30 Mart 2012

TİREBOLU' YA NOSTALJİK SEYAHAT!

MUHARREM KAPTAN YAZIYOR:

     1959 yılı yaz tatilinde Tirebolu’daki teyzeme gitmiştik. O yıllarda Karadeniz’e haftada üç gemi kalkıyordu. Biz yeni alınan Akdeniz, Karadeniz isimli gemilerden Karadeniz’le gidecektik. Bu iki gemi Ekspres sefer yapıyordu.
İstanbul’dan kalkıp Sinop, Samsun, Giresun, Trabzon, Rize ve Hopa’ya gidiyordu. Biz Giresun da inecektik.
Gemi iki gün sonra gece yarısı Giresun’a vardı. O zamanlar Giresun’da liman iskele yoktu. Gemi demirliyor, motorlarla sahile çıkılıyordu. Gece yarısı teyzemin beyi bir motorla geminin bordasına geldi ve bizi aldı.
Sahile çıkmamız, otobüse binmemiz sabahı bulmuştu. Hareket ettik, sahil yolu daha yoktu.
Otobüs armonik dağı denen yerden geçmek zorundaydı, oradan geçerken aşağıya bakınca evler kibrit kutusu gibi görünüyordu. Tirebolu’ ya geldik. Birkaç gün orada kaldık ve sonra köye çıktık. Adı Orta Cami köyüydü.

      Mevsim fındık toplama zamanıydı. Köylü fındık topluyor ve ambarlara dolduruyordu. Ben oradaki bir arkadaşımla sığırları otlatmaya götürüyorduk. Tirebolu’da iki ay kaldık. Fındıktan sonra köy kadınları kokulu siyah üzümleri toplayıp köy meydanına getirdiler. Büyük bir ateş yaktılar. Ateşin üzerine kocaman bir kazan koydular, bir de tahtadan yapma kocaman bir tava getirip üzümleri içine döktüler.
Sonra birkaç kadın içine girdi, ayaklarıyla ezmeye başladılar. Ezilen üzümlerin suları kazana akıyor ve kaynıyordu. Sonra o suları mayalayıp pekmez yapıyorlardı. Bu benim çok tuhafıma gitmişti. Bir de tuhafıma giden köyün kadınları arı gibi çalışırken, erkeklerin bahçe kazığına koydukları bir nişana ateş etmeleriydi.
 Fındık sonrası Tirebolu’ya iniyorduk, aynı zamanda okullar da açılacaktı. Eşyalar atlara ve katırlara yüklendi. Yürümeye başladık, biraz sonra teyzemin kızı ille de ata bineceğim diye ağlayınca onu bir atın eğerinin arasına oturttular. Bu sefer ben ağlamaya başladım. İlle de ben de bineceğim diye, beni de bir katırın terkisine oturttular, teyzemin oğlunu da eğerin ortasına bavulların arasına oturttular, biraz öyle gittik.
Bavulun biri düşünce katır korktu ve koşmaya başladı. Ben teyzemin oğlu düşmesin diye ona sarıldım ve ikimiz birden düştük. Kaburgam taşa rast gelmiş ve ezilmiş. Başta bir şey anlamadım ama soğuyunca ağrı başladı. Teyzemin oğlunun da başı yere vurmuştu ama fazla bir şeyi yoktu. O şekilde Tirebolu’ ya geldik, beni yaşlı bir teyzeye götürdüler, eliyle baktı, kaburga eğrilmiş dedi bir hafta her gün balla yaptığı bir karışımla orayı ovarak çekti, bir şeyim kalmamıştı.
Okulların açılma zamanı gelmişti. Beni Sakarya İlk okulunun 3. sınıfına yazdırdılar.  Bir ay o okula gittim. Daha sonra  İstanbul’a dönmek için Eğri posta dedikleri Aksu vapuru alargada demirledi. Balıkçı motorlarıyla gemiye çıktık.
Dönüşümüz 8 gün sürdü. Cumhuriyet Bayramı’nı Zonguldak ve Karadeniz Ereğli de geçirdik. Ertesi gün İstanbul’a geldik, Sirkeci’ye yanaştık.
 Babamlar bizim motorla gelip bizi aldılar ve Fener’e geldik. Babaannemi babamı amcamı çok özlemiştim.
     Geçen Mayıs ayında teyzemin cenazesine Tirebolu’ya gittiğimde Sakarya İlk Okulunu göreyim dedim ve o terk edilmiş harap halini görünce çok üzüldüm. Resmini çektim ve arşivime koydum.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Patent Danışmanı olarak verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederiz.