…
“Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır”
Millet’in yerine AKP ümmeti koymak istemiyor mu? Mevcudiyetimizin ve istikbalimizin yegane temeli milletin en kıymetli hazinesi, yoksa Cumhuriyet’in temel nitelikleri değil de ümmet miydi? Bugün dünden daha zor şartları yaşamıyor muyuz?. Harici bedhahların tahribatı her zaman vardı… Zararları sınırlı kaldı! Dahili bedhahların hançerlemesi kat kat derin ve acı olmadı mı? Oysa dahili bedhahların yolu belli! Yarattıkları karanlık, aydınlığa çıkışın umudu İstiklal Savaşı günlerinden daha az! O günler daha fukara bir millettik, direndik ve dışa karşı birlik olabildik. Bugün çok daha gelişmiş duruma geldik!. Ve ümmeti hedefleyenler özgürlük paketleri içinde seçim marşı çalarak sandıklara basıp yürüyerek bugüne geldiler… Değerlerimizin tümü satılıyor! Önce 90 yılda Cumhuriyetin biriktirdiği mal varlıklarını, sonra Cumhuriyet değerlerini sattılar... Tarım ülkesiyiz dedik, köylü efendimizdi giderek geriledi, saman bile üretemedi. Tarım ülkesi olarak samanı da ithal ettik. Perişanlığa rağmen köylü din tutkalını sökmedi… Gık demedi sineye çekti zannedildiğinden de efendi çıktı!. Açlığa dayanıyor. Ve hala sabrediyor!
Özgürlük ışığı kararırken nasıl bir
olacağız, tek yumruk kalacağız ? Polis ile yanyana resim çektiren pala ile saldıran
yandaşla, kızları saçlarından sürükleyen polislerle, hukuksuzluğu nasıl
engelleyeceğiz? İçe karşı ne yapacağız?
Bugün iktidarın her şaşırtan hamlesi her
özgürlük paketi(!) önceden ölçülmüş, kesip biçilip hesaplanmış, zamanlası iyi
ayarlanmış karanlığa atılan bir tuzak, geri götüren bir eylemdir. TÜRK kelimesi neden hedef tahtası haline
geldi? Andımız kim istemedi diye kalktı!
Hepimiz müslümanız deyip ÜMMETİ yerleştirmek
için mi? Türk kelimesi neden ırk sınırına çekildi? Kimi mutlu edeceğiz?. Ne
mutlu kim diyeceğiz? Yandaş valilerin telaşı ne? Ne mutlu Türküm diyene levhası bugün mü onlara batıyor! Tabelalar tüm
yurtta ardı ardına sökülüyor… 90 yıl hepimizi anlatan Türk (Anadoluda yaşayanların
tümü-tüm halklar) Türkiye (Avrupa
ile Asya arasındaki toprak- ülke) kelimeleri hangi kurgunun kurbanı oldu? Söylemde
APO’ yu asla muhatap almadık. Geldiğimiz nokta da Andımızı kaldırmadık mı? Türk
isimlerini silmiyor muyuz? Terörist başı APO isteklerini bir bir yaptırmıyor
mu? PKK vergi almıyor mu? Zihinlerinde ayrılmayı bayrak yapanlar lafa gelince
“etten, tırnaktan, kardeşlikten söz etmeyi sürdürüyor. Gizliden gizliye yürütülen
Paralel Devlet Kurma hazırlıkları biliniyordu.
Şimdilerde sadece gizliliği kalktı! Biz paketli hareketli demokrasinin
ilerisinin de ilerisine geçtiğimiz için bilemiyoruz! Umutsuz, şaşkın, suskun işin
sonu ne olacak diye seyrediliyor. Türk milletinin en kıymetli hazinesi Cumhuriyet’in
değerleri talan edilmiyor mu? Laikliği yok sayanlar iktidarı ele geçirenler
yoksul kıldıkları, gelir seviyesini nerede ise sıfırladıkları, ve bir paket çay,
yarım kilo bulgura fit ettikleri belli tabandan hala baslenmiyor mu? Önce
muhtaç kılıp ardından bir paket erzağa bağladıkları, adını özgürlük koyup,
özgürlüğün gırtlağını sıkmıyorlar mı? İktidarın son döneminde Hukuk kurallarını yerine GÜNAH kurallarını konuşur olduk… İktidar,
düz cümleleri anlamakta sıkıntı çeken samimi müslümanları günahla korkutuyor!
Dini rahat bırakmıyor. Yılları geride bırakan türban
istismarı nihayet meclise de girdi. Sıra umumi
taassupa gelmedi mi? İlk işareti erkekli
kızlı öğrenci evleri… Size ne gençlerin evlerinden… Ayşe ile Ali’ nin sevgisinden!
Size ne özgür bireylerin özel yaşamından! Ümmete
dönüştürme gayreti, bu hırsın verdiği körlük ile duvara yaklaşıyorsunuz.
İçinde binbir hile barındıran, her konuşma sonrası yalan panayırı açılmıyor mu?
Yok ettiğiniz HUKUK gün gelecek mutlaka
size de gerekecek. Rahat bırakın komşuları. Rahat bırakın insanları… Rahat
bırakın gençleri!… Rahat bırakın suları
dereleri… Rahat bırakın kıyıları
kumları. Rahat bırakın doğayı, ağaçları… Hatta Kütükleri! Bırakın ortaçağ ayaklarını. Ortaçağ kurallarını. Ortaçağ
baskısını! Dünyayı izleyen ufku açık gençlere dil uzatamazsınız!. Onları
aileleri en iyi şekilde yetiştirmek için çırpınıyor! Onlar ülke geleceğinin
temelleri... Devlete ihtiyaçları yok. Çekin ellerinizi üzerlerinden!
Korumakmış!… Siz mi? Gerçek Bekir Bozdağ’ın ayarına(!) da uymuyor:
“Anayasa hükümete gençleri koruma görevi
veriyor”diyor… Kim bu GENÇLER? 58. madde hükümete gençleri, kumardan,
suçtan ve başka kötü alışkanlıklardan koruma görevi” veriyor. Özel yaşam
demiyor. Kaldı ki Üniversiteye gelebilenler(!) çoğunlukla 17 ile 18 yaşında…
Prof. Hasan İşgüzar'a göre Anayasa'da açık
şekilde tanımı yapılmayan “genç” kavramını, Medeni Kanun tanımlıyor. Medeni
Kanun'a göre, 18 yaşını geçmiş her birey “hukuki
fiil eylemi açısından” tam yetki ve sorumluluk taşıyor. Seçme ve seçilme
hakkı bulunuyor. “gençten kasıt, Medeni Kanun anlamında 18 yaşından küçüklerdir.”
Yani bugün kızlı erkekli gruplara dönük müdahale Anayasada ki temel haklara
aykırı… Küçük yaşta evlilik, çok eşlilik derseniz AKP bahçesinde meyveleri
görebilirsiniz! Gezi de ve hemen her ilinde gençlerin anlattıkları ayni
şey. İleri, aydınlık Türkiye ve gerçek
özgürlük! Bu sesi ülke duydu, dünya duydu sadece AKP iktidarı duymadı. Türk
Gençliği “Bu ülkenin geleceğinde söz hakkımız var.” diyor…
“Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit
içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç
olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Bugün yaşadığımız
AHLAKSIZ TABLO insanın kanına dokunmuyor mu? Yoksa farkına varmadık ve kirlilik
kanımıza kadar geldi ve kansızlaştık mı? Bugünün Mutsuz Türkiye’si yeniden daha sağlam bir yolu, aydınlığı
bulacaktır… Türk adı aslına dönecek
ve Anadolu’nun tüm halklarını anlatacaktır. Her zaman her yerde… Ne mutlu Türküm diyene…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder