25 Kasım 2011

HİCRANİ RED!

Elveda Teksas!
Nerede heyecan? Saniye saniye değişen konular, siyaset sahnesinin giderek ağırlaşan ithamları... Belgeler... Dengeler... Çekiştire çekiştire çekilmez olan memleket sorunları... Her açıdan, her cepheden, her belgeden, her dengeden sıyrıldıkça her doğrucunun kendine yontan yorumları ile bitmek bilmeyen beyin fırtınası! Elveda Teksas! Bıraktığımda hindi pişirme hazırlığınız sürüyordu... Şükretmek için...
Şükürler olsun...
Ayağımızın tozu ve de kesik elektriklerin karanlığında ülkem topraklarına kavuşunca damarlarımdaki baskı alışılmış noktaya geldi... “Kim kesiyor ulan bu elektrikleri? 20 dakika ara ile 6 saatte 5 kesinti nerede görülmüş?” Cevabı bildiğim halde sormuştum. Hele yaz aylarında daha da sık ve daha da bıktırıcı olarak!
Her zaman Silivri de Elektrik İşletmesinin özgürlüğü dilediğini dilediği gibi uygulama alışkanlığı kuvvet kazanmış! 8 ay başınıza gelmeyince ve bir sokakta değişecek bir boru için 3 ay önceden her eve nerede ise her hafta bilgilendirme mektubu alınca vatandaş adam yerine konuyor deyip alışıyorsunuz! Ülkemin şartlarında, dileyenin dilediği gibi davranmasını normal bir durum olduğunu unutuyorsunuz! Hâlâ zaman sersemliği içinde olduğum için ayılamamışım!
Korku ve şaşkınlık yaratan karanlık her alanda bayrak açmış! Siyasetin ağır toplarından fırlatılan nefret mermileri hemen her düşünceyi param parça etmeye devam ediyor... Benim aradığım şey gerçeğin ve bu gerçeği arama görevi yüklenen gazeteciliğin nerede kaldığı oldu... Her kalemin kendi penceresinden, meslek kurallarını ayaklarının altına sıkıştırıp daha fazla yükselme, daha fazla alanı kapsama gayreti haberciliğin altını boşalttı!.. Haberin asla boş bırakılamayacak özelliği konuşulmaz oldu! Merak asla sıfırlanamayacak bir duygu olarak süreceğine göre bu gidişle haberci, görevini gazeteci olmayanlara terk edecek! Medyanın kullanır olduğu haber olmayan haber kalabalığının internetin her alanında yeşermeye başlaması durmaz ki...
Bombalar sürdükçe yıkıntılar kaçınılmaz... Tartışmıyoruz, kapışıyoruz. Yani kavga ederek anlaşma gayretindeyiz! Bu bize has bir özellik olsa gerek! Sabahları saat 12.00 yerine normal bir saatte kalkmaya başladım... Hemen her TV’ de konular benzer... Başbakan Devlet Arşivinden çıkardığı belgelere dayanarak 1937 ve 1938 yıllarında yaşanan olaylar için “tüyler ürpertici şeyler” dedi... Ve ekledi; “Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ben bu özrü dilerim!”
Diyarbakır’dan bir özür sesi daha yükseldi. CHP Diyarbakır İl Başkanı Muzaffer Değer “CHP İl Başkanı olarak Dersim’de yaşanan olaylardan dolayı Dersim ve Tunceli halkından özür diliyorum” dedi ama hoş karşılanmadı ve başka bir hesaplaşma, başka bir kavgaya yol açmadı mı? Ülkemde hemen her meselede önce kavga etmiyor muyuz? Ülkenin geleceğini etkileyecek ulus devletin temellerini çatlatacak konularda daha dikkatli olmak şart! Artık internet dedikodularına değil gerçek haberlere, gerçeğe ihtiyacımız var. Her önüne gelenin bir ucundan bir belge çıkardığı ortam bizi giderek daha çok sarsar... Konuşmalar saptırıldıkça gerçekten uzaklaşırız. Kavganın, düşmanlığın tohumları müsait bir toprak bulur! Gerçeği ciddi olarak aramalıyız. Öğrenmeliyiz. Milletin vekillerinin olayı mecliste ele alınması en doğru yol... Ama korktuğum, bu işi sen ben kavgasından kurtaramayacak olmaları! Hangi ülkenin Meclis Başkanı oturumu yönetirken vekilleri azarlar... Hakaret eder! Hangi demokrasi de sen ne dersen de çoğunluğu elimde tutuğum için benim kararlarıma kesin uyacaksın mantığı hakim gelebilir?

Dersim yarasını bu gayri ciddi alışkanlıkla kaşımak her alanda bize tahminlerin üzerinde zarar verecektir. Meclis çatısı altında, her yönü ile her belgeyi kavgasız, gürültüsüz inceleyecek bir yapı oluşturmak şarttır... İkinci şart ise, hem komisyonun hem de meclis çalışmalarını yürütecek “akil bir adam” bulma şartı olmalıdır. Konu her yönü ile ciddiye alınarak incelenmeli, kısır bir siyaset atışması içine sokulmamalıdır.
Dersim meselesi her kavgadan, her sert cevaptan fayda sağlama alışkanlığı ile yürümeyecek kadar ciddi bir ulusal meseledir. Her olayda olduğu gibi, Dersim acısından da fayda sağlanması, Cumhuriyet’e ve Atatürk’e karşı kullanılma hevesi tehlikeli bir gelişmedir. Benim yüreğimde yoğunlaşan hicran siyasetteki lider üslubunun bizi kardeş kılmayacağı korkusudur... Konuyu adam gibi araştırıp gerçeği bulmak, adam gibi resmi kurumlarıyla siyaseti ile özür dilemek şarttır...
İçimde büyüyen umutsuzluk... HİCRANİ RED...

1 yorum:

Berceste dedi ki...

Ne aci degil mi, Cumhuriyet kurulali daha 100 yil bile olmadi. Yeniden basa donme cabasi neden bir turlu anlayamiyorum :(

Muhtac oldugumuz kudret damarlarimizdaki asil kanda onu da biliyoruz ama hala seyrediyoruz...