2 Ağustos 2012

Köklerin sağlamsa, gerisini düşünme!

 Bloglarda görmüştüm fotoğrafını. Özene bezene yaratılmış bir çiçekti. Çevremizde var mı diye tüm bahçeleri farklı bir gözle taradım. Bir yaz boyunca bizim bölgede göremedim çarkıfelek çiçeğini.

Yakınlarımızın yazlığında bahsettim bu çiçekten. “Etrafına baksana” dedi. Şöyle kafamı kaldırdım, her tarafı saran geniş yapraklı bir bitki vardı. “Bu mu” dedim. “Evet” dediler. Bir ismi de passiflora. (Kimileri tek "s" ile kimileri iki "s" ile yazıyor)


“Hani çiçeği” dedim. “Şimdi açmaz” dediler.
Yaz başıydı. Soluğu çiçekçilerde aldım. Çarkıfelek dedim. Adam suratıma baktı ne diyor diye. Passiflora dedim. “Ha o mu” dedi çiçekçi. Saat çiçeği desene.
Fidanı aldım, evin ön bahçesinin köşesine diktim. Sarmaşık gibi yukarıya doğru sarıldı. Misinalarla ördüm gittiği istikameti. Sarıldıkça sarıldı ama çiçek yok ortada.
Yaz bitti. Öylece bıraktım, öbür yaza kadar bakalım ne olacak dedim.
Kışın bir uğradığımda yaprakların kuruduğunu gördüm. Bahara doğru evin girişinde tamir işi vardı. Ustalar çalıştı bir süre.
Yazlığa geldiğimizde çarkıfelekte canlı izi yoktu. Zira ince bedeninin üzerine bırakılan iki çimento torbası hayat damarını kesmişti çiçeğin. Üstü kurumuştu. Kestim alttan.
Ne yapalım kısmet değilmiş” dedim. Unuttum.
Ertesi yıl bir başka yerden bir şeyin sürdüğünü fark ettim. Yabani bir şeye benzemiyordu. Su verdim bakalım ne olacak diye. Hızla büyüdü ve çiçek bir başka yerden kendine hayat damarı buldu.
Çarkıfelek için ikinci bahar geçen yıl başladı. Yaz sonunda yine kendi kaderiyle baş başa bıraktık çiçeği. Kışın bu bölgede sıcaklığın -15’lere indiğini duyunca yine kurumuş bir çiçek buluruz dedim.
Yanılmışım.
Kurumamış. Yaz başında sürgün vermeye başladı.
Ve bugün 8-9 kapsülle çiçek açarak.
Şunu anladım, dalları doğrasanız da kesseniz de köke dokunmadıkça gövde yeniden hayat buluyor.
Yeter ki kökler sağlam olsun.
Bu kış daha koruyucu önlemler alarak gelecek yaza hayat mücadelesini kazanan çiçekle girmek istiyoruz.
Bu macerayı yaşayınca aklıma ülkemin hali geldi. Kim ne yaparsa yapsın kök salmış Atatürk ilkelerini kimse değiştiremeyecek.

9 yorum:

Asortik Krep dedi ki...

Rüzgar dönecek,hatta dönmeye başladı..

Berceste dedi ki...

Gene cok guzel birlestirmissiniz konulari Akin amca ve dilegim son cumlenizde...

Keske bilseydim bu cicekten aradiginizi, bir dal bulurdum size, fidan seklinde almadan da buyutebilirdiniz.

Punto dedi ki...

Evet Asortik Krep. Hanya ile Konya belli oluyor artık. Umarım bir kısım halkımız ve de medyamız da anlar Hanya ile Konya'yı.

Punto dedi ki...

Sevgili Berceste; Teşekkür ederim. Atatürk ilkeleri kökleşmiş artık. Yasalardan çıkarırlar ama beyinlerden çıkaramazlar.
Şimdi meyve veren karayemişin peşindeyim. Taflan da diyorlar. Çocukluğumun meyvesi. Buralarda Karadeniz fidesini diken var ama meyve alamamışlar. Bir de İzmit bölgesinde yetiştirilen varmış. Soğuğa daha çok dayanıklı. Yeni hedefimiz bu şimdi.

Berceste dedi ki...

Tamam, ondan da var bizim burada! Celiginden nasil uretiliyor bakalim hemen, ona gore minik bir dali koklendirmeye calisalim.

Berceste dedi ki...

Akin amca, bu bilgiler Ingilizce ama buraya not alalim. Unutmayalim... http://www.pfaf.org/user/plant.aspx?latinname=Prunus+laurocerasus

Altta yetistirilmesini anlatiyor. Cekirdeginden yetistirilebiliyormus ama cikmasi 18 ay alabiliyormus ve seraya benzer bir ortamda (cold frame deniyor) tutulmasi gerekiyormus. Gene ayni sekilde yari taze dalindan da yetisiyormus ama onun da bir sure gene o seraya benzer alanda tutulmasi gerekiyormus. Tuttuktan sonra is kolay. Hemen hemen her toprak turunde, yari golge ve golge alanlarda yasayabiliyormus. Hatta cok yayilici oldugu soyleniyor. Senede iki defa bahar aylarinda cicek veriyormus ki bu da ari yetistiricileri icin super haber :)

Sizin deneyip de tutmamaniza sebep olan sey bitkinin nereden geldiginden cok belki de o yetisme doneminde seraya benzer alanda 1 seneye yakin tutulma surecidir. Meyvesini gorursem toplayayim ve cekirdeklerini saklayayim...

Bu arada meyvesinde kayisinin cekirdeginde de benzeri bulunan hidrojen siyanid oldugu soyleniyor. Zararli deniyor. Bu konuda uyari var ama linkini verdigim yazida ailece yiyoruz, 2 yasindaki cocugumuz dahil, hicbirimize birsey olmadi demisler :) Belki tam olgunlasmamis meyvesinde sorun vardir demisler ki nitekim bir baska kaynakta taze yapragini sakin yemeyin diye uyari vardi. O yuzden tam olmamis meyveleri tuketmemek gerekiyor diye dusundum.

Berceste dedi ki...

Bir bilgi daha...

http://www.biriz.biz/rize/karayemis/index.htm

Punto dedi ki...

Yemişleri getiren komşunun kızı İzmit'ten 2-3 dal da getirmişti. Suya koydum bekletiyorum köklensin diye. Başka köklenme usulü varsa yaz bendekileri de ben köklendirelim Sevgili Dilek.

Berceste dedi ki...

Kaynaklar vermistim ama burada cikmamis galiba Akin amca. Tam olarak celikten nasil uretilecegi yazilmamis. Kaynaklardan birisinde su yazili



Karayemişin çoğaltma yöntemleri :
1. Tohumla,
2. Kök sürgünleriyle,
3. Çelikle,
4. Daldırmayla,
5. Aşıyla,
6. Doku kültürü ile.

Kalitesi iyi olan tiplerin çoğaltılmasında kök sürgünleri ve çelikle çoğaltma yaygın olarak kullanılmaktadır. Çok az miktarda da olsa tohumla üretim yapılmaktadır. Ancak bu yöntemle çoğaltmada açılma olacağından tercih edilmemektedir.

Arastiracagim gerisini...

Kaynak da burasi: http://www.biriz.biz/rize/karayemis/index.htm