19 Ekim 2007

Bir anı: “Gazete sizin ama isim de benim!..."

Her günden farklı bir gün değildi. Gazeteleri okumuş, sabah toplantısını yapmış, gazeteyi hazırlamaya başlamıştık.
İstihbarat servisinde olağan günlerden farklı bir telaş vardı. Önemli bir haber yakalanmıştı anlaşılan.
İstihbarat şefi heyecanla yazı işlerine girdi. Telaşlarının nedenini açıkladı; ünlü bir işadamı uyuşturucu kullandığı iddiası ile göz altına alınmıştı.
Olayı tam hatırlamıyorum, belki de gözaltına alındıktan sonra tutuklanmıştı.
"Haberi doğrulatın , doğruysa yazın getirin yazı işlerine" dedik.
O dönemde büyük bir gazetenin bünyesinde farklı bir gazetede yazı işleri müdürü olarak çalışıyordum.
İsim vermek istemiyorum. Bilenler anlar zaten hangi gazeteler olduğunu.
Büyük gazetenin patronu hepimizin de patronuydu. Bizim gazetenin patronu da büyük patronunu eşiydi.
Biz haberi hazırladık, yanlış hatırlamıyorsam gazetenin sağ tarafına dört sütuna manşet yaptık.
Tam gazeteyi baskıya vereceğiz, büyük gazetenin genel yayın müdürü yazı işlerimize gelerek "patron bu haberin gazeteye konmasını istemiyor. Biz de kullanmadık" dedi.
Ne yapacaktık?. Genel yayın müdürümle göz göze geldik. Benim fikrimi anlamıştı. "Biz kullanıyoruz" dedi.

LAZ İNADIMIZ TUTUNCA!...
Büyük gazetenin genel yayın müdürü sıkıntılı bir yüzle yanımızdan ayrıldı. Bu kez telefonla birileri daha aradı. Bize hissettirilen baskı şöyleydi; "gazete bizim, istediğimiz haberi çıkartırız size ne oluyor?"
Bu tartışmalar sürerken, olaydan bu kez bizim gazetenin patronu da haberdar oldu ve yazı işlerine indi. Neden itiraz ettiğimizi sordu; cevabımız şöyleydi:
"Bakın her hangi bir vatandaş uyuşturucu ile yakalandığında haber oluyor mu? Oluyor. Üstelik gençlerimizi zehirleyen bir şey uyuşturucu. Şimdi biz gazetemize reklam veriyor diye iş adamının haberini yapmazsak saygınlığımız kalır mı?
Üstelik böyle bir haberi kullanmak gazeteye reklam geliri kaybettirebilir ama itibar kazandırır".

Evet, bunları dedik. Dedik de bir türlü ikna edemedik. Patron için reklamların kesilmesi haberden daha önemliydi tabii. Bizim de laz damarımız tutmuştu.
Sonunda iş bana düştü. Şöyle bir teklifte bulundum; "Tamam. Gazete sizin. Ama isim de benim. Yazı işleri olarak ismimi çıkarın gazeteden. Ne yaparsanız yapın".
Çok şaşırtıcı bir öneriydi bu. Zira o kadar kısa zamanda sorumlu yazı işleri müdürü nereden bulacaklardı?
Yasal bazı belgelerin hazırlanması ve vilayete bildirilmesi gerekiyordu.
Sonuç mu? Sonuçta bizim dediğimiz oldu ve haber büyük gazetede çıkmadı, sadece bizde çıktı. Böylece hem gazetenin, hem de ismimizin itibarını korumuş olduk.
Tüm bunları neden mi hatırladım ve sizlerle paylaştım?
Emin Çölaşan’ın kovulma hikayelerini okumuşsunuzdur, bu aralar da televizyonlarda dinliyorsunuzdur. Medyada neler oluyor neler.
İşte size bir anı ve bugünkü medya.
Varın kıyaslamayı siz yapın.

4 yorum:

mavimantar dedi ki...

İşin en acı kısmı,basın özgürlüğünün ülkemizde halen kavranamamış olması ...İşte dün de bugünde birbirine benzer olaylar yaşanmakta.Ne varki dün, ismimi gazeteden çıkarın dediğinizde şaşıran patronlar, bugün yerlerini ,oradan geçen çaycıyı sorumlu yazı işleri müdürü yapacak zihniyetteki patronlara bıraktılar.Yasal belgeler halen isteniyor mudur, bilemem ama , isteniyorsa bile hiç sorun değil.Ya arkadan gönderilir kılıfları hazırlanarak, yada teknoloji sağolsun, anında iletilir gerekli yerlere.
Dün,hem çalıştığı yerin hemde kendi isminin itibatını paradan önde tutanlar, bugün yerlerini "durumu değerlendireceğiz elbet" diyenlere bıraktılar...
Ya, aslında bana , "bugün dünden ilerde, yarından geridedir" diye öğretmişlerdi ama ...gariplik bende mi acaba?

Punto dedi ki...

Sevgili Mavi Mantar; üzülerek söyleyeyim medyada dün, bugünden daha ilerdeydi. Biri çıksa da bugün gazeteleri, televizyonları incelese ve genel yayın müdürlerinin o makamlara nasıl geldiğini didiklese karşınıza ne çıkar acaba?
Neden bugünkü genel yayın müdürlerinin çoğunun daha önce gazetelerin Ankara temsilciliği yaptıklarını görüyoruz?
Bu sorunun cevabı aslında Türkiye manzarasının bir kopyası olarak karşınıza çıkacaktır.

mavimantar dedi ki...

Sevgili Akın abi,işte her şey bu söylediğinizde gizli.
Ne kadar acı, ne kadar çirkin değil mi?

Punto dedi ki...

Sevgili Mavi Mantar; bugün çalışabilecek eski ama gerçek genel yayın müdürlerini kimse hatırlamıyor artık.