17 Kasım 2018

ÖZBEKİSTAN'DA İPEK YOLU!


Filiz Kamacıoğlu gezdi, fotoğrafladı, bizimle paylaştı:

Gezimiz, Özbekistan sınırları içerisinde bulunan Nukus (Aral gölünün güneyinde), Hiva (Kızılkum ve Karakum çölleri arasında olan Harezm bölgesinde), Buhara (Kızılkum çölünün güney ucunda), Timur'un doğduğu şehir Şehrisebz (Eski Keş), Timur'un başkenti Semerkant ve bugün Özbekistan'ın baş kenti olan Taşkent'i içeriyor.
Özbekistan haritası.

NUKUS: Özbekistan'a bağlı özerk bir bölge olan Karakalpakistan'ın başkenti. Günümüzde, Savitsky adıyla anılan müze St.Petersburg'dan sonra en büyük Rus Avangard koleksiyonunu barındırır. İgor  Savitsky 1957 yılında Nukus'a yerleşen Rus arkeologdur. Özbek ve Karakalpak sanatçıların yanı sıra Sovyet yönetiminin sürgüne gönderdiği avangard sanatçıların resimlerini ve diğer eserlerini toplamıştır.
Nukus müzesi.

HİVA:(Khiva), İpek yolu üzerindeki en önemli duraklardan biri.Tarihi İçhan kalesi Unesco tarafından Dünya mirası Listesine alınmış. Kale kerpiç surlarla çevrili. Sur içi çinilerle kaplı medreseler, camiler ve türbelerin bulunduğu açık hava müzesidir. İç kalenin burçları ve dört kapısı vardır. İpek yolunda en büyük köle ticaretinin yapıldığı yerdir.
Hiva'nın şehir planı
Hiva şehri surları.
Şehir surları ve  Hiva'nın simgesi Kalta minor minaresi.
Hiva'da 26 metre yükseklikte Kalta minor minaresi
 Kalta Minor minaresinden çini detayları
Hiva'da 45 metre yüksekliğinde olan minare
Kızılkum çölünden geçerken
Kızılkum çölü

BUHARA: IX yüzyıl ortalarından X yüzyılın sonuna kadar Samanilerin başkenti olmuş. İbn-i Sina'nın şehridir. Samaniler ve Karahanlılar zamanında ilk altın çağını yaşadı. Buhara, Unesco tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alınmıştır.
Her yerden görülen Kalon Minaresi (Karahanlılar tarafından yaptırılmış 47 m yüksekliğinde geometrik motifler ve çini süslemeli)
Kalon Minaresinin yakından görünüşü
Buhara'da medresenin iç avlusu
Karahanlılardan kalma Orta Asya'nın en eski camisi Magaki Attari Camisi
Magaki Attari Camii detay
 Yerel giysilerle gelin ve damat
Buhara'da bir sokak
Kuklalar
Samani İsmail Türbesi, Orta Asya'da pişmiş tuğladan yapılmış ilk  mimari yapıdır.
Tuğla süslemelerden detay, Zerdüşt simgeleri bulunur
iç mekan tuğla kubbe
iç mekan detay
Nakşibendi türbesi

 ŞEHRİSEBZ: (eski Keş) şehri. Unesco tarafından Dünya Mirası listesine alınmıştır. "Yeşil Şehir" anlamına gelir. Timur burada doğdu. Şehir, Timur'un yaptırdığı yazlık konutu Ak Saray'ın harabeleri, sarayın bahçesindeki savaşçının büyük heykeli ve Dorus Saidat Anıt kompleksi ile ünlü. Timur Özbekçe Demir anlamındadır.
 Timur heykeli ve Ak saray harabesi
Ak saray detay
Ak saray görkemli çizimi

SEMERKANT: Zeravşan ırmağı vadisinde bulunur.Antik çağda M.Ö.VII.yüzyılda Efrasiyab adıyla anılırdı. Semerkant Unesco tarafından Dünya Mirası Listesine alınmıştır.
 Semerkant'ta tiyatro binası
 18 Ekim Semerkant günü süslemeleri
 Semerkant'lı delikanlılar
 Timur heykeli
 Semerkant Registan meydanından örnekler
Semerkant Registan meydanı gece
Şah Zinde mezarlığı kompleksinde bulunan türbelerden çini örnekleri
İç mekan 
Siyab pazarı
Pazarın İçi
Buhari'nin türbesi

TAŞKENT; Özbekistan’ın başkentidir.
 Opera binası dış
Opera binası sahne
Opera binası balkon
Opera binası tavan
Opera binası duvar resmi

15 Kasım 2018

Tarihi koklamak; Safranbolu


Suzan Peker gezdi, fotoğrafladı, bizlerle paylaştı:

Uzun süredir ara verdiğimiz komşularla gezi turlarına geçtiğimiz hafta sonu yine başladık. Bu sefer istikamet, Safranbolu ve Amasra...Ataşehir'den saat 05.00'de 14 kişi, bir midibüsle yola koyulduk. Günlerden 10 Kasım'dı...Saat 09.05'te aracımızdan inip Ulu Önderimiz Atatürk'e saygı duruşunda bulunduk. Minnet ve özlemle andık. Saat 11.00 gibi Unesco Dünya Kültür Mirası listesinde olan Safranbolu'daydık. Ekibimizi, burada komşularımızdan Selçuk Bey'in iş arkadaşları olan Fehmi ve İsmet Bey karşıladı. Safranbolu'yu, Safranbolulularla gezmek bir ayrıcalıktı.
Gezimize, Kale olarak adlandırılan tepeden başladık. Günümüzde, 100 km uzakta olan deniz, eskiden bu tepenin eteklerini yalıyormuş. Denizin izlerini tepenin katmanlarında görebiliyorsunuz.  Kent Tarihi Müzesi bu tepede. 1976 yılına kadar Hükümet Konağı olarak hizmet veren bu bina, bu tarihte çıkan bir yangının ardından kullanılamaz hale gelmiş. 2006 yılında, 6 yıl süren restorasyonun ardından Kent Tarihi Müzesi olmuş. Müzeyi zamansızlıktan gezemedik, aklımızda kaldı. Müzenin bahçesinde ilerleyince 15 minyatür saat kulesi görüyoruz. Bunlardan 14'ü yurt içinden, bir tanesi ise Bosna Hersek'teki saat kulesinin minyatürüymüş.

 En eski saat kulesi

Tarihi kent müzesi
Türkiye'nin tek çıkılabilir ve en eski saat kulesi olan Tarihi Safranbolu Saat Kulesi, bu minyatür kulelere oldukça yüksekten bakıyor. 12 metre yüksekliğindeki kule, III. Selim'in Sadrazamı İzzet Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. Safranbolulular'a "Sadrazam olursam herkese köstekli saat vereceğim" diyen İzzet Paşa, bu vaadini yerine getiremeyince, şehrin her yerinden görünen bu tepeye, 1797'de bir saat kulesi inşa ettirmiş.  Mehmet Paşa'nın İngiltere'den getirttiği saat hala çalışıyor ve 24 saatte bir kuruluyor. Bizim tam ayar saatine denk gelmemiz hoş bir sürpriz oldu. Kulenin hemen yanında eski cezaevi binası yer alıyor. Bir ara cafe olarak hizmet veren bina, şimdilerde boş ve gezilemiyor.
Kaleden inerken tarihi Safranbolu evleriyle ilgili bilgi alıyoruz Fehmi ve İsmet Bey'den. Yaşanmışlıkları, güzellikleri, ince bir zekanın ürünü oluşlarına hayran kalmamak elde değil. Türkler ve Rumlar'ın ortak yaşam kültürüne örnek oluşturan bu evler, Rumların taş işçiliğindeki ustalığını, Türklerin ahşap ustalığıyla birleştirmiş. Her Safranbolu evi, diğerinin güneşini ve manzarasını kesmeyecek şekilde inşa edilmiş. Evlerin bazılarının duvarlarında boynuzlar dikkatimizi çekiyor. Bu evlere uğur getirsin ve nazardan korusun diyeymiş.
 Yemenici
 Kahveler gelsin
Arasta çarşısı
Çarşıya girerken sıcacık simitler ikram ediyorlar bize. Kazan simidiymiş adı. Susamsız bir simit. Özelliği nedir? diye soruyorum fırıncıya "Tok tutar" diyor. Benimki de soru! Buradan Yemeniciler Arastası'na giriyoruz hemen. Tarih kokan bir çarşı ama her şey gibi biraz turistik olmuş. Kahve keyfi yapmadan olmaz. Türk kahveleri yanında lokum, şerbet ve içine bir çay kaşığı sakız konmuş suyla servis ediliyor. Köprülü Mehmet Paşa Camii'ne bitişik 48 ahşap dükkandan oluşan 'yemeni' denen ayakkabıların yapıldığı bu çarşıda, sadece bir yemenici kalmış. Erhan Başkaya. O da babadan kalma mesleği devam ettiren nadir kişilerden. Tamamen el işçiliğiyle ürettiği yemenileri, 150-180 TL den satıyor. Pazarlık yapanlara kızıyor, yapmayanlara zaten kendisi küçük ikramlar yapıyor. Holywood filmlerine giden yemeniler de buradanmış.

Lokum ve Bağlar Gazozu

Bir sonraki durağımız İmren lokumcusu. Safranbolu denince akla il gelenlerden lokumun, bin bir çeşidinin bulunduğu burada bize Safranbolu ile ilgili bir slayt gösterimi yapılırken, ünlü Bağlar Gazozu ikram ediliyor. Safranbolu'da üretildiği Bağlar mevkiinden adını alan bu yerel lezzet, 1936'dan beri hararet dindiriyor.
Güney Koreliler..
 Bulunduğumuz küçücük meydanın adı, Kazdağlıoğlu Camii Meydanı. Caminin yapım yılı, 1779. Safranbolu tarih kokuyor. Caminin önünde geleneksel giysileriyle Güney Koreli olduğunu sonradan öğrendiğimiz turistler, bütün dikkatleri üzerine çekiyor. Birlikte güzel fotoğraflar çektiriyoruz. Güney Koreliler, Safranbolu'ya gelen turistler arasında önemli bir orana sahipmiş.
Meydanda ilgimi çeken bir başka dükkan babam nedeniyle kolonyacı. Her türlü güzel kokuya bayılan babama, buradan Safran Çiçeği Kolonyası alıyorum.
Safran, eski adıyla Zafran, ilçeye adını veriyor zaten. 20-21 Ekim'de yapılan II. Safran Hasadı Şöleni'ni kaçırdığımıza hayıflanıyoruz. Çarşıda, safran çoğu dükkanda satılıyor. Kilosu 25 bin ile 30 bin lira arasında. Tabii ki satışlar gramla. Yemeklerde, tatlılarda, hoş bir renk ve koku veren bu nadide bitkinin soğanları da 5 TL den satılıyor. Almak istiyorum ama bu soğanların başka bir yerde Safran Çiçeği vereceğini aklım pek kesmiyor.


Demirciler Çarşısı
Demirciler Çarşısı'na girerken, yine burnumuza tarih kokusu geliyor. Soğuk demircilik el sanatlarının üretildiği yaşayan tek lonca çarşısıymış burası. Bakırcılar ve kalaycılar da burada çalışıyor. Siniler, kapı kilitleri, anahtarlar, çanlar, el aletleri, fenerler, havanlar, demirden biblolar ne ararsanız var. Yalnız fotoğraf çekmek 1 TL ile 3 TL arasında değişiyor. Zaten ilçe esnafı fotoğraftan bıktığından mı nedir, çoğu yerde göze çarpıyor fotoğrafın ücrete tabi olduğu.

Kileciler Konağı

Safranbolu Evlerinin güzel bir örneği: Kileciler Konağı

Bize verilen bilgiye göre Safranbolu'nun en eski evi Mektepçiler Evi, en büyük evi Hacı Memişler Bağ Evi'ymiş. Hacı Memişler'in 17 odası varmış. Kaymakamlar Gezi Evi, özgün bir Safranbolu Evi olarak ziyaretçi çekiyor. Biz buraları gezemedik, zaman darlığından ama bize Safranbolu'yu gezdiren Fehmi Bey, babaannesinin anneannesinin evi olan 5 kuşaklık Kileciler Konağı'nın kapısını bizim için açtı. Bu çok daha değerli oldu bizim için. Şimdilerde boş ve terkedilmiş görüntüsü veren konakta, Fehmi Bey'in çocukluğu geçmiş. Bir süre ziyarete açık olan bu konak, daha sonra dizilere, filmlere ev sahipliği yapmış. Fehmi Bey, evi yeniden ziyarete açmak için çalışıyor. Tam bir köşe evi olan konağın, iki sokaktan da girişi bulunuyor. Bu iki girişten biri haremlik, diğeri selamlık olarak kullanılıyormuş. 1884 yılında Kilecizade Hacı Mehmet Efendi tarafından yaptırılan konak, ahşap ve taş kullanımının güzel bir örneği. Yazlık ve kışlık odalar, odalardaki ahşap işçiliğinin nadide örneği tavan göbekleri, misafirlerin kıbleyi kolay bulmaları için duvara gömülmüş ahşap, duvarlara işlenmiş yazılar, resimler...Hepsi ince bir zevkin ve zekanın ürünü.
Fehmi Bey, evin üst katındaki odada bulunan eksantrik şakülün, evin dengesini ölçmek için özel olarak tasarlandığını anlatıyor. Şakülü, elimizle çevirebiliyorsak bu, evin sağlam olduğuna işaret ediyor. Döneminin en ileri mimari koşulları kullanılarak yapılan evin bahçesinde de dünyanın merkezinin orası olduğunu gösteren eski bir taş bulunuyor.
Safranbolu'da daha gezilecek çok yer var. Köprülü Mehmet Paşa Camii, İzzet Mehmet Paşa Camii, Kaçak (Lütfiye) Camii, Ulu Camii (Ayastefenos Kilisesi) Cinci Han, Güneş Saati.. Hepsini görmek için en az iki gününüzü buraya ayırmanız lazım. Bizim maalesef 3-5 saatimiz vardı en çok ve karnımız da çok acıkmıştı. Yemek kültürünü de anlatmasam olmaz.
Öğle yemeği için Kadıoğlu Şehzade Sofrası'ndayız. Safranbolu'nun ünlü yemeklerinden tadıyoruz. Serçe parmağımızın yarısı kadar büyüklükte yaprak sarması, yoğurtlu tereyağlı peynirli bir üçgen mantı türü olan Peruhi, tandır, fırında mantar, cevizli erişte ve çok malzemeli göze de seslenen salata, ev baklavası, tahinli kabak tatlısı. Yemekler lezzetli, fiyat makuldu.
 İnce Kaya kemeri
 İnce Kaya kemeri ve ben..
 Cam teras...

Tokatlı Kanyonu-İncekaya Su Kemeri- Cam Teras

Aracımıza binip, dünyanın sayılı kanyonlarından Tokatlı Kanyonu'na varıyoruz. Yolda Tepetaklak Evi göreceksiniz sakın şaşırmayın. Çatısının üzerinde duran bu evde her şey ters. İlginç...Son zamanlarda bu tür örnekleri görmek mümkün ama sanırım bu ilk örnek.
Tokatlı Kanyonu'na varınca bizi ilk karşılayan kanyonun üzerine bir balkon gibi uzanan zemini camdan Cam Teras. Giriş 4.5 TL. Dünyada ikinci, Türkiye'de tek olduğu belirtilen Cam Teras, 110 metrekare genişliğinde ve 80 ton taşıma kapasitesine sahipmiş. Yükseklik korkusu ve kalp rahatsızlığı olanların çıkması önerilmemiş. Üzerinde olmak farklı bir his ama kanyonun muhteşemliği bambaşka. Cam Teras'ta türlü türlü fotoğraf çektiriyor herkes, tabii biz de. Cam Teras'ın arkasında bir de cafe var. Yolun üzerinde de küçük dükkanlarda el işi, safran, lokum gibi turistik satıcılar.

Tokatlı Kanyonu...
Bir ucu Tokatlı Köyü'ne diğer ucu eski Çarşı'ya uzanan Tokatlı Kanyonu, doğaseverler için atlanmaması gereken bir yer. Dokuz km'lik kanyonu yürümek için tekrar buraya gelmek şart. Kanyonun üzerinde 60 metre yükseklikte zarif mimari yapısıyla İncekaya Su Kemeri yer alıyor. Yapım tarihi tam olarak bilinmeyen kemerin, 1794-1798 yıllarında onarıldığı biliniyor. 116 metre uzunluğundaki kemer, suyu kanyonun bir yanından diğer tarafına taşımak için inşa edilmiş. Genişliği 1.20 metre olan kemerin üzerine çıkmak yasak ama insanoğluna yasak dedin mi daha da kamçılarsın ya, tel örgüler delinmiş ve bir yol bulunmuş üzerine çıkmak için. Utanarak söylüyorum ben de çıktım. Yine de siz denemeyin görünce uyarıyor güvenlik ve az da olsa tehlikeli.
Kanyon, sonbaharda sanırım en güzel elbiselerini giyiyor. Sarının, turuncunun, yeşilin binbir türüne doyamıyor gözlerimiz. Fehmi Bey ve İsmet Bey'e bu güzel gün için teşekkür edip, aracımıza biniyoruz. Amasra'ya kadar, sonbaharın güzellikleri arasından ilerliyoruz. Amasra'yı bir sonraki yazıda anlatacağım söz...


18 Ağustos 2018

TÜRKİYE'NİN EN BATISI: GÖKÇEADA

Filiz Kamacıoğlu gezdi, bizimle paylaştı:
Çanakkale Boğazı’nın kuzeybatısında yer alır. Türkiye’nin en büyük adası. (289 kilometrekare)
Volkanik ve dağlık yerleri çok olan adada benzersiz jeolojik oluşumlar var. Özellikle Kaşkaval Burnu ( Peynir Kayalıkları) ve Yıldız koy. Yıldız koy, Türkiye Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) tarafından 1999 da su altı milli parkı ilan edilmiş.

Yukarı Bademli Ceneviz kalesi...
Adada yetiştirilen ürünler, zeytin, tahıl çeşitleri, üzüm, ayçiçeği, mısır, sebze ve yöresel meyvalar.
Tarım alanları dışında Adada meşe, ahlat, kızılçam, badem, ceviz, kekik, böğürtlen, ada çayı ve ıhlamur görülmektedir. Bunlar içinde karadut önemli yer tutmaktadır.
          Kale Köy limanı...
Adanın doğusundaki Aydıncık (Kefaloz), rüzgar sörfü için ideal bir yer olarak kabul ediliyor.
Adanın Güneydoğusunda deniz suyuyla oluşmuş Tuz Gölü var. Gölde bitkilerin çürümesiyle oluşan siyah çamurun şifalı olduğuna inanılıyor ve vücuda sürülüyor.
Ada, su altı kaynaklarına sahip olduğu için tarım açısından çok verimli. Orman, makilik  ve zeytinlik alanları var. Güney kıyıları “ Geven” denilen dikenli çalılarla kaplı. Gevenler, adanın erozyon dengesini sağlıyor.
Adadan bir manzara...
 Organik zeytin yağı ve ballar...
Avrupa ile Asya arasında yer alan ada tarih boyunca stratejik bir üs olmuş ve sık sık el değiştirmiş. 1453 de İstanbul’un fethinden sonra Bizans güçleri adayı terk etmeye başlamış, kaderleriyle baş başa kalan ada halkı Fatih Sultan Mehmet’e heyet göndermiş ve 1455 de ada Osmanlı topraklarına katılmış.
Bal üretimi,Gökhan'ın bal  çiftliğinden...
Bal kovanları...
 Gökçeada’da her yıl 14-16 Ağustos tarihleri arasında Meryem Ana Panayırı yapılıyor. Meryem Ana’nın ölüm günü olan 15 Ağustos şenlik gibi kutlanıyor. Çünkü Hristiyan inancında Aziz’ lerin ölüm  günü şenlik gibi kutlanır
Çamaşırhanede, etler pişiyor

Aydıncık da (Kefaloz) rüzgar sörfü yapılıyor
Panayıra ev sahipliği yapan köy Tepeköy. Tepeköy’de her 14 Ağustos akşamı koyunlar kesiliyor ve kazanlarda pişiriliyor. 15 Ağustos’ta köyün meydanına kurulan kazanlarda yemek, tatlı, şarap dağıtılıyor ve toplu halde yeniyor, sonra dans, şarkılar başlıyor, sabaha kadar eğlence devam ediyor.
Gökçeada’da Organik Tarımdan söz etmek gerekir.
 
 Gölet...
Manzara...
 
 Meryem Ana şenliğinde kasap oyunu
Ada’da tarımsal alanların kontrolünün kolay olması, uzun yıllardır kimyasal ilaç ve gübre kullanılmamış olması organik tarımı kolaylaştırmaktadır.
Zeytin; Adanın kendine has zeytini bulunmakta.
Geven otu...
 Ada sakinleri zeytinden yüzyıllardır zeytinyağı, salamura zeytin ve sabun yapıyorlar. Zeytinin toplandıktan sonra hemen sıkıma girmesi,  ideal asitlik derecesiyle organik tarım sertifikası olan zeytinyağı üretimini sağlamaktadır.
Bal; Adanın organik balı lezzetli ve güzeldir.


12 Ağustos 2018

"Uyyyy! Karadeniz'e hoş geldiniz"

 Filiz Kamacıoğlu gezdi, izlenimlerini paylaştı:
Kastamonu Meydanı, hükümet binası ve Kurtuluş savaşı heykeli.
Sinop ceza evinde filim seti olarak kullanılan koğuşlar.
Hamsilos Fiyordu; İncekum mevkiinden Ak liman güzergahından gidiliyor. 
 Denizin bir nehir gibi kara içine girdiği Karadeniz'deki Ria Tipi kıyı oluşumunun en güzel örneklerinden. Hamsilos koyu (Hamsaroz) ile Akliman koyu gibi iki doğal limanı, bataklık-kumul-deniz ve ormanlık alanları ile zengin bioçeşitliliği bir arada  barındıran doğa harikası bir alan.
Samsun Atatürk Heykeli; Heykelin kaidesindeki Atatürk imzalı yazı:
"Bunlar işte böyle yalnız demire,çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız madde! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz, Anadolu'ya ne silah ne de cephane götürüyoruz. Biz ideali ve imanı götürüyoruz." 15 Mayıs 1919

 Çarşamba Çivisiz Camii (Göğceli Camii) tahminen 1195 tarihli. Ahşap geçmelerle yapılmış, çivi kullanılmamış. Rutubetli bir yer olmasına rağmen ağacının çürümemiş olması, ağaçların belli mevsim ve günde kesilip, ilaçlanıp,suya atıldığını,fırınlanıp kullanıldığını gösterir.
Terme-Amazon heykeli; Anadolu mitolojisinin savaşçı kahramanlarının M.Ö 1200 lü yıllarda Thermedon (Terme çayı) kıyısında yaşadıkları antik kaynaklarda belirtilmektedir.Amazonlar ok atıp at biniyorlar, iyi yay çekebilmek için sağ memelerini kestikleri bu nedenle de memesiz anlamına gelen Amazon ismini aldıkları söylenir. Erkekleri işçi ve uşak olarak kullanıyor,savaşta esir aldıkları erkeklerle beraber olduktan sonra esirleri öldürüp doğan erkek çocuklar öldürülüyor, kız çocukları ise ihtimamla büyütüp güçlü bir savaşçı olarak yetiştiriyorlarmış.(Kay.Kaidedeki bilgi.Heykeltraş Ahmet Uyan.)
Uzungöl; Trabzon ilinin Çaykara ilçesine bağlıdır. Gölü ve sık ormanları ile meşhur olmuştur.
Karagöl; Artvin, Borçka ilçesine bağlıdır. Göl ve yakın çevresinin içerdiği flora, fauna, üstün peyzaj ve jeolojik özellikleri ile tabiat parkı özelliğini taşır.Göl heyelan gölüdür. Anıt sayılabilecek yaşlı ağaçlarla çevrilidir. Zengin bitki örtüsü ve hayvan çeşitliliğine sahiptir. Gölde yöreye özgü kırmızı pullu alabalık bulunur.
Ayder Gelin Tülü şelalesi; Rize ili Çamlıhemşin, Ayder yaylasındadır.
 Tarihi Taş köprü
Rize-Çamlıhemşin Çinçiva (şenyuva) köyü
Çinçiva'dan köprülü manzara
Zil Kale; Ticaret güvenliği açısından çok önemli bir konumda bulunur. Fırtına deresinden 100 metre. denizden 750 metre yükseklikte konumlanmış 8 burç ve 1 gözetleme kulesinden oluşur.Savunma hendeği konumundaki Zil deresine merdivenle inilen bir kaledir. Yapım tarihi bilinmemektedir. Ahşap olan iç konstrüksiyon çürüyüp yok olmuş olmalıdır. Zil kale,Varoş kale,Pazar kalesi ilk bakışta aynı elden çıkmış ve aynı amaçla yapılmış izlenimi vermektedirler. Trabzon İmparatorluğu döneminde ya bizzat Komnenoslar ya da İmparatorluğa bağlı yerli kontlar (örn;Zil kale için Hemşin Lordu Arhakel) tarafından yapıldığı tahmin edilir. Kalenin alt ucu tepelerin üzerinde başka kalelere ve eski bir kilise kalıntıları bulunan Fırtına deresine kadar uzanır.
Amasya şehri maketi
Yeşilırmak kıyısında tarihi Amasya evleri ve kaya mezarları
Amasya'da  Atatürk ve arkadaşları (Kurtuluş Savaşı) heykeli;
Amasya Tamimi (1919) ve Atatürk'ün şu sözleri Heykelin önünde yer almakta;
"Ben milletin mevcudiyetine (varlığına) hürmet, iradesine (isteğine) riayet (uymak) şartını esas olarak ihtiva eden (kapsayan) bir itilafnameyi (anlaşmayı) padişahın murahhaslarına (görevlilerine) Amasya'da imza ettirdim. Amasya İnkilap ve Cumhuriyet tarihinde daima ehemmiyetini muhafaza edecek bir mevki ihraz (yer almıştır) etmiştir". 24-9-1924 Mustafa Kemal