15 Kasım 2008

Sarı basın kartı ve emekli gazeteciler!...

Altına imza attığım bir Yılmaz Özdil yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Özdil, gazetecilere verilen sarı basın kartından bahsediyor.
Bu konuda kafanızın karışmaması için bazı bilgiler vermek istiyorum:
Sarı basın kartının gazetecilere verildiği ilk yıllarda, gerçekten bu karta ihtiyaç vardı. Ben o dönemlere yetiştim.
Gazetecilerin çoğunda araba yoktu, gazetelerde de muhabirler için özel araçlar tahsis edilmemişti.
Gazeteci vatandaş gibi otobüse, vapura, trene, uçağa biner, habere, röportaja öyle giderdi. Bunun için yasa ile sarı basın kartı olanlara muafiyetler getirildi. Otobüs, tren, vapur bedava idi, uçak da ise indirim vardı. Hatta ev telefonlarına da basın indirimi uygulanırdı. O dönemde bu muafiyetler ve indirimler önemliydi.
Düşünsenize günde 8-9 habere giden gazetecinin cebinden çıkacak parayı.
Bugün ise durum farklı. Gazeteden habere gitmek için araç vermezlerse muhabir kılını bile kıpırdatmaz. Çoğu gazetecinin özel arabası vardır artık. Yani sarı basın kartı asıl amacından uzaklaşmıştır.
Nitekim hükümet, basın kartına muafiyetleri ve indirimleri kaldırdığında kimseden ses çıkmamıştır. Aksine bazı sırtı kalın gazeteciler sarı basın kartının kaldırılmasını bile istemişlerdir.
Şu gerçeği de belirtmek isterim;
Bugün emekli olan çoğu gazeteci, sarı basın kartını belediyeler izin verdiği için otobüslerde ve metroda kullanmaktadırlar.
Unutmayalım ki gazeteciler SSK emeklisidir ve aldıkları emekli maaşı da herkesin malumudur.

İşte Yılmaz Özdil’in yazısı:
************************
Deniz Fenerci’yi Başbakanlık uçağına da alın
Namusuyla haber yapan ’’7’’ gazeteciye yasak getiren Başbakanlık, Kanal ’’7’’ ile içli dışlı olan, vicdan hortumcusu Deniz Fenerci’ye sürekli basın kartı vermiş!
Şimdi siz bu haberi okuyunca, basın kartı denilen zamazingoyu önemli bi şey zannedebilirsiniz...
Değildir.
*İzmir’de mesleğe başladığımda çakal bir polis muhabiri vardı. Polisi dinlediğimiz telsizle giderdi pazara...
Telsiziyle şöyle sallaya sallaya işaret ederek, "Şu domates kaça?" filan diye sorardı. Pazarcı da, "Herhalde sivil zabıta" diye düşünerek, domatesi kabağı beleşten verirdi...
Basın kartı budur!
*Belediye otobüsüne avanta binmekten başka işe yaramaz. Eskiden vapura da avanta biniliyordu, artık binilmiyor.
Uganda dahil, dünyanın hiçbir ülkesinde geçmez. Bizim gibi dandik ülkelerde gösterirsin, adam sanırlar. Hepsi bu.
*Yalakaların olmadığı dönemlerde böyle değildi. Denk getirirse, "babasını bile haber yapmaktan çekinmeyen" ağabeylerimiz beyaz gömlek giyer, sarı basın kartını da gömlek cebine koyardı, dışardan bakıldığında görülsün diye...
Manevi önemi vardı. Şimdi yok. Ahali, tenhada kıstırsam da, ağzını burnunu kırsam diye gazeteci kolluyor sokakta.
*Bugün için, dünyanın en lüzumsuz kurumudur Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Müdürlüğü...
Bana sorarsanız, kapatılması gereken KİT’lerin başında gelir. Zaten aslına bakarsanız, tek kart vardır, tek kart...
Gazetelerin insan kaynakları müdürlüğünün verdiği kart... Ki, o kart cebinde olmazsa, istersen Pulitzer’in olsun, binaya giremezsin!
*Ve, sakın ola ki, "kart"ı olduğu halde Başbakanlığa sokulmayan gazeteci arkadaşlar üzülmesin...
Bakın mesela, CHP Milletvekili Atilla Kart...
Adı üstünde ama, o bile giremiyor!
*Peki nedir?
*Başbakanlığa girmesi yasaklanan, Akşam Gazetesi muhabiri Ali Ekber Ertürk, dolandırıcıya sürekli basın kartı verildiğini "ampul" gibi astı mı manşete? Astı...
Budur.

7 yorum:

Asortik Krep dedi ki...

Çok güzel bir yazı gerçekten.Yine konuşturmuş kalemini..

ERDIL dedi ki...

Sn.Punto bu günü bilmem ama hakikaten o zamanlar bir başka değeri vardı; o ufak sarı kartın.O bir simge
gibiydi.Simit,Çay,B.Peynir !!!
Arabası olan ki çoğu zaman müşterek kullanılırdı.Elips biçiminde teneke üzerinde BASIN yazan bi de mühürlü kimlik vardı.
Kütüphanemde bir iki kitap var.O değerlerin resimleri ile ufacık biografileri yazan, arada bir anıları çağrıştırmak için baktiğım.
İnanın Punto bey zaman zaman okşarım o sayfaları bilmem sizde de o alışkanlık varmı.Dost sen bi başkaydın.Nur içinde yat diye.
Saygılarla.

Berceste dedi ki...

Ben cok sevemedim bu yaziyi Akin amca. Zira isini hakkiyla yapan gazeteci icin Sari Basin karti bir prestijdir. Her yerde kullanmaz, kullanamayacagini bilir. Haddini bilmeyenler rengi sari sahte basin kartlari ile gezip ayni seyleri yaparlardi. Hala da yapiyorlar. Ayrica Sari Basin Karti herkese verilmez. Cunku omur boyu tasinir. Ayrica sahibi olan kisi vefat ederse, az kisiye taninan bir hakki daha vardir; tabutu Turk Bayragi'na sarilir. Meslege yillarini hakki ile verenlere verilen bir haktir. Oyle bir hak ki, hangi ulkede almis olursa olsun, hukum almis birisine degil, Hukumlulere degil! Hakki hukuku, ilahi adaleti dile getiren yonetimlerin de bunu bilmesi gerekmez mi? Yilmaz Ozdil de bunlari dile getirmeli idi.

Punto dedi ki...

Yılmaz Özdil bizden genç ama bizim kültürümüzü almış bir gazeteci Sevgili Asortik Krep.

Punto dedi ki...

Sevgili Erdil; sürekli sarı basın kartımı şerefle taşıyorum. Araç kartım da var ama bir işe yaramadığı da bir gerçek. Hükümetin basına bakış açısı neyse polisin de bakış açısı aynı oluyor.

Punto dedi ki...

Sevgili Dilek; biliyorsun sürekli sarı basın kartını alabilmek için 20 yıl ara vermeden gazeteci olarak çalışmak gerekiyor.
Yılmaz bizim dönemlere yetişmedi. Onun için kartın önemini pek bilmez.
Bir de bugün sarı basın kartının hiç bir değeri ve ayrıcalığı yok yönetenler açısından. Bakanlıktan genelge çıkmasına karşın çoğu yerlerde sarı basın kartı hüviyet yerine geçmiyor. Bankalarda, resmi yerlerde, kapıya gelen kuryelerle dalaşıp duruyorum.
Senin anlayacağın sarı asın kartının itibarını yok ettiler.

Asortik Krep dedi ki...

Sarı basın kartının diğer özellikleri zaten biliniyor ve son basın kartını alanlardan birinin haberi vardı geçen gün, basınla alakası olmayan biri idi ne yazık ki :(
Artık söylenilen ve o zamanın niteliklerine göre basın kartını vermediklerinden bu noktaya dikkat çekmiş sanırım..
Yoksa sevgili Berceste'nin yazdığı gibi gayet onurlu insanların taşıdığı bir karttı bu mantıktakilerin eline düşmeden önce..