgalı denizde yapıyorlar. Zira Ukrayna sahil muhafaza botları küçük olduğu için dalgalı havalarda denize açılamıyorlar. Ayrıca hızları da bizim tekneleri yakalamaya yetmiyor. Hatırlarsınız böyle bir takipte top atışı ile bir balıkçı teknemizi batırmışlardı. Neyse. Biz gelelim hikayemize.

Teknemiz 11 metre. Çok küçük bir taka. İsmi Nursu. Yıl 1957.Reisimizin ismi Temel. 4 tayfa ile Rumelifeneri’nden yola çıkıyorlar.Yanlarında bir de 15 yaşında bu yazıyı yazan ve reisin yeğeni olan bir genç var. Bulgaristan’ın Varna limanı açıklarındaki denizde bir haftadır bekleyen ağlarını çekecekler, sonra da teknedeki ağlarını bırakıp dönecekler. Karadeniz kıskandıracak şekilde sakin. Balıkçıların deyimi ile süt liman. Ağların bulunduğu yere Rumelifeneri’nden 7-8 saatte ulaşacaklar. Dönüşte yine aynı saati bulacak.7 saat sonra ağların bulunduğu yere ulaşıyorlar. Şamandıraları buluyorlar ve ağı çekmeye başlıyorlar. Dedik ya kağıt gibi bir deniz var. Ağın bir kısmını 3-4 saatte çekiyorlar. Ağda balık ta var.. Balıkçıların keyfi süper. Karadeniz türküleri, fıkralar eşliğinde ağ çekimi devam ederken Temel reis birden telaşlanıyor. Hadi çocuklar diyor. Ağın denizde kalan kısmını bıçakla kesin. Şamandırayı bağlayın hemen gidiyoruz. Tayfalar şaşırıyor. Ne oldu reis? diyorlar. Deniz çok sakin. Acelemiz ne?Temel Reis –Tabii bu reis Karadeniz fıkralarındaki Temel değil- bakın diyor ufuktaki bulutlara. Bunlar fırtına bulutları. Fırtına bizi yolda yakalayacak. Sağ salim gidebilmemiz için dua edin.Hemen yola koyuluyorlar. Rüzgar yavaş yavaş artıyor. Dalgalar da büyümeye başlıyor. O dönemde telsiz yok, telefon yok. Ayrıca sığınacak liman da yok. Rumelifeneri’ne 1-2 saat kala fırtına bindiriyor üstlerine. Temel reisin ustalığı ile batmadan bin bir güçlükle karaya varıyorlar. Köy sakinlerini kayalıklarda onları merak içinde beklerken buluyorlar.Reisin tecrübesi 6 kişinin hayatını kurtarıyor.Bu hikaye sadece bir örnek. Buna benzer ne hikayeler vardır tecrübe üstüne.

11 yorum:

Berceste dedi ki...

Çok ilginç geliyor bana balıkçılık. İngiltere'de de güney kıyıları ve İskoçya'da sanıyorum çok balıkçı var. Onların evlerini göstermişlerdi TV'da. Demiştik balıkçı kulubesi bu ise kimbilir daha ne evler vardır ? Pek keyifle okudum, parmaklarınıza, gözlerinize, zihninize sağlık.

Punto dedi ki...

Türkiye'nin 3 yanı deniz.Göller de çabası. bilinçsiz balık avcılığı denizlerdeki balığı azalttı.Bazı yöresel balıklar hariç. Hamsi gibi. İnsanlarımız deniz balıklarına alıştıkları için kültür balıklarını pek sevmiyorlar. Belki yeni nesil alışacak bu balıklara. bir de sağlık açısından balığın önemi anlatıldıkça ilgi de artıyor son günlerde.

Berceste dedi ki...

Valla bizim yüzgeçlerimiz çıkacak İngiltere'de balık yemekten :) Hem kazara yemememiz gerekenlerden yemeyelim diye, hem de sağlıklı diye... Bir de balıklar çok çeşitli ve lezzetli olsa Türkiye'deki gibi pek keyifli olacak ama öyle değil. Biliyorsunuz en geleneksel yemekleri diyebileceğimiz yemek de fish and chips yani balık ve üzerine sirke dökülerek yemesi adetten olan patates kızartması. En güzel yanı kılçıksız olmaları. Ama şimdi şööööyle güzel bir hamsi tavaya kim hayır diyebilir ki???

Adsız dedi ki...

Eskiden balık avcılığı aynı zamanda doğa ile mücadele isteyen, tecrübe ve taktik gerektiren bir olaymış. Ayrıca tutulan balıklar da zamanında tutulmuş, lezzetli balıklarmış. Şİmdi balıkçılarda ilk sorduğumuz balığın nereden geldiği, çiftlik balığı olup olmadığı. Son günlerde çiftlikten gelmeyen bir levrek yiyen var mı?
Teknolojinin gelişmesi ile, nasıl domatezin, havuçun geni ile oynandı ise balıkların da yapısı ile oynanacak, ve 10 günde erişkin büyüklüğüne gelen çiftlik balıkları yetişecek. Şimdiden firmalar daha gelişmiş çiftlikler kurmaya ve "teknoloji harikası" balıklar yetiştirmeye başladı.

Adsız dedi ki...

Yazar cok tesekkurler...

Selamlar Ebru

Punto dedi ki...

Yazıyı okuduğunuz için ben teşekkür ederim Ebru Hanım.

Momentos dedi ki...

Bloğunuz ve yazılarınızla tanıştığım için çok keyifliyim. Tecrübelerinizi ve anılarınızı paylaştığınız yazılarınız çok değerli. Sizi blog dünyasından blogları tanıttığım radyo yayınıma bu perşembe konuk edeceğim. Sizi tanıtmaktan mutluluk duyarım.
Saygılar,

Punto dedi ki...

Sevgili Momentos;Bloğumdaki yazılarıma gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Anılarımı istediğiniz gibi kaynak göstererek paylaşabilirsiniz. Radyo yayınınıza hem ses tellerimdeki rahatsızlık hem de yaşım gereği katılamam. Gerek de yok. Anılarımı paylaşarak bazı dersler çıkarılmasını sağlamak bana yeter de artar.

Momentos dedi ki...

Çok, pek çok teşekkür ederim. Sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Saygılar,

Momentos dedi ki...

Merhaba, Sizin bloğunuzunda olduğu program yayınlandı. Dinleyebilmeniz için iki link gönderiyorum.

Direkt spotify' dan dinleyebilmeniz için bunu;
https://open.spotify.com/episode/4soQFzaE32OCs2L2JHgZim

Benim bloğumdan ulaşıp dinleyebilmeniz için de bunu;
https://sezerozsen.blogspot.com/2022/10/blog-dunyasinda-bu-hafta-26.html

Sürç-i lisan ettiysem affola,
Saygılar gönderiyorum.

Punto dedi ki...

Teşekkür ederim sevgili momentos.