1 Mart 2014

Siyasetçinin ahlâkı sorgulandığında!

Dur, dinIe… Hep konuşursan hiç bir şey duyamazsın   *Kızılderili  ata sözü
Ağzı olan konuşur benim ülkemde. Kimi bir balıkçı köyünde gemisini yürütmek için kimi çatlamış toprağına su ararken… Konuşur… Sıfırladıklarımız hemen her gün artsa da, ne kutularda ne de kuytularda meteliğimiz olmaz… Zira dünden bu güne servet diye sırtladığımız SEVGİ dir. Kutulara, villalara sığmayan varlığımız, yüreğimize sığmış asla dolara dövize çevrilemeyen dostluktur. Kefenlerini giyip birinin ardından yollara çıkanlar, birey olmak varken yandaş kalmayı tercih ederek kavganın ve nefretin bayrağını taşımadılar mı? İnsan kazanma yerine servet kazanmayı tercih edenler neyi kavramıyorlar dersiniz? Fakir oImak, şerefsiz oImaktan daha evladır.” Bu ülkede dürüstlerin meteliksiz kalmasına yol açan 10 kuruşu verip 100 kere 10 kuruş vereceğim deyip savsaklamamasıdır…
Çılgın projelerle normal insanları çıldırtmak, bilim adamlarını uzmanları sandıktan çıktım, ben bilirim ile yok saymak aklı sıfırlamak değil mi? İleri demokrasi çıktı çıkalı akın akın geriledik. Rüyalarımızı dolduran geçmiş iyi günlerde kaldı... Dünya genelinde biz de çakma demokrasimiz ile de sınıfta kaldık! Onu sandık yarattı ama o sandığı da horlamadı mı? “Al oyunu al ananı da git.” “Al okullarını başına çal… Bize devletin okulları yeter!” Bir liderin bilinen görevi ayırmamak, halkını bütünleştirmekdir. Mezhep sınırına kadar ayırma ve dilimleme işini kim başlattı? Dün kader bağı vardı. Dostum diyordu. Şimdi öfke ağı var… Düşmanımdır demiyor mu? Değerler ve inanç sıfırlanıyor!.Yavaş yavaş değil… Hızla… Sertleşerek…
Bugün de ağzı olan ağız dolusu konuşuyor… Videosu olan sahneliyor. Her an bir başka ses. Bir başka YOLSUZLUK… Kim yolunu bulmuş… Kimi doğru belleyelim? “Alo babacığım” diyemeden… “Alo Fatih’e fısıldamadan, elden giden özgürlüğü nasıl anlatalım? “Ne olacak bu memleketin hali” Yasaklarla örtülmek istenen yolsuzluklar saklı köşelerde, iktidar olma hırsı ile kimlerle kucak kucağa! Soramıyoruz… Bu hırs niye? İslamın harama bulaştırılması! Gidiyoruz gündüz gece… Kini, nefreti yollara döküyoruz. Değer mi? İhtiyacımız sevgi iken. Nerede talan nerede yalan… Rüyaların sıcak sarmalı içinde yaşamak kolay geliyor! Karanlık varlığını ispatlamış. Gene de kimse kibrit çakma diyetinde değil. Kimin eli çebinde, kimde kibrit var… Belki de paralel işidir. O sızdırdı… Sürüle! Bitmeyen bir rüya gibi geceler.Yalanlar yuvalarına çekilmese… Yaşadığımız ikilem bu denli anlaşılmaz olmayacak. Gündüzler açık ediyor rüyadakilerin gerçek olmadığını. Eski dostlukların eskiyeceğini ve çok kere eskimez denen anıların suya yazıldığını… Rant sınırına gelindiğinde gerçeğin askerleri rüyanın etkisinde değiller… “Yasak hemşerim… Buraya kadar”diyorlar. Sahibi belli bu alanların! Sana bana yedirilecek rant kalmadı ki! Rüya ile hiç sabah olmayacakmış gibi yaşamanın siyasetle –yalanın hiç tanışmadılar yanılgısını DANK deyince anlıyoruz…Yıllarca rüyayı gerçek sanmanın bedeli derin hayal kırıklığı değil mi? Olsun!.. Biz hala kale’den taş söktürmüyoruz ya! Anlıyorum yeşilin ortasında dimdik duran, ellerini göğsüne çaprazlamış Kızılderili reisi..
 “GeceIer rüya görmek içindir. GündüzIer ise onların gerçek oImadığını anlamakla geçer!.”
AK olan alanların YOK olduğu, gri alanlarda vur kaç çekişmenin sürdüğünü fısıldaşıyorlar.. Yaşananın adı gayrı meşru ilişki değil mi? Faiz lobisi, vaiz lobisi, robot lobisi için de korku şarkıyı değiştirecek kadar derinleşmedi! Yarı suskunluk hali yaygınlaşırken unutulan “yanlışı gören ve önlemek için elini uzatmayanların yanlışı yapan kadar suçlu olduğu değil mi?
Ağzı olan konuşuyor. Rantı olan koşuşuyor. Aman kaybetmeyelim. Nedir bu öfkeli fillerden çektiğimiz? Telekulağı, böceği haşaratı olanlar sahnede öne çıkmış seyirciyi şaşkına çevirme peşinde! MİT’i olan dinliyor… BİT’i olan kaşınıyor… Oyunun değişmeyen tek bölüm var. Dar gelirli giderek daralıyor! Krizin içinde nerede ise hepimiz keriz gibi durmuyoruz muyuz? Kara paranın gölgesi insanların boyunu aşmadı mı? Ülke gölgeleniyor! Tartışılan AKP ve Genel Başkanı mı? Hayır..Türkiye ve Başbakanı… Dünya seyrediyor… Konuşuyor… Yazıyor, çiziyor… Yasaklar bize giydirilmiş… Suskun kalan biziz. Kaybeden de… Hüsamettin Cindoruk durumu anlatıyor: “Bir Başbakan bu noktaya gelir mi? Ailesi ile birlikte kendisini savunmak için kamu yönetmeliğini değiştirmeye kalkıyorsa o Başbakan siyaseten bitmiştir. Türkiye artık ondan kurtulma sürecine gelmiştir. Ve bu süreçte vatanımız için, milletimiz için, manevi değerlerimiz için en az zararla bu krizi çözmek zorundayız.” 7 binden fazla polis, yüzlerce savcı yer değiştirmedi mi?

Bu ülkede ahlaksız bir teklife boyun eğmektense kaybetmeyi göz alanlar hala var oldukça gelecek umudu yok olmayacaktır… Kaybetmenin acısı bir kere yaşanır ve güneş doğarken geçer. Vicdan azabı ömür boyu silinmez ki! Kızılderili’ye göre son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak. Benim ülkemde oy satın alma işi bittiğinde, siyasi partilerin tek adam mahkumiyeti sona erdiğinde oy uğruna rüşvet ve yatırımlar yasaklandığında siyasete girenin ahlakı sorgulandığında Türk seçmeni kendi önemini, görevini ve seçimde vereceği bir oy’un kıymetini kavrayacaktır!

Hiç yorum yok: