Evet dostlar; “Şöyle arkanıza yaslanın. Hafif hafif esen bir rüzgar sizi serinletiyor. Gözlerinizi kapadınız, bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Bir gemidesiniz. Pırıl pırıl bir güneş. Geminin denizi yara yara giderken çıkardığı ses size ninni gibi geliyor. Yemek salonunda sizi sevdiğiniz yemekler bekliyor.Gemi gece gidiyor, sabah bir limanda kalkıyorsunuz yataktan. O liman kentini geziyorsunuz, tarihi ile tanışıyorsunuz.Tekrar gemi, tekrar denizin şırıltısı ile uyku. Tekrar başka bir liman ve kenti turlama, tarihle başbaşa” demiştim.
Gemiye merdivenle çıkıyorsunuz. İçeriye adım attığınız anda bu ortam sizi karşılıyor.
İşte bu hayali gerçekleştirmek için gemi ile Yunan adaları gezisine çıktık. Çok kolay geçtik gümrükten. Geminin merdiveninde bir fotoğrafçı bekliyordu bizi. Sormadan bastı deklanşöre. Bulmuş dijital makinayı bol bol fotoğraf çekiyor dedim içimden. Merdivenleri ağır ağır çıkınca bizi bir otel resepsiyonu gibi bir bölüme aldılar. İlk iş olarak bilgisayara kaydedildik.
Gemiye adım atmadan merdivenlerde fotoğraf çeken biri vardı. Bu uzun boylu adam yolcuların arasında sürekli gezerek fotoğraf çekti. Önce "ajan mıdır nedir" dedik. Sonra durumu anladık. Size haber vermeden tele ile fotoğrafları çekiyor, sonra sergiliyor ve bir fotoğrafı 13 euradan satıyor. Sanırım şirket fotoğraf işini de birilerine ihale etmiş.
Bu işlemi yapan görevli elindeki gözü yüzümüze tutarak fotoğrafımızı çekmeyi de ihmal etmedi.
Bir kart uzattılar bize. Kredi kartına benzer bir kart. Üzerinde ismimiz yazılı.
Hemen uyardılar; bu kart sizin herşeyiniz. Ülke giriş çıkışlarını bu kartla yapacaksınız, gemide kahve mi içeceksiniz bu kartla, içki mi içeceksiniz yine bu kartla. Para yok bu kart var.
Tek sıra olmuş takım elbiseli uzak doğulu görevliler bize kamaramızı gösterdi. Böylece gemi hayatımız başlarken tıkır tıkır işleyen bir sistemin ve geminin içine girdik.
Geminin en büyük salonu bu salon. Bu salonda oturup sohbet edebilirsiniz. Eğer gürültücü bin yunan grubu yakınınızda yoksa kitap okuyabilirsiniz. Geceleri bu sahnede müzik ve gösteriler yapılıyor. Bu arada bir şeyler içerseniz parasıyla içiyorsunuz.
Önce sizi sistemle tanıştırayım:
Bir tura başvuruyorsunuz. Tur sizin vizelerinizi alıyor ve pasaportunuzu veriyor. Gezi ücretini de alıyor. Turun işi bitiyor burada. Gemide Türk yolculara bakan bir de Türk rehber var. Ne diyorduk. Resepsiyona girdik. Kendinizi bir otele girmiş gibi hissedin. Gezi boyunca karşılaşacağınız güçlükler hesaplanmış. Valizleri kamarada buluyorsunuz. Pasaportla uğraşmıyorsurnuz. Yemek saatleri ve nerelerde yeneceği belli. Sabah ve öğlen güvertede servisi kendiniz yaparak yemek yiyorsunuz. Akşam yemekleri alt salonda. Öyle bikini ile, şortla giremiyorsunuz salona. Herkesin oturacağı masa belli. Hizmet edenler de. Hizmet edenlerin çoğu uzak doğulu. Genellikle Filipinli. Sanki sinirlerini ameliyatla birileri almış. Sürekli gülüyorlar size. Hizmet yarışındalar adeta. Geceleri salonda eğlence var. Dört kızdan ve iki şarkıcıdan oluşan gösteri ekibi her gece farklı farklı gösteriler, danslar ve müzik sunuyorlar size. Buziki çalan da var keman çalan da. Çocuklar unutulmamış. Onlara da bir bölüm ayrılmış. Kumar meraklılarına meraklarını giderecek tedbirler alınmış. Geminin doktoru da var tabii. Gezinin ilk çıkış limanı Pire. Pire'den genellikle yunan, İspanyol ve İngiliz yolcular biniyor. Diğer ülkelerden de tek tük yolcu bulunuyor. Bunların öncelikli hedefleri İstanbul'u görmek ve Efes'te hacı olmak. Onun için Kuşadası önemli bir uğrak yeri.
Gemi kalktıktan sonra anonslar başladı, İngilizce, Yunanca, İspanyolca ve Türkçe. En önemli anons, akşamki kokteylde kaptanın bizlerle tanışacağı anonsuydu. Neyse girdik kuyruğa bekliyoruz kaptanla tanışmayı. Sıra bir türlü ilerlemiyor. Alt tarafı yeni gelenlerin ellerini sıkacak. Meğer kazın ayağı öyle değilmiş.
Kaptan, yanına gittiğinizde elini omuzunuza atıyor ve kaptanla birlikte fotoğrafçıya ister istemez poz veriyorsunuz. Fotoğrafçı aynen bizim nikahlardaki gibi fotoğrafları basıp bir camekana asıyor ve satıyor. Sıkı durun tanesi 13 eurodan.İ
çeriye girerken sizi şampanya ve daha birçok çeşit içki ikramı bekliyor. Salonda eğlence ile gezinin ilk gecesi bitiyor.
Gelelim kamaranıza. Eğer benim gibi denizci bir aileden geliyorsanız sorun yok. Ya da kafanızı yastığa koyup uyuyorsanız yine mesele yok. Eğer yatağınızı yadırgar bir durumunuz varsa biraz uykusuzluk çekebilirsiniz. Geminin sarsıntısı ve makinaların sesi, pervanelerin zaman zaman gemiyi titreten sarsıntılarından rahatsız olabilirsiniz. Benden söylemesi. Güneşin batışını seyretmek en çok göreceğiniz manzaralardan biri. Eğer erken kalkabilirseniz gün doğuşunu da güvertede oturup seyredebilirsiniz. Bu fotoğrafları sizlerle zaman zaman paylaşacağım.
Gemi hakkında biraz daha bilgi verip gördüğümüz yerleri anlatalım;
Geminin bandırası Portekiz. Sahipleri Amerikalı ve Yunan. Şirket Miami’ye kayıtlı. Kaptanı Yunan. Diğer kaptanlar arasında Japon’u da var İspanyol’u da. Gemi müdürü İsveçli. Animatörler Amerikalı ve Meksikalı. Gemide Türk çalışanlar olarak bir rehber, bir hostes ve bir de hizmetli olarak çalışan bir bayan vardı. Yani uluslararası bir ortam var gemide.
Çalışanların tek bir görevi yok. Kılıktan kılığa giriyorlar. Bunu gezinin sonunda anlıyorsunuz. Sirtaki oynayan Yunanların aynı zamanda garsonluk yaptığını, İspanyol animasyoncu kızın peçe takıp Türk kızı olduğunu, Amerikalı boylu poslu animasyoncu delikanlının Romalı kılığında göbek attığını görüyorsunuz.
İlk durağımız Kuşadası. Apar topar Türk olmayan yolcular, hacı olmak için Meryem Ana’ya gittiler. Biz de sahilde turladık. Esnafla konuştuk. Bu Cruise gemileri ile gelenlerin alış veriş yapmadıklarından yakındılar. Aslında sistem, yolcuların alış veriş yapmamaları üzerine kurulmuş. Zira zamanı öyle kullanıyorlar ki size pek alış veriş zamanı bırakmıyorlar.
İkinci yazı: Tanrıların adası RODOS
8 yorum:
Tatilinizin güzel geçmesine, dinlenmiş olarak dönmenize, anılarınızı bizlerle paylaşmanıza sevindim.
Gemide bütün organizasyon içerisinde fotoğrafçı bu işten en karlı çıkan sanırım, ihaleyi ne kadara kaptı acep? Bizim nikah fotoğraflarını çeken dayaklık adam geldi şimdi benim aklıma, 5 sene bitecek, benim gıcık olma durumum bitmeyecek, ömür boyu sürecek :( Adam anne ve babamı yanımda tutmadı, rahat açı yakalayıp çeksin diye imiş, sonra bir baktım, üç ayak kurulu, adam başında yok! Fotoğraflar da malumunuz pek bir anlam ifade etmemekte ve servete malolmakta! Bütün nikah boyunca da arkadaşların çekimini engellemek için gövde gösterisi yapacak diye, gene şebek etmiş fotoğrafları! Böyle adamları oralara yerleştirenleri Allah nasıl bilirse öyle yapsın diyeceğim ancak :)
Rodos'u, yemeklerini özellikle bekleyeceğim.
Sevgili Dilek; herkesin elinde bir dijital fotoğraf makinası var artık. Çok fazla fotoğraf satıldığını sanmıyorum. Uyanık fotoğrafçı onun için daha çok genç kızların pozlarını çekmeği tercih ediyordu.
Sevgili Punto Amca,
Ne güzel anılarınızı bizlerle paylaşmanız. Son birkaç yıldır tatil yapamamış birisi olarak okumaktan bile zevk aldım diyebilirim. Ben de hayal ediyorum şimdilik:))
Devamını da sabırsızlıkla bekliyorum.
Sevgilerimle...
Sevgili Bocuruk; bir şeyleri paylaşmaktan mutlu oluyorum. Özellikle işe yarayacaksa. Bu tip gezilere ön bilgi olmadan çıkınca hayal kırıklığı olabiliyor. Bizde böyle bir şey olmadı. Zira eşim tatil olsun da nerede olursa olsun diyordu. Ben de hem fotoğraf çekmek hem de yaşadıklarımı paylaşabileceğim dostlarım olduğu için memnun ayrıldık geziden.
Punto Amca
güneşin batışı muhteşem duruyor...
Fotoğafların ticari boyutu ise ayrı bela, ben de şikayetçiyim Berceste gibi. Nikah Salonlarında bir de kural var. Anlaştığı fotoğrafçıdan başkasına fotoğraf çektirmeye izin vermiyorlar. Ben tutmak istemiyorum dersen o zaman hiç bir yakınınız da fotoğraf çekemez salonda, izin yok deniliyor. Çok saçma bir sistem, insanı nasıl zorlayabiliyorlar böyle. Artık herkeste digital üstelik profesyonel digital makineler olabiliyor. İhtiyaç kalmadı adamlara, nesillerinin tükenmesi lazım, çok dirençli bir tür bunlar..
Rodos'u merakla bekliyorum.
Sevgili Pınar; fotoğraf işi artık sanayi olmuş. Nikahlardaki uygulama aslında yasal değil. Nikah salonları kamuya açık yerler. Herkes fotoğraf çekebilmeli diye düşünüyorum. Gemidekiler ise hatıra fotoğrafı diye çekiliyor ama 13 eurodan satıyorlar.
Nikah salonlarında, nikahı kıyılacak olanlar, dışarıdan fotoğraf çekecek olanlara izin veriyorum şeklinde bir dilekçe yazarlarsa izin veriliyor. Biz de böyle yapmıştık. Bu kural sanırım olur olmaz insanların içeri girip töreni bozmalarını engellemek için. Biz yakınlarımız ve arkadaşlarımızın fotoğraf çekmelerine izin veriyoruz dedik. Nikah dairesinin anlaşmalı olduğu yeri de kabul ediyoruz dedik. Nerden bilelim adamın body guard gibi her fotoğraf çekeni engelleyeceğini :(
Yazınızın yorumlarını fotoğrafa odakladığım için özür dilerim. İçimde uhte kalmıştı, görünce dayanamadım.
Esas benim merak ettiğim konu, sizin de yazınızda bahsettiğiniz gibi gemi yolculuğunun, alışık olmayan yolcular üzerindeki etkileri. Siz alışık olduğunuzdan sorun yapmadı demişsiniz. Acaba alışık olmayanlar büyük sorunlar yaşadılar mı? Hep filmlerde görürüz ya, güzel bir yolculuk hayali kuranlar, doktorun odasında ve ilaçlar içinde, kamarasında bulur kendisini... Bu durum dalgaların büyüklüğü ile de değişiyor sanırım. Salıncak bile tutar beni mesela :)
Sevgili Dilek; ben de önceleri tedirgindim. Ağır dalgalarla sallanan gemiler insanları perişan edebilirdi. Hatta bizimkiler için yanımıza deniz tutmasına karşı ilaç bile almıştım. Sonra anladım ki geziler nisan-kasım ayları arasında yapılıyor ve dalga olmuyor. Biz de dalgasız bir denizde seyahat ettik. Tabii küçük dalgalar oluyor ama gemi bunlara aldırmıyor.
Yorum Gönder