28 Temmuz 2009

Resne ve Manastır'dayız!...

Resneli Niyazi Bey'in Louvre Sarayı'ndan esinlenerek yaptırdığı sarayı.
İttihat ve Terakki’nin üç kişisinden biri olan Resneli Niyazi Bey olmasa Resne şehrini belki de hiç bilmeyecek veya önemsemeyecektik. Yakın tarihimizden bildiğimiz Niyazi Bey, 31 Mart Vakası üzerine Selanik’ten İstanbula yürüyen ve II. Abdülhamid’e karşı ayaklanan, Meşrutiyet’in ilanını sağlayan Hareket Ordusu’nun önde gelenlerindendi. O zamanlar Hürriyet kahramanı sayılmıştı. Resne’de evinin yakınında küçük bir kasabaya göre çok görkemli bir saray yaptırmış.Maceralı bir hayat sürmüş, dağa çıkmış, kelle koltukta yaşamış; ama ölümü hiç yoluna olmuş. Tren beklerken koruması tarafından vurulmuş. Hatta “Ne şehittir, ne gazi/ Hiç yoluna gitti Niyazi” sözünün onun ölümüyle halkın dilinde kaldığı söylenir. Manastır'ın tipik evlerinden bir görüntü.
Resne’den yarım saat uzaklıktaki Manastır şehrine geliyoruz. Manastır’ın adı artık Bitola. Hem Osmanlı hem Balkan izlerini taşıyor. Güzel evleri olan, yirmiye yakın konsolosluğun bulunduğu, temiz bir şehir.
Televizyon dizisi Elveda Rumeli'de kullanılan karakol. Karakol artık turistik olmuş.Atatürk'ün okuduğu askeri idadinin (lise) girişi.
Bizi en çok ilgilendiren yapı, Atatürk’ün okuduğu ve ikinci olarak mezun olduğu Manastır Askeri İdadisi (Lise) oldu. Bina şimdi Manastır kültür müzesi olarak kullanılıyor. İkinci katı Atatürk Anı Odası olarak tanzim edilmiş. Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı zamanında iki devletin girişimiyle bu kat düzenlenerek son halini almış. Güzel bir salon olmuş. Müze görevlisinin söylediğine göre de her yıl yenileniyormuş. Orgeneral İlker Başbuğ da Manastır kökenli olduğu için burasını da ziyaret etmiş. Onu da belirtiyorlar.
Askeri İdadi'nin genel görünüşü.Atatürk'e ayrılan anı odasının giriş tabelası.
Anı odasından bir bölüm.
Bu müzede anlatılan bir de aşk öyküsü var. Lise talebesi Mustafa Kemal ile Makedon kızı güzel Eleni Karinte’nin aşkı! İki gencin aşkı o yıllarda olay olmuş, Eleni’nin babası kızını eve kapatmış, sonra söylentilere dayanamayarak şehirden göç etmişler. O yılları yaşayanların sonraki kuşaklara, onların da bize aktardığına göre Eleni dünyaya küsmüş, hiç evlenmemiş. Müze görevlisinin elinde Eleni’nin yıllar sonra Atatürk’e yazdığını tahmin ettikleri bir mektup da var. Gelen her Türk kafilesine okuyorlar galiba.
Çok seneler geçti, ben hâlen her gün senden haber bekliyorum. Herhangi bir zamanda mektubumu alırsan beni hatırla ve kağıttaki göz yaşlarımı görebileceksin…Fakat balkondaki kızı hatırlıyorsan ve başkasını sevmiyorsan seni beklediğimi ve ömrüm boyunca bekleyeceğimi bilmeni istiyorum…Babam beni hiçbir zaman affetmedi ve ben de kendisini affetmedim… O zamanlardaki gibi artık genç ve güzel değilim… ” gibi bozuk bir tercümeyle çevirdikleri cümlelerle dolu bir aşk mektubu.
Türkülere konu olan havuzla cami.
“Manastırın ortasında var bir havuz, canım havuz/ Bu yurdun kızları hepsi de yavuz, biz çalar oynarız/ Manastırın ortasında var bir çeşme,canım çeşme/ Bu yurdun kızları hepsi de seçme, biz çalar oynarız/Manastırın ortasında var bir cami, canım cami/ Bu yurdun kızları hepsi acemi…”
Bu türkünün havuzu da çeşmesi de camisi de aynı meydanda. Hepsini bir arada görebiliyoruz. Türkünün belgesel özelliği de ortaya çıkıyor.

Hiç yorum yok: