18 Mayıs 2009

Beş bin yıllık bir el işçiliği: TELKARİ

Beypazarı’nda otobüsümüz bizi bırakıyor. Gezideki bayanlarda bir telaş bir telaş. Gümüşçü nerede diye soruyorlar rehbere. Rehber bizİ bir “gümüş sarayı”na sokuyor. Göz alabildiğince gümüş işçiliği göz kamaştırıyor. Bayanlar vitrinlere yapışmışken ben de etrafı kolaçan ediyorum.
Satılan yüzükleri parmaklara göre küçülten iki ustayı fark ediyorum. Biz erkekler etrafına yerleşiyoruz. Rica ediyoruz, bizim için bir telkari yapmalarını. Hem telkari yapıyorlar hem de bu işçiliği Mardinli ustalardan öğrendiklerini anlatıyorlar.
Gümüşü bu şekilde işlemenin milattan önce 3000’li yıllara dayandığı biliniyor. İşçiliğin anavatanı Ortadoğu. Aynı işçiliği, Orta Çağ’da Barok dönemde 800'lerin sonu 900'lerin başı arasında Sicilya ve Venedik'te görüyoruz. Ustalar gümüş telleri ellerine aldılar. Kendilerine has usulle örmeye başladılar. Usta, bu kürelerin kaynak ile örülmesine “granülleşme” dendiğini söylüyor. Telkari, tamamen elde yapılan bir işlem. Bu amaçla teller kendilerinin etrafında oval, yuvarlak vb. şekiller oluşturularak sarılıyor.
Telkari' nin sözcük anlamı tel ile yapılan sanat. Osmanlıca vav harfinin, uygulamada motif olarak sıkça kullanılmasından dolayı telkariye “vav işi” de deniyor. Telkari sanatının bir diğer anılma biçimide çift işi'dir. Bu ismin kaynağı ise, işin yapımı sırasında parçaların teker teker biraraya getirilmesinde kullanılan, cımbıza benzer ancak ucu daha ince olan ve 'çiff' olarak isimlendirilen alettir.

4 yorum:

suzan dedi ki...

Akın Abi, hoşgeldin.. Yine gittiğin yerlere bizi de götürdün.. Yediklerin içtiklerin senin olsun gördüklerini anlat derler ya..Sen de gördüklerini anlatıp bizi hep bilgilendiriyorsun..Eline ve gözüne sağlık...

Punto dedi ki...

Sevgili Suzan, teşekkür ederim. Biliyorsun mesleğimiz "haberleri paylaşma" mesleği idi. Ben de gördüklerimi, bilgiyi paylaşmaya devam ediyorum.

Berceste dedi ki...

Telkariyi cok zarif bulurum. Erzurum'da da telkari yaygin sanirim. Dun Ingiltere'den misafirlerimiz vardi. Ponpon hanim ile tanismaya geldiler. Biz gidemeyince onlar geldi. Gezi programlarinda hic carsi, alisveris yoktu! Bugun Kariye muzesine gideceklerdi. Kaybolsalar da gitmeyi goze almislar! Bir arkadaslari gidip cok begenmis, onlara da tavsiye etmis. Orasi olmazsa Sadberk Hanim muzesi, Ibrahimpasa Sarayi ya da Dolmabahce Sarayi idi programlari... Bizde daha ucak iniyor, o ulkenin en populer alis-veris merkezine kosuluyor, olmadi bir de meshur magazalarin onunde fotograf cekiliyor, nasil bir mantiktir bu?

Punto dedi ki...

Biz böyleyiz işte Sevgili Dilek. Tarihe karşı duyarlı olmak önemli bir kültür işi.