15 Aralık 2014

Bir yeminin, GÖZ YAŞI!.


“Ahlakın temeli ne zaman ilahiyata dayandırılırsa, halklar ne zaman ilahi otoriteye bağımlı hale getirilirse, en ahlaksızca, en adaletsiz, en kepaze şeyleri mazur gösterip yaygınlaştırmanın yolu açılmış demektir.”   
 Ludwig Andreas Feuerbach

Benim ülkemde (ben yeni değil eski Türkiye’liyim!) kanunlar hala kanun gibiydi. Kanunu yok sayanların ve çiğneyenlerin hepsi suç işlemiş sayılırdı. Bu iş hiç bir siyasette ne kabadayılık ne de kahramanlık olurdu!. Evet... Çağı yakalamak için koştuğumuz Avrupalı bir atlet değildi... Yol eğri büğrü, toprak yamru yumru, taşlı çakıllı ve engelli idi. Eski Türkiye’de bu yüzden çok kere demokrasi yürürken aksardı. Simitine oynadığı mahalle maçında sağ dizine yediği tekme ile sakatlanmıştı. O gün bu gün topallıyordu. Gene de mahalle arasında duramaz, oynadığı oyunu ve kuralları hiçe saymaz, yılda en az 9 ay borçlu kaldığı bakkal Niyazi’nin otoritesine ve haksız kararlarına önce o itiraz ederdi. Düşüncesini menfaatine katık etmezdi. Biraz aksi, patavatsız bir topaldı. Ama adamdı!

Yüzüklerin efendisi filmdi... Gene de yabancı gelmez olaylar bizde olmuş gibi benimsenirdi. Oysa bizdeki Efendilerin yüzükleri de değerlerini bilemesek de anlatılmaya değerdir.. Ecdadımızın saatleri, torunların yüzsüzlükleri o gün bugündür hiç böylesine film olmamıştı! Yolsuzlukları yollarla ölçüp, halkın yolunu bulanlarca aldatılması ve akıl depremi ile uyutulması yeni bir yoldu! Gerçi Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz fetvasını Turgut Özal vermiş ve ilk deliği de o açmıştı. Böylece çorap sökülmüş AKP reçeteleri ile 12 yıldır seçimden seçime dozu artan haplarla ve “daha dolu cüzdan ” dopingi ile halkın borcu şahlanmıştı. Gerçeği öğrenme ve anlatma adam öldürmekten daha zararlı sayıldı. Medya yazmazsa iyi olur algısı galip geldi. Yolsuzluğu yapan değil yazan hain ilan edildi. Medyayı susturma ve yandaş kılma alışkanlığı siyasette uyuşturucu etkisi yaptı. Kendi yarattıkları havuz bile gün geldi öteki olmadı mı? Basın özgürlüğü rafta idi uzanıp alamıyorduk. Bugün lafta kaldı. Hayali ile idare ediyoruz! Emekli maaşından bile her seferinde farkına varmadan kesilen ilaç paralarını çok kez bedava sandık!

Neyi başından beri farkına vardık ki! Tek ayağımız yerde sürünse de, topallamamız Fizan'dan görünse de ecdadımıza toz kondurmadık. Ecdadımızla aramızdaki şah damarı kopamaz nutku atarken onların mezar taşlarını mezarlarından biz kopardık. Üzerindeki Osmanlıcaya da aldırış etmedik! Yazıları okumadan kaldırdık. Ecdat kemiklerini de, mezarlarında rahat bırakmadık. Veeee… Yeni bir arsa kazandık. Bu arsaya Sütlüce AKP İL Binasını  kondurduk. (Belgesel-Sinan Karahan)

İtibarımız söz konusu olunca klozet kapaklarını, musluklarını altından yaparız. Düşmanlara inat Sarayın tüm odalarını atlas perdelerle donatır, demokrasinin bir ileri sahnesini meclisin dışında ama Yeni Türkiye’nin Yeni Sarayının  içinde yeniden kurarız! Hangi bahtsız bizi bu işten geri bırakacakmış şaşarız. Erdoğan haksızlıkları haykırmıyor mu? “Bizim şah damarımızı kestiler… Eski ile bağımızı kopardılar. İstense de istenmese de Osmanlıca Öğrenilecek”.Yeni  Türkiye’nin ileri demokrasisi. Her ayran kabarmasında bir mantık kaybı oluyor. Ve ben korkuya kapılıyorum. Gene bir haksızlığa mı uğradık? Bir bilmedik rota daha mı çıktı. Biz ecdat keşiflerinde çağ atlamış KÜBA’ya yeni varmıştık!. Hatta orada bir de cami yapmaya kalkmıştık. Allah'tan Küba bu olayı göremedi veya şaka sandı. Yoksa şah damarımız kabarmıştı! He deseler şak diye kondururduk camiyi. Kestiler ecdat damarımızı! Ufak bir şüphem var. Acaba kesilen damar şah damarı mı idi?. Bu kadar yeşermeden, şeriat hazırlığından sonra o damar şah değil ŞEYH damarı olmasın!

Ülkeyi uzaktan seyretmek heyecan verici… Birbirimize ne kadar çok düşman olmuşuz!. Birlikte var olduğumuz ülkede haksızlığa birlikte hayır deme şansımız kalmamış! Mağdur olan kenara çekiliyor diğeri onun yerini alırken akıl etmiyor mu? “Bugün sana yarın bana” Ergenokon’u, Balyoz’u beynimize çakmadılar mı? Hayatlarının baharında ölenler kimin çocukları idi? Bu ülke evlatlarını kaybediyor. Ölenler kara toprağa… Yaratıcılar başka bir diyarlara mı?. Beyin göçü hızlanıyor! Birinin haksızlığa uğraması hepimizin eziyet kervanına kaydolduğunuzu göstermiyor mu? Henüz sıra bekliyor olmak özgür kalmamızı sağlamıyor ki! Öteki ve kindar! Başka bir hırsın kurbanı. Kimin operasyonu kime. Yeni Türkiye’nin yeni kuralı bu mu? Kim geldi uzaydan? Hukuk herkese eşit değil mi?
Bir Başbakanımız var galiba, ama bize operasyonu Cumhurbaşkanı haber veriyor. “Biz 17 Aralık sonrası inlerine gireceğiz dedik ve girdik. Eğitimden, hizmetten ve himmetten bahseden yapının faili meçhul cinayetlere bile bulaştığını görüyoruz. Zincir bunu gösteriyor. Daha şaşırtıcı şeyler de görecek duyacaksınız" Yanımızda duranı bir kaç gün görmeyince sormuyoruz. Ne oldu? Neden yanımda değil?. Yanyana olmasak da bir arada değil miyiz? Yasaları torbalaya torbalaya sonunda çuvallamadık mı? Ortak aklı, birliği, dirliği, sevgiyi seçim sandığına mı kurban ediyoruz?. Sandık adalet dağıtmıyor ki!. SEÇİM BİTECEK Yeminler tutulacak mı? Makul olmayan her iş için makul bir şüphe kol gezerken. Neye inanacağız? Yemine mi?

Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğünü, Milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, Milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

Hiç yorum yok: