27 Ağustos 2013

TEXAS 2013 FORT WORTH gezisi (2): Çöl değil, her yer YEMYEŞİL !

Filiz Kamacıoğlu
(Fotoğraflar: Yalçın Kamacıoğlu)

 Bizim çöl diye bildiğimiz Texas Fort Worth'de yeşile çok önem veriyorlar. Trinity nehrinin geçtiği şehirde her yer yemyeşil. Botanik bahçesi ve  Japon bahçesi önemli yeşil alanlardan.

Japon bahçesi girişi.






Japon bahçesinden değişik görüntüler.
Fort Worth’ de tarihi Forest Park içinde LOG CABIN VILLAGE:
1850 yıllarından itibaren Texas tarihinde var olan yaşamı anlatmaktadır. İçinde gerçek kütük evler, demirci-nalbant dükkanı, bir odalı okul, tütsü evi, değirmen ve bitkisel ilaçların yetiştirildiği bahçe olmak üzere dokuz tarihi yapıyı barındırır. İnteraktif bir şekilde dönemin giysileri içinde yün eğiren, marangozhanede çalışan, mum yapan gönüllülerle o günleri yaşayabiliyorsunuz.


Foster’lerin evi.

Ev içinden detay.

Yün eğiren bayan.

Araba tekerlekleri.

El dokuma tezgahı.

Şömine.

Veranda.

Hava akımı sağlamak için yapılmış bir çeşit avlu.

Mutfak.

Tütsü evi.

Çit için patent. Çit görevi görmek üzere hazırlanmış bitki dikme şekli ile alınmış olan patent.

Demirci atölyesi.
 
Okul.

Kapıdan sınıfın görünüşü.
 
Tahtadan sınıfın görünüşü.

Orijinal sıra.

Soba.

Bitki ilaçlar.

Kantaron çiçeği.
Devam edecek
 

26 Ağustos 2013

TEXAS 2013: FORT WORTH gezisi!

Filiz Kamacıoğlu
Fotoğraflar: Yalçın Kamacıoğlu)

 Fort Worth A.B.D. Texas eyaletinde Dallas’la adeta birleşmiş bir kent. Bilindiği gibi Texas, Amerika Birleşik Devletlerinin güneyinde yer alan bir eyalet. Başkenti Austin. Bölgede petrol, elektronik, uzay, besin, giyim sanayinin yanında bankacılık, sigortacılık sektörleri gelişmiş. Benim için en önemlisi Fort Worth’ün Üniversite şehri olması. “Üniversite”  bulunduğu şehrin kültür açısından gelişmesini sağlayan en önemli unsurlardan.TCU ( Texas Cristian University)  da Fort Worth’un gelişmesinde en önemli etkenlerden biri.

Uzun bir yolculuktan sonra  Dallas-Fort Worth hava alanındayım. Çok geniş bir alanı kaplayan adeta Dallas ve Fort Worth'u birleştirmiş olan bir hava alanı. Amerikalılar her şeyi büyük yapmayı seviyorlar. Dönüşümde alanda kalan vaktimde gözüme ilişen bir broşürde sergi krokisi gördüm. Gidiş kapılarının her biri önünde mozaik veya taş v.s. malzemeden farklı  sanatçılara yaptırılmış eserler yere monte edilmiş şekilde sergileniyordu. Gelen geçen fark etmeden üstüne basarak geçse de benim için hoş bir deneyimdi. Ve Eserleri görmek için kapıları tek tek gezdim. Böylece zaman nasıl geçti anlamadım bile.

Texas bayrağı tek yıldızlı. Her yerde Amerika ve Texas bayrakları beraber kullanılıyor.

Özgür Milli Eğitim binası. Eyaletler kendi programlarını kendileri yapıyorlar. Ziyaret ettiğimiz Üniversitenin Müzik Bölümü başkanı Texas okullarına göre öğretmenleri yetiştirdiklerini ve bu okullarda staj yaptırdıklarını hatta kendi staj öğrencilerini istediği öğretmene gönderdiğini söyledi. Okul broşüründe üniversite mezunlarını Texas okullarında çalışabilecek şekilde eğittikleri notu dikkatimi çekti.

Fort Worth kovboyların memleketi. Rodeo yapılan bina.


 
STOCKYARDS: Ulusal tarihi bölge olarak geçiyor.Ticaret Merkezi.

Tren İstasyonu. Fort Worth’u kuranlar, hayvan yetiştiricileri  demir yolu Dallas’a geldiğinde kendileri rayları döşeyerek trenin Fort Worth’e kadar gelmesini sağlamışlar ve hayvan ticaretine başlamışlar. Hayvan ve et ürünleri trenlerle liman kentlerine götürülüp Avrupa’ya satılmış. Ticaret geliştirilmiş.
 

 

 

 
Eski tren istasyonunda tarihi resimler.

Boynuzluların istasyondan çıkarıldığı yol.


 
 
Kovboylar eşliğinde hayvanların götürülüşü. Belli günlerde tekrarlanan gösteri.

 Geçitten sonra temizlik.
 
“Petting Zoo” da bulunan hayvanlar okşanmak için sergileniyor.

Kovboy amca özellikle çocukların atı sevmesini istiyor. Onlara atı okşatıyor.

Müze’de: Stockyards Eski ticaret merkezi içinde iki oda müze olarak hazırlanmış.


 
Yörenin önemli insanlarının biyografilerini hazırlayıp sergiliyorlar.

Askerlerin kıyafetleri.

Banyo küveti. İlk banyo suyu daha pahalı. Kullanılmış su dökülmüyor, bu suda yıkanmak ise daha ucuz.

Siyah kovboylar çok varmış.

Eski bir eyer.

Lanetli gelinlik. Osmanlı ipeğinden yapılmış. Giyenlere uğurlu gelmemiş. Soldaki kıyafetin şıngırtıları asker konservelerinden alınmış.

Boynuzlardan yapılmış koltuk.

İlk ısıtıcılar ( Elektrikli) ve ütü.

İlk televizyon örneklerinden.

Orjinal haliyle korunan ve hala kullanılan ahşap bayrak direği.

Yerlere Texas’ın yetiştirdiği ünlülerin plakaları monte edilmiş.

Yollarda su püskürten serinleticiler.
Devam edecek

23 Ağustos 2013

Ağla gözlerim!. ÜLKEM için ağla...

Benim ülkemin gençleri öldü. Yüreğime ateş gibi düştüler… Daha demokratik bir yönetim, daha özgür bir ülke istedikleri için öldüler. Onların silahı yoktu, yaşlarından büyük yürekleri vardı. Başlarından büyük dertlere meydanları doldurup haykırarak atıldılar… Büyük işler yaptılar. Kahraman sayılmadılar. Oysa gerçek kahramandılar. Coplu gazlı saldırıyı gerçekleştiren hükümetin polisi kahraman olmadı mı? Gaz bombası, fişeği ve plastik mermilere karşı durdular. Öyle öldüler. Sakat kaldılar. Bir kerecik, ölümün soğukluğu, onların hayattan kopuşu iktidarın gözlerini de yaşarttı mı?. O kahramanların aileleri, anaları ağladı. Yakınları göz yaşlarına boğuldu. Başbakanları da ağladı mı? Sınır ötesinde ölmediler… Kent sokaklarındaydılar. Bu ülkenin sokaklarında… Onları ısrarla görmezden geliş, sinir ötesi olmadı mı? Nedir olanlar? İktidar ve başbakan gibi düşünmeyen herkesi düşman mı?

Her fırsatta Başbakanımızı dinliyoruz… Hesap verme gereği duymuyor. Onun inancındakiler hesap soramıyor? Biyad ediyor, dinliyor gözü kapalı! Çok kere öfkeli. Ağzından çıkan her şeyin kesin emir sayıldığı keskin bir demokrasi yaşamıyor muyuz? Gün batıyor… Karanlığın erken grisi kızıla çalan kuşağı aydınlatamıyor artık!. Giderek azalan, giderek itilen, azarlanan GERÇEK avcıları avlanmıyorsa şimdilerde HAİN sayılmıyor mu?  GEZİ nin ardından kazılar başlamadı mı? Ceza tarlasına atılan gerekçe tohumları filizleniyor. En azından komşusunu şikayet ederek yargı bağımsızlığına destek verenler, vatan kurtarmış havaya girmedi mi? Ülkenin tümü tencere sesi ile uyanacak gibi de görünmüyor… Müslüman Kardeşler ve Mısır sevdası Başbakanın dilinden düşmüyor. Başbakan Müslüman Kardeşler Teşkilatı liderlerinden Muhammed el-Bilteci'nin Mısır'daki olaylar sırasında ölen kızı Esma'ya yazdığı veda mektubunu dinlerken duygulanıyor ve ağlıyor. Canlı yayında… TV de.göz yaşları sel oluyor!. Öylesine duygu dolu.. “Esma'ya el-Bilteci tabii bu mektubu yazarken, o ifadelerde adeta ben de çocuklarımı gördüm. Bir de onun Esma'nın cenaze namazını kıldıramayışı ve bir de tabii şu olgunluk ve geleceğe bakıştaki ölüm ötesi dünyayı okuyuşu beni ciddi manada duygulandırdı. Esma hayata doymadan, ama o şehadet makamına koştu. O duruşun, babasının duruşu, inanıyorum ki dünyadaki birçok islam dünyasındaki ülkelere inşallah ders olur. Gençlerimize ders olur, örnek olur. Mısırdaki askeri darbecilere de sesleniyorum. Siz nasıl müslümansız?… Binlerce müslümana nasıl kurşun sıkarsın…Bu darbenin ardında İsrail var… Elimizde belgesi var” .
Olay 2011 yılında Fransadaki bir panel sonrası gerçekleşmişti. İsrail’in bugünkü Adalet Bakanı Livni o zaman Müslüman Kardeşler seçimi kazanırsa orduyu göreve çağırırım demişti.

Müslüman Kardeşler sütten çıkmış ak kaşık mı? Üniversiteli kadınlar konferensına katılan ve İstanbula gelen El Tellawy ülkesindeki baskıyı anlatıyor.“Kadınların örtünmesi, kızların erken evlendirilmesi, islami boşanma hukuku, kadınların sünnet edilmesi, çocuk velayet yaşının 15’den 7’iye inmesini savundu. 30 Haziran’da halk baş kaldırdı. İktidarın düşmesi bazılarınca DARBE sayıldı. Halkın Orduyu destek vermeye çağırmasına rağmen halk devrimine darbe denmesini reddediyoruz. Müslüman Kardeşler masum insanlara işkence edip öldürdü. Çocukları kalkan olarak kullandı. Kiliseleri, okulları, devlet binalarını, evleri polis karakollarını yaktı. Onlarca Mısırlı polisi öldürdü. Olaylar barış değil şiddetin kanıtıdır” Benim ülkemde tam olarak kavranmayan çok şey vardı. Günün yeni modası işaretler eklendi. Profesyonel pravakatör, amatör futbolcu Emre Belezoğlu dört parmağını gösterip ne anlatmak istedi? Oturup doğrusunu konuşamayınca işaretlerle mi anlaşacağız?
Ellerinde Ateş ve su..taşıyan Rabia. Her türlü baskıyı, eziyeti, tecavüzü yaşamış müslüman bir genç kızın öyküsü, felsefesi… “Iyi insan için Cennet sözü verildi. Kötülükten uzak durma sebebi de cennet kokusu oldu. Rabia cenneti ve cehennemi arıyorum diyordu. Elimdeki meşale ile cenneti yakıp kül edeceğim. Su ile de cehennemin ateşini söndüreceğim. Böylece, hepimiz, cennet rüşvetinden veya cehennem korkusundan değil, iyiliğin güzelliğinden dolayı iyi insan olacağız.” Gerçeği saklayanlar, menfaat için yalanı baş tacı yapanlarda hala cehennem korkusu var mı?
Dünyada borçlanmaya ihtiyacı olan 4 ülkeden biriyiz. 2.5 milyon işsizimiz var. Sokaklarımızda “Kahrolsun demokrasi yaşasın hilafet” diyecek yeni gruplar ürettik… BARIŞ SÜRECİ yürürken PKK dan fırça yemeyi sindirdik, alıştık gık çıkarmadık! Kaliteli  elemanları bizden değiller deyip yok ettik. Yandaşlara yer açtık. Büyümemiz yavaşladı. Dünyadaki olumlu imajımız yerle bir oldu. Masalları sürdürdük. Kahraman polisimiz ile öğündük!. Hak ediyorlar! Ha bire destan yazıyorlar! Antalya’dan yola çıkıp İstanbul’a yürüyen 6 Kafkas asıllı genci(hemşerimi)Polis İstanbul işgal kuvvetleri olarak evire çevire dövdü!. Onlar sadece 6 kişi idi... 7 otobüs çevik kuvvet, 2 akrep,1 toma karşılarına dikildi. Yeter artık. Onları duyun. Dinleyin. Mısır’dakiler kadar ilgiyi hak etmiyorlar mı? Yürüyen tüm gençler Çerkes, Kürt, Alevi, Sunni! Türkiye sevdasını yüreğinde taşıyan tüm gençler için ağlıyor gözlerim… Ülkem için ağlıyor gözlerim…

10 Ağustos 2013

HUKUK İÇİN DE MÜEBBET!

Aradığım kelime beynimin kıvrımları arasında saklıydı! Ergenekon! Dağları delip demirleri eritip yola mı çıktılar? Mantıklı olma gereği de onların nefretini durduramadı… Hak ve Hukuk dağını delip yandaş kırlarının Biyad  ovasına İNDİLER… Mucize gibi destanlarının ilk bölümünü tamamladılar! Hatalarını kapatmak uğruna satılmış bir Medya yaratmaya kalktılar. Unuttular… Satılmış medyanın gerçeğe bağlılığı, satılacak bir kapı çıkana kadardır!

Akılları durdurup ADALETİ ALET olarak kullanmak, Biyad etme kültürünü iliklerine kadar sindirmiş çevre düşmanı beton bakanı “Bizden mucit çıkmaz” derken yaratılan mucizeyi görmezden geldi!. Beyaz yakalılarından, askerinden, demokrasi yok oluyor korku ve öfkesini sokaklara taşıyan gencinden, düşman gibi nefret edebilmek mucizedir! Hem de ara eleman mucizesi! Milletin bütününü ARA ELEMAN saymak DEMOKRASİ ayıbıdır.
Siyaseti Hukuka çorba etmek her ikisini de tanınmaz kılmak ise bu çağdaki en keskin AKP icadı değil midir? Hem de Betonarme bir icattır! AKP başka bir boyut yakalamış, Ergenekon ve benzer davalar ile pek çok icat! Pek çok İLK, pek çok görülmemiş şey yaparak nerede ise tüm kötülükleri görünür kılmıştır.! Körü körüne inanmanın getirdiği körlüğün suçlusu, itiraz edecek kadar çağdaş kalmış Başbakan buyruklarına omuz silkecek kadar densiz ötekiler  olmuştur!. Hâlâ olanlara akıl erdirememek erdemi nereden kaynaklanıyor? Unutmayın… Hileli yolun kaldırım taşlarını,döşerken ne dendi ne oldu?
*Olanlar Beyaz yakalılar ile Kara sakallıların hesaplaşmasıdır. Tam da o günlerde ilahi adalet, tarafsız yargı ve bağımsız yargıçlar Bodrum’ da tatildeydi. Başbakan danışmanı da bilgi veriyor. “Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşması” Eski köye yeni icat olur mu deyip doğrudan kendine bağlı gördüğü ara elemanlara Özel Yetkili Mahkemelerde görev verilmiştir. Oysa bilenler bilir ki çağdaş devlet anlayışında, siyaset hukuka değil, hukuk siyasete egemendir!

* Beton Bakanı yanılmaktadır… Ülkemizde de ne bilinmez, ne görülmemiş icatlar gerçekleşmiştir… Ne gerçekler  “Debreli Hasan” külliyesine girmiştir. Başbakan anahtar cümleyi her sıkıştığında kullanmış, sıkışmadığı anlar da da alışkanlık yapmıştır. Dolmabahçe yakınlarında bir grup yarı çıplak adam başörtülü bacılara sarkıntılık yapmıştı… Nedense bu olayın görüntüsü bulunamamıştır. Bana şunu, şunları da yaptılar diye ağlayan kadının karakola dahi baş vurmadığı ortaya çıkmadı mı? Bu da ara eleman işi mi? Yoksa olmayan bir şeyden yaratılmış icat değil mi?
* 19 yaşındaki bir gencin hayatını kaybetmesi Başbakanın zihninde “sıradan bir kaç olay” sayılabilir mi? Eskişehir’deki olayda önce MOBESE kameralarındaki görüntü silinmişti. Ali günlerce hastanede ölümle boğuştu ve hayatını kaybetti. Ancak Jandarma Kriminal Laboratuvarları’nda görüntülerin geri döndürülmesiyle tüm gerçekler ortaya çıktı. Gerçek anlaşıldı. Ali’ye polislerin de aralarında bulunduğu eli sopalı bir grubun saldırdığı doğrulandı.

* Ya bu ülkenin Genel Kurmay Başkanı olmuş birine yapılanlar! TERÖR ÖRGÜTÜ başı oluşu!. Ara eleman işi mi?. İcat değil mi? İcat olduğundan şüphe edenlere cevap şu: Bakın Başbakana göre de durum ne: Evet, diğer generallerimiz, emekli olsun, muvazzaf olsun, yani hiçbirisine bir defa kalkıp da, yani bir alışılmış anlamda bir ‘terör örgütü mensubu’ demek bir defa çok ciddi bir yanlıştır, yani bu affedilemez. Affedersiniz…Bugün Ergenekon davasında olan nedir?  Başbuğ duygularını ifade ediyor. “Acaba kendi ülkemizde mi yargılanıyorduk, yoksa düşman bir ülkede mahkeme karşısına mı çıkarılmış idik? Özellikle, mahkeme sanıkların ne yapacağını bekliyordu? Tablo gerçekten acı, vicdanları rahatsız etmesinin ötesinde vahimdi. Sanıkların, isminin ne zaman tombala torbasından çıkacağını beklemesi adeta bir işkenceye dönüştürülmüştü. Bu tablo, 21. yüzyıl Türkiyesi’ni çok gerilere götüren bir şekildeydi. İnsan asılacak olsa bile, bunun bir asaleti, kuralı ve insana gösterilen saygı içinde olması gerekmez miydi? Hakkımda açıklanan kararı, yakınlarımın olmadığı salonda, sakin olarak dinledim. Diğer kararların da okunmasını dinlemeye devam ettim. Ancak, ne zaman ki sanık Osman Yıldırım hakkındaki beraat kararları okundu, artık o salonda bulunmanın kendi şahsiyetime hakaret olacağını düşünerek kalktım ve kararı alkışlayarak salonu terk ettim”.
*Bu tablo siyaset açısından bir HESAPLAŞMA TABLOSUDUR… Beyaz Yakalılara darbenin devamıdır… Ya hukuk açısından nedir?… Prof. Dr. Sami Selçuk “Bir Genelkurmay Başkanı’nın bir örgütün başı olabileceğini benim aklım almıyor. Hukuki olarak sorarsanız, bunun güneşin batıdan doğması kadar doğa dışı bir şey olduğunu düşünüyorum. Prof. Dr. İzzet Özgenç ‘Genelkurmay Başkanı’nı terör örgütü yöneticisi olmaktan dolayı asla suçlayamazsınız. Aksi takdirde, Türkiye Cumhuriyeti varlığını inkâr etmiş olursunuz.’

** Osman Yıldırım "Ergenekon üyeliğinden" 15 yıl hapis alıp işbirliği yaptığı ve bilgi verdiği" gerekçesiyle cezası 3 yıl 9 aya  indi. Patlayıcı madde bulundurmaktan 9 yıl hapis cezası almasına rağmen tahliye edildi.

4 Ağustos 2013

Bizim çakma ceviz "PİKAN CEVİZİ" çıktı!


Yazlık bahçemizde 7 yıldır büyüttüğümüz “çakma ceviz”in ne tür bir ağaç oldğunu öğrendik. Bir blog dostumuz Yakup ERDEM bu ağacın pikan cevizi olduğunu yazdı.
Küçük bir araştırma sonucunda Batem ( Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü) sitesine ulaştım.
Evet bizim ağaç bir pikan cevizi.
Tohumdan ektiğimiz için 7 yıl beklemişiz.
Cevizin anavatanı Kuzey Amerika.
Ceviz Türkiye’ye 1953 yılında tohum olarak gelmiş. Özellikle Ege kıyılarında üretim yapılmış ve hala daha yapılıyor,
Pikan cevizinin bir çok çeşidi de var. Merak edenler internetten araştrıp öğrenebilirler.
Pikan cevizi içeriğindeki % 71 yağ oranı ve randımanın % 60 civarında olması dolayısıyla çok önemli bir besin maddesi.
Cevizin içeriğindeki yağ asitlerinin % 93’ünü doymamış yağ asitleri meydana getirmektedir ki, bu özellikle beslenme yönünden son derece önemli olup bu doymamış yağ asitleri insan sağlığını tehdit eden kolestrol birikimleri ve damar sertliğini önleyen şifalı etkilere sahip.
Bu bilgiler de BATEM'in internet sitesinden.