30 Ağustos 2012

Komşu "gezi grubu" Işık şehri Budapeşte'de!

Suzan Abla yazıyor:
Sitedeki komşularımızla gezilerimiz malumunuz. Bu kez sınırı biraz aştık ve Bayram'da atalarımızın izinden gidip Viyana kapılarına dayandık. Budapeşte-Viyana-Prag turunun içine bir de küçücük Bratislava şehir turu sıkıştırıp, yedi günde dört ülke gezerek kendi rekorumuza imza attık...
Bakalım nereleri gezmişiz. Eskiler “yediğin içtiğin senin olsun gezdiğin yerleri anlat” derler ya, ben ikisini de anlatacağım ayıp olmazsa..

 Budapeşte'nin genel görünüşü. Şehri Tuna Nehri ikiye bölüyor. (Üstte ve altta)
 İlk gün akşam saatlerinde Macaristan'ın başkenti Budapeşte'ye indik. Budapeşte Havaalanı'nda şöyle yazıyormuş:
Atilla geldi, kaldı; Moğollar geldi, kaldı; Avusturyalılar geldi, kaldı; Türkler geldi, kaldı; Ruslar geldi, kaldı....Siz de birkaç gününüzü Macaristan'da geçirmek istemez misiniz?” Ben görmedim ama rehberimizin yalancısıyım.
Yüzyıllar boyunca işgal altında kalmış ülkenin misafirlerini karşılarken bu ironiyi kullanması, Macarların kendileriyle dalga geçebilme rahatlığına sahip olduğunu gösteriyor bana ve ister istemez sempati duyuyorum bu halka
Buradaki otelimiz Budapeste Otel. Silindirik yüksek bir bina. Katlarda oda kapıları o kadar yan yana dizilmiş ki, gemideki kamaralara benzettim. Dairesel bir bina olduğu için odanın içi geniş, Allaha şükür. Temiz, pak...Yarım saat sonra Buda ve Peşte olarak şehri ikiye bölen Tuna Nehri'ni tekneyle gezmek için yola çıkıyoruz..
Ufak bir bilgi. Buda, su, Peşte de ocak demekmiş. Çok küçük bir şehir turunun ardından teknedeyiz... Asıl şehir turu yarın sabah.
  Zincirliköprü'nün gece görünüşü...
 Parlamento binası Tuna'nın hemen kıyısında...
Gece ışıklandırmalarıyla şehir, nefis görünüyor. Budapeşte'ye neden 'Avrupa'nın incisi' dendiğini daha iyi anlıyoruz. Hepimiz hayran oluyoruz. Şehrin bütün önemli yapıları ışıklandırılmış. Macar Devlet Opera Binası, Parlamento Binası, Aziz Istvan Bazilikası ilk göze çarpanlar.. Tuna'nın üzeri hepsi birbirinden güzel köprülerle donatılmış. İki başında aslan heykelleri olması nedeniyle Aslanlı Köprü de denen Zincirli Köprü Avrupa'nın en güzel köprülerinden biri olarak tanınıyormuş. İkinci Dünya Savaşı'nda bombalanmış ama Macarlar'ın hiristiyanlığı seçmesinin 1000. yılı anısına 1996'da onarılarak yeniden açılmış. Macaristan'ı ziyaret edecekseniz Tuna'yı gece tekneyle mutlaka gezmelisiniz.
Gece güzel bir uyku çekip yorgunluğumuzu attıktan sonra domates ve zeytinsiz bir sabah kahvaltısı yapıyoruz. Salam, sosis, kruasan, elma, cornflakes bolca var. Peynir de damak tadımıza yakın. Bu arada kruasanın öyküsü ilginç. Hani biz çoğu zaman Kuru Hasan deriz ya, gerçeklerden Türklerden bir esinlenme varmış kruasanda. Ay şeklini, Türkleri temsil eden hilalden aldığı söyleniyor. Otelin balkonunda biz kahvaltımızı ettikten sonra kuşların kahvaltısı başlıyor. Tabaklardaki artıklarla kuşlar, karınlarını doyuruyor. Öyle ki, otel yönetimi, “kuşlara yem vermeyin” diye bir tabela bile asmış. Bana ilginç geldi.

 Kale ve Balıkçılar Tabyası'nda hatıra fotoğrafı...
Rehberimizle birlikte şehir turuna çıkıyoruz, kahvaltının ardından. Buda eski, peşte yeni şehri temsil ediyor. Buda kısmındayız. Kalenin içindeki Kraliyet Sarayı ve Mathias Kilisesi görülmeye değer. 1300'lerde yapılan kilise 160 yıl cami olarak kullanılmış. Kanuni Sultan Süleyman şehri aldıktan sonra ilk namazı burada kılmış. Türkleri seviyor Macar halkı. Abdurrahman Avni Paşa'nın da burada mezarı var. Macarlar, “Düşmanımızdı, burada kahramanca savaştı ve öldü” yazmışlar.
Kanuni'nin davetiyle Macaristan seferine katılan Bektaşi Dervişi Gül Baba da Macarlar arasında çok sevilen bir kişilik. Ölümüne kadar Buda'da yaşayan Gül Baba'nın burada bir de türbesi var. Turların programında Gül Baba Türbesi ziyareti var ama çok gelip giden olunca halk şikâyet etmiş ve türbenin yolu trafiğe kapatılmış. O nedenle biz türbeyi göremedik. Biz de ne kadar çok türbe var ama çok azı turistiktir herhalde diye insan düşünmeden edemiyor.
Macarlar, Türkler gibi Orta Asya kökenli olduklarından benzer yanlarımız fazla. Kuşların en akıllısı sayılan Kuzgun, Macarlar'ın krallarını kurtardığı için kutsal sayılıyor. Bu nedenle kiliselerde, anıtlarda kuzgun heykeli sıkça kullanılmış.
Aziz Istvan, Macarlar için çok önemli bir kişilik. Kral ama azizlik ünvanı almış. Aziz olabilmesi için 3 mucize gerçekleştirmesi gerekiyormuş. Kral olması, hristiyanlığı getirmesi yetmeyince bir de 'sağ kolu yok' deyip Istvan'ı aziz ilan etmişler. Macarlar'ı hristiyanlıkla tanıştıran İstvan'ın heykellerini bir çok yerde görebilirsiniz.
Unesco tarafından koruma altına alınan bu bölgedeki Balıkçılar Tabyası'ndan şehri gündüz gözüyle tüm güzelliğiyle görebiliyoruz ve basıyoruz deklanşörlere... Balıkçılar Tabyası 7 kuleden oluşuyor. Kulelerin arasında pozlar veriyoruz. Balıkçılar Loncası için yapılmış bu bölgenin masalsı bir görüntüsü var.

 Hilton Oteli yasakları delmiş. Koruma dinlememiş.
Koruma altına alınan bölgede, nasıl olduysa Hilton Oteli yapılmasına izin verilmiş. Dünyanın en pahalı Hilton Oteli de buymuş haliyle...
 Bundan sonra her şehirde göreceğimiz Veba Anıtı'yla da burada tanışıyoruz. Veba ortaçağda Avrupa'nın peşini bırakmayınca Avrupalılar, vebadan kurtulmak için şehirlerin merkezlerine veba anıtları dikmişler.
Gellert Tepesi'nden bakınca…
Şimdi Tuna'yı ve Budapeşte'yi daha yüksekten görebileceğimiz Gellert Tepesi'ne çıkıyoruz. Yeşillikler içindeki bölgeye tırmanırken sağ yanımızda uzun bir duvar boyunca Budapeşte'nin 1900'lü yıllardaki fotoğrafları, sol yanımızda hediyelik eşyacılar var, dünle bugünü karmalarcasına... Tepenin zirvesinde Budapeşte'nin 1945'te Rus Ordusu tarafından kurtarılışını temsil eden Özgürlük Anıtı varmış. Ama ben, bunu daha sonra öğrendiğim için göremediğime hayıflanıyorum.

 Macaristan'ın Tienanman'ı Kahramanlar Meydanı...
Gellert Tepesi'nden inerken 'Atatürk Gezi Yolu' tabelasını görüp gururlanıyoruz. Peşte'deki Kahramanlar Meydanı'na ilerliyoruz. Macarlar, hristiyanlığı kabul edişlerinin 1000'inci yılı anısına şehri yenilemişler. Avusturya'nın desteğiyle Peşte'yi geniş caddeler olarak planlamışlar..Gece ışıklar içinde masalsı gördüğümüz Parlamento Binası, gün ışığında daha gerçekçi. 1880'de yapımına başlanan binanın yapımı 17 yıl sürmüş. Kalın duvarları sayesinde yaz-kış içerdeki hava sıcaklığı, insan aklının en rahat çalıştığı 21-22 derecedeymiş. Üzerindeki 365 kubbe, senenin günlerini temsil ediyormuş. Avrupa'nın en ünlü parlamento binalarından biri Macaristan Parlamento Binası. Biraz ilerleyince Terör Müzesi var. Uzun yıllar işgal altında kalan Macarlar, çektikleri sıkıntıları, gördükleri işkenceleri bu müzede anlatmışlar.


 
36 metrelik Aziz İstvan heykeli. İstvan heykelin üzerindeki ayrıntı.(altta) Cebrail, tacı indiriyor.
Kahramanlar Meydanı'ndayız. 1896'da yapılan meydana, Binyıl Meydanı da deniyor. 'Meydana kuşbakışı bakabilseydik bir ok gibi Tuna'ya saplandığını görecektik' dedi rehberimiz. Büyük meydanı yine Aziz İstvan ve onun anısına yapılan heykeller süslüyor. Kahramanlar Meydanı Heykeli, 36 metrelik yüksekliğiyle dikkat çekiyor. Bu heykelde Cebrail'in, Aziz İstvan'a gökten tacını indirmesi simgeleniyor.
Burası direnişçi binlerce Macar gencinin, Rus tanklarının altında kalarak can verdiği meydan. Bu yönüyle Pekin'deki Tienanman'ı anımsatıyor bize. Topraklarının yüzde 60'ını 1. Dünya Savaşı'nda kaybeden Macaristan'da milliyetçilik akımları fazla.
Sokaklar boş
Biraz da Macaristan'ın ekonomik yaşamından bahsedelim. Budapeşte çok canlı değil. Mağrur bir güzelliği var ama eğlence yaşamı sönük. Sokaklar, cafeler boş. Ekonomi durgun. Daha çok tarıma dayalı biraz da turizm. Macar ovaları her daim verimli olmuş.
Macaristan Tokai Şarapları ile ünlü. Rehberimiz, tatlı bir şarap türü olan Tokai'nin yapımında da Türklerin izi olduğunu söylüyor. Her yere iz bırakmışız anlayacağınız. Tokai üzümlerinin hasat zamanında Osmanlı işgali gerçekleşince, üzümler dalda kalıp kurumuş. İşgal sonrasında halk ürün heba olmasın diye bunlardan şarap üretmiş. Bakmışlar ki tadı güzel. Bu sefer Tokai'leri önce dalda kurutup sonra toplamaya başlamışlar..Her işte bir hayır vardır derler.
Macaristan'ın. AB'ye girdikten sonra Almanya at koşturur olmuş pazarda. Fabrikaların çoğu Alman firmaları almış ve sonra da rantabl olmadığı gerekçesiyle kapatmış. Ikarus bunlardan biri. İşsizlik yüzde 15-20 civarındaymış. Bizde yıllar önce her köşede açılan 'Herşey 1 TL' marketlerinden burada da var. 1 Euro'luk marketler bunlar da...
Otelimize dönerken yarın yapacağımız Estergon Kalesi gezisini merak ediyorum.
Estergon Kalesi, Visegard'da Rönesans atmosferinde yemek ve şirin Szendentre ile ilgili gözlemlerim, kuzenimin düğününden sonra. Yarın yine yollara düşüyorum, bu sefer düğün için. İstikamet Altınoluk...

Hiç yorum yok: