7 Ocak 2014

Kutu yetmez! SANDIK gerek…

Rüşvet ve yolsuzluk hemen hemen dünyanın her ülkesinde olmuş ve olabilecek bir şeydir. Normal değildir, adil değil, tüyü bitmemiş yetim haklarının yenmesi, güveni yok eder. Hoş da değildir ama yaşanabilir!. Rantı tek elde toplayıp, dağıtan, gelirim ama gitmem diyen iktidarlarda daha sık olmuştur. Yandaşlar, hak etmeyenler, cahiller, her şeyi bilen yarı cahiller, yalakalıkla durup dururken zengin olurlar, çok kere servet sahibi olmuş ama devlet adamı olamamışlardır. Bu çarıklıların ayaklarındaki milyonluk pabuçlar ayaklarını kısa sürede vurmuş, yürüyüşleri bozulmuştur. Gene de boş ayakkabı kutuları milyon dolarlarla dolmuştur. Başka ülkelerde bu haksızlıkların ve rüşvetin başını duvara çarptığı yer vardır. Onlarda rüşvetin, yolsuzluğun Hukuk üstesinden gelir… Çakma demokrasiler hariç, hemen her ülke yasalarına ve Anayasaya sığınır. İşin anasına, kurallarına kanunları dokunulmazdır. Tarafsız yargı kör düğüm de olsa karşılaştığı sıkıntıyı, yolsuzluğu oğlu değil o ülkenin Başbakanının kendisi de olsa bulur cezasını verir. Adalet yerine gelir. Biri yapar biri bozamaz. Uygulamada hır çıkmaz.

Bizde öyle mi?. Yolsuzluğun ihbarı 14 ay önce. MASAK’a, savcıya gitmiş. Bir bankanın Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutusunda 4,5 milyon dolar çıkıyor. İzahı şöyle: “O parayla imam hatip okulu yapılacaktı.” Devletin yaptığı yüzlerce imam hatip okulu az geldi ise yenilerini de gene devlet yapamaz mı? İlk soruşturmalar mutlaka gizlidir. Bu gizlilik içinde dosya olgunlaşır! Rüşvet dosyası elinden alınan savcı neden acaba açıklama yapmak zorunda kaldı? AKP-Cemaat kavgasının ilk raundunda DERSHANELER meselesi vardı. Başbakan kalkacak dedi ve israrcı oldu. Belli bir uzlaşma yolu arandı… Ama Başbakanın ses tonu yumuşamadı. “Kalkacak… O kadar”.
AKP tek başına iktidar gibi görünüyordu ama halktan gizlenen bir ortak varmış! İki parçalı gizli ortaklık o güne kadar maharetle saklanmıştı. AKP nin ilk yıllarında sorun çıkmadı… Başörtülü bacılarımızın hakları en önde bayrak yapılmış ve mücadele sürüyordu. Askere karşı el birliği, kumpas birliği, gönül birliği içindeki kitleler işlerin iyi gidişinden mutlu da oldular!. Hele Ergenekon ve Balyoz kazanımları güveni perçinlemiş olmalı. Başbakanın benim polisim, benim başhekimim ,benim bakanım, benim müşteşarım sıralaması yaparken “niçin senin” diyen de çıkmamıştı.. Devlet denen kurum yok muydu?. Anayasa da benim dedi, yürütmenin de başındayım yargıyı da yöneteceğim demedi mi? Ergenekon davası sırasında kahramanlığını ilan ettiği savcıya bugün ateş pürkürmesi nedir? O günden bu güne ileri demokrasi diye diye nereye geldik? Bizler hangi rejimin sahibi olduk? Meğer Anayasa yerine babayasaya geçivermişiz! Başbakanın cemaat için bugün kullandığı cümle “Ne istediler de vermedik.” o günlerini anlatıyor. Cemaatin polis dahil devletin belli kurumlarına yerleşmeleri de bu balayı döneminde oldu. Cemaat iktidarın ilk yıllarında AKP’ye güç kattı!. Ve ilk dalga gözaltıların listesinde 4 Bakan çocuğu da var ve söylenen o ki soruşturma ilerlerse Başbakanın oğlu Bilal Erdoğan’a ulaşabilir! Yolsuzlukta dönen para 247 milyar lira... Başbakan öfkeliyor. Bütün bu yolsuzluk soruşturmasını kendisine yapılan bir komplo sayıyor. Poliste yıldırım tayinler oluyor, savcılara göz dağı veriliyor. Derhal yönetmelik değişiyor... Savcının emrini dinlemeyen polis müdürleri iş başına geçiyor... Soruşturmalardan önce bir üst makamın haberi olacak. Gizlilik kalmayacak! Sanki önce hırsıza haber vereceksin, polis gitmeden deliller kararacak der gibi… Kurumlar arasında iş yapma imkanı kalmadı. Sistem tıkandı. Yolsuzluk soruşturması da durdurulmuş oldu. Anayasa kalmadı. Babayasa verelim!. Meclis Başkanı Cemil Çiçek.şöyle demiyor mu? “Yargı çökmüştür. Anayasanın 138. Maddesi çökmüştür”. Çiçek bu işlerle ilgili bir siyasetçi değil sanki, köşe başında papatya falı bakan çiçekçi. İşin kötüye gitmesini önlemek için kolları sıvaması gerekmez miydi? Bakanlıktan, AKP den ve milletvekilliğinden istifa eden Erdoğan Bayraktar bu kargaşada ayakları yere basan tek AKP li oldu. Yolsuzluklar için “Başbakanın imzaladıklarını yaptım. Kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır. Rüşvetin, yolsuzluğun çıkar sağlamanın büyüğü küçüğü olmaz. 1 kuruşu da aynıdır 1 milyonu da. Kuru ile yaşın birbirinden ayrılma zamanı sizce de gelmedi mi?”

Korkumu söyleme zamanı geldi. Bugün tablo bu. Ama yarın da kısır çekişmeler içinde kalırsak çok şey değişmez! Siyaseti gene aynı hakemler yönetir. Bu şenlik, bu hortum, sandıktan çıkınca her şeyi yaparım kafası sığ kalır. Bu kafa BİZDE var. Ve yakın dönemde yolsuzluklar ve rüşvet korkarım asla bitmez. Basitlik devam eder. Derin devletin bile derinliği sığ kalmış! Paralel devlet PARA-EL olmamış mı? Siyasette hiç bir şey derinlikten nasibini alamamıştır! Sadece hortumlanan paralar derinlere gömülü. Yıllar içinde ilerledi dediğimiz demokrasimiz aslında gerilemiştir. Kuruluş yıllarının yokluğu içinde ortaya çıkan devlet adamları, adam gibi adamlar yok olmuştur. Yerleri asla dolmamıştır. Onlar ben yerine biz demişlerdir. Yoktan var ettikleri her şeyi, milletle paylaşmışlardı. Yerlerine çakma devlet adamları gelmiştir. Saygısız… Aç gözlü. Komşu hakkı tanımaz. Görgüsüz... Sevgisiz... Gaddar... Onlarla sadece menfaate dayalı günler yaşanır olmuştur. Güvenilmez, siyaseti iki yüzlülük kalıbına sokan uygulamaların sahipleri egemen olmuştur.
Ayakkabı kutularının yarını mı?. Bu felsefe ile, bu gidişle, bu vurdum duymazlık ile… Milli ordusuna kumpas kuracak kadar gözü dönmüşlükle, hırsızı yargılama, rüşveti sonlandırma şansımız var mı? Demokrasi kültürüne ve hoş görüsüne ulaşmadan işin garantisi yok! Bu çöküşü gelecekte de yeniden yaşayabiliriz.

Seçim herşey mi!. Gelenek, saygı, kültür, milli birlik, milli irade’yi sayma, görme, haddini bilme, özgürlük için mücadele etme kaç para eder? Tarih çok kere tekerrür eder. Zenginleşen ülkemde o gün dolarlar için ayakkabı kutusu yetmez! SANDIK gerek!

Hiç yorum yok: