14 Ağustos 2014

Demokrasi “eşitlik ve özgürlüktür”!

Ülkemiz ilk defa halkın oylarıyla cumhurbaşkanını seçti.
Tartışmalar sürüyor.
Çatı aday, devlet gücünü kullanan aday, adil olmayan yarışma.
Peki tüm bunlar demokrasinin özüne uygun mu?
Demokrasiyi, gerçek demokrasiyi içimize sindirebildik mi?
Aklıma Prof. Sina Akşin’in bir değerlendirmesi geliyor “ Atatürk Osmanlıdan kalan en büyük mirasın cehalet olduğunu iyi biliyordu.
Cumhuriyet bu cehaleti yenebildi mi?
Ne dersiniz?
Demokrasi ile cehalet yan yana gelebilir mi?

Yine Prof. Sina Akşin’in 2023 aylık dergisine verdiği söyleşiden alıntılarla devam edelim:
Cumhuriyete karşı gelenlerle, cumhuriyetçilerin ayrılması konusu. Akşin, nedir bu ikiye ayrılma sorusuna şöyle cevap veriyor:
“Biri Atatürk devrimi dönemi, öbürü de benim kısmî karşı devrim dediğim dönem. Biz hâlen bu kısmı karşı devrim dönemi içindeyiz.
İsmet İnönü çok partili sistemi getirmekle 1945’te şeyhlik ve ağalık düzenine yani cumhuriyetin mücadele ettiği düzene prim verdi. Osmanlı düzeni, şeyhlik ağalık düzeni idi. Osmanlı padişahı ağaların ağası durumundaydı. Halife olarak da baş şeyh durumundaydı. Tabiî saltanatın kaldırılması bunun sadece üstünü örttü. Toplum, şeyhlik ve ağalık düzeninde yaşamaya devam ediyordu. Atatürk devrimi bu düzeni değiştirmek adına yapılmıştır. Yarı yolda kesildi. Niye kesildi? Çünkü, çok partili sistem gelince oy almak için şeyhler ve ağalara muhtaç oluyorsunuz. Dolayısıyla, Türkiye’de gittikçe gücü zayıflayan dönüşen bir kesim iken birden bire kuvvet aşısı aldılar bu çok partili sistem sayesinde. Sevr’in çöp tenekesine atılma harekâtı yarıda kaldı".

Sina Akşin, 1945’e kadar yapılan neydi? Sorusunu da şöyle cevaplıyor:
"Atatürk devrimi bir kere bir aydınlanma devrimidir. İnsan zihninin sınırsız özgürlüğü amaçlanmıştır. Bunu dönüştürme aracı da eğitim, kültür ve bilimdir. Önce bunun kadroları oluşturuldu, kurumları oluşturuldu. Halkevleri ve Köy Enstitüleriyle bunlar bütün topluma yaygınlaştırılmaya başlandı. Karşı devrimle birlikte bu durdurulmuş oldu.

İki türlü demokrasi anlayışı var. Genellikle gazete yazarları, sokaktaki vatandaş ne anlıyor: Çok partili sistem olacak, seçimler dürüst yapılacak ve özgür bir basın olacak. Demokrasi, bununla eşitleniyor. Halbuki, bu yanlış. Demokrasi, çok daha karmaşık ve çok daha derin bir olaydır. Demokrasi, Fransız İhtilâli ilkeleri ile dile getirecek olursak, “eşitlik ve özgürlük”tür. Bir toplumda eşitliğin ne kadar olduğu ölçülebilir. Eşitlik; kadın erkek eşitliği, insanların yasalar önünde eşitliği, siyasal hakların herkese verilip verilmemesidir. 1923’e kadar ancak belli bir oranda vergi verenler oy sahibiydi. Bu hak, daha sonra herkese tanındı. Sonra özgürlükler, bu konuda yasalara bakmak lazım, uygulamalara bakmak lazım. Bence bir ülkedeki eşitlik ve özgürlük ölçülebilir bir şeydir. Birtakım göstergelerden hareketle bu sağlanabilir. Okula gidebilme imkanları, eğitimin, sağlığın parasız olup olması, bunlar eşitlik ile ilgili hususlardır. Şimdi, çok partili sisteme gelince; çok parti, dürüst seçim, özgür basın… Bu demokrasiye hizmet edebilir, etmeye bilir de. Eğer, sandıktan demokrasiye aykırı sonuçlar çıkıyorsa, demek ki etmiyor… Ama çıkıyorsa ne âlâ. O zaman, çok partili sistem demokrasiyi tamamlayan bir mekanizma oluyor. Ama, bu bir mekanizmadan ibaret. İşin ruhu o değil. İşin ruhu, toplumdaki özgürlüklerin ve eşitliğin bilançosudur. Ben bu görüşü benimsiyorum”.

Ben de Sina hoca gibi düşünüyorum.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazıda savunulan demokrasi anlayışına tamamen katılıyorum ve işte tam da bu nedenle Kürdlerin özgürlük ve eşitlik mücadelelerine en azından çifte standarda düşmemek adına demokratça yaklaşmanızı bekliyorum.

Punto dedi ki...

Sevgili Adsız; etnik kökenine, inançlarına bakmadan "insan" olarak bireylerin özgürlük ve eşitlik kavramlarını savunmalarına canı gönülden katılıyorum. Sevgiler