Sadece
orman mı?… Düne kadar laik demokratik bir ülkeyiz diyebiliyorduk. Şimdi bu
cümle de doğru değil! Her fırsatta bir darbe vurulup laikliğin ipi çekiliyor. Ben
yaptım oldu kafası ile nereye geldik. Kanun yapıldı bitti, tartışmalar sürüyor..
4+4+4 eğitim kanununda yasaya sokulan “Hz. Peygamberimiz” ifadesi bir
hukuk kuralını din adına ihlal etmedi mi?. Yani ne olursa olsun herkes için
eşit olması gereken hukuksal düzen anlayışı din adına ihlal edilmedi mi? Sınavda, türbanlı olmak din adına eşitlik
ve avantaj sağlamama kuralının ihlali değil mi?. Tartışması
süren örtünme hallerinde kamu dairelerinde türbanlı ve daha ileri giyime izin
verilmesi anlaşılabilir. Parlamentoda, çeşitli devlet dairelerinde, üniversitelerde
öğrenciler için uygulanabilir!. Buna ilköğretim okulları dahil olmayacak mı? .İşte
tehlike burada… İki düzgün iş arasında bir tuzak. Uzmanların çoğu itiraz
ediyor. Sesleri kuvvetli de değil. Denen şu: “Çocuk henüz tam anlamıyla birey haline gelmediği için, öğrencinin belli
ideolojilere sahip tüm siyasal, sosyal, dinsel vs. angajmanların etkisinden
uzak olarak yetiştirilmesi, temel insan hakkı sayılmalıdır. Aksi laik ülke
ölçümüne aykırı olur.!
Laik bir ülkeyi dine, mezheplere göre yönetip gidişi
beğenmeyenlere abartılı korkuları var
diyeceksiniz... 11 yıl sonra korkulan olmuyor mu? Laikliğe inen darbeler
sürmüyor mu? Tarafsız olmalı diye yazılıp çizilen öyle olduğu zannedilen Cumhurbaşkanı
resmi görevli iken hacca gidecek. Sevineceğiz... 90 yıl sonra oldu da bitti inşallah!
HACI Cumhurbaşkanı ne diyor “Hac çok büyük bir
heyecan, büyük bir tecrübe. Kendimizi gözden geçirme, çok büyük bir muhasebe
meydanı.” AKP tabanında yer alanlar mutlu… Ya diğer inanışların
sahipleri. Ülkemde sadece onlar var ve başkaları yokmuş gibi… Müslümanların daha
da doğrusu Sünnilerin dışında kalanlar… Dışlanmıyor mu? Sevinemiyorum. Tarafsız! Hacı Cumhurbaşkanımla…Hukuk ve adalete güveni sıfırlayıp devletin tüm imkanları ile dediğim dedik uygulaması hızlanmıyor mu? İnatlaşmaya giden yolda AKP zihniyeti bir gece ansızın baskın yaptığın ODTÜ ormanını yok ediyor. Yetkililer başarının keyfi ile ellerini ovuşturacak. Olan yeşile, ağaçlara, yıllarca verilen emeğe olacak. Konuşmayacaksın... Anlaşmayacaksın. Dediğim dedik tavrını sürdüreceksin. Hadiseyi demokrasiye de bağlarsın. Uzlaşma kültürünün kemikleri sızlarken yarattığın ve sürdürmekten keyif aldığın “derin nefreti” canlı tutup aylarca Gezi Parkı suçlusu diye yüzlerce genci tutuklayacak, insan avını ülkeye yayacak, daha da büyük bir kısmını tehdit ve baskı altına alacaksınız. Lafa gelince ülkeyi her geçen gün aydınlığa taşıdığınızı anlatacaksın. Dinlemiyorum... Laik devleti bitirirken, karanlığa yolculuğu başlatırken aydınlıktan bahset bakalım! Kimi inandıracaksın. Bizi değil. Gene kör gözlerle bakanları! Demokrasilerde çareler tükenmez! Öyle mi? Oysa benim ülkemde tükenmeyen başka bir şey yarattınız. ÇARESİZLİK! Seçimler yaklaştıkça sizi şişirenler göstermelik işleri ciddiye alıyor. Sokaklara çıkılıyor ve NABZI TUTULUYOR. Aslında iktidarın uygulamasında ne tutulursa tutulsun niyet ne ise o yapılıyor... Benim Başbakanım bildiğini yapar. MİLLET İSTİYOR der. Çoğunluğu yok mu?. Çıkarır yasayı kor bir torbaya. İşlem tamam... Kim bu nabzı tutulan bizi ateşe atan ÇOĞUNLUK diye merak mı ediyorsunuz. Sadece sorma hakkınız vardır. Aslında bilinen ve de değişmeyen onlardır. Onlar, anlamakta ve anlatmakta sıkıntısı olan insanlarımız! Biz onlara nedense aşırı itibar göstermekte yıllardır hiç bir kusur işlemedik. Anlamadan, bilmeden, kavramadan sürdürdükleri demokrasi içindeki işlevlerini sorgulamadık. Eşit saydık. Tahsili olanlar kadar değer verdik! Bizi hangi hallere soktuklarını, Laik Cumhuriyetin temelini nasıl dinamitlediklerini sorgulamadık. Bugün acaba diyorum “Milletin efendisi” deyip fazla efendilik mi yapıyoruz? Yoksa onları efendi yapamadık mı?
AKP iktidarının yönettiği 11 yıl içinde nereden nereye
geldik?. Ordumuz bugün çevresine korku salan kuvvetli bir ordu mu? Yoksa içine
sahte belgelerin serpiştirildiği binlerce sayfalık iddianamelerle ısrarla
yıpratılmış mutsuz insanlar topluluğu mu? “Arkadaşlarımızı haksız yere
hapsetmeyin” feryadı gündemde yer bulabiliyor mu? Cenaze ziyaretlerinde üzüntü
ve kahırdan kalp krizi geçirip ölüyorlar. Kimin umurunda? Ne oluyor diyen var
mı? Başbakan böyle bir şey beklemiyormuş... Anlamadığını ifade edip üzerinde
durmuyor bile ! Anlamıyor mu anlamazlıktan mı geliyor?. Emekli Tuğgeneral Ali Aydın, Balyoz’dan beraat
ettiği için kendisine “Geçmiş olsun”a gelen emekli Korgeneral Çetin
Haspişiren’in kalp krizi geçirip
hayatını kaybettiği anı şöyle anlattı: “Ev çok kalabalıktı ve şunu söyledi:
‘Ben bu şeyleri hazmedemiyorum, çok üzülüyorum. 73 yaşındayım, eşime de
söyledim, her an valizimi alıp arkadaşlarımın yanına gitmeye hazırım” dedikten
sonra ayağa kalktı… ‘Biz Türk milletinin ordusu Gazi Mustafa Kemal’in
askerleriyiz’ deyip esas duruşa geçti, selam verdi, oturdu, O anda kalp krizi
geçirdi.”
Ey benim söylenenlerin yüzde birini doğru olarak anlayabilen
söylemek istediklerinin ancak binde birini anlaşılır bir şekilde söyleyen büyük
tabanım... Köylüm, milletin efendisi... Sandığın temellisi... OY sandığının %60
kadarı. Bir arada beni de dinle. Din
elden gitmiyor elden çıkmakta olan özgürlüğün... Demokratik Laik Cumhuriyet!. Düne
kadar Gezi olayları iyi terbiye almamış ailesinin dövmediği asi gençlerin
yaptığı hainlik olarak yansıtıldı... Ama sana olayların yaşandığı Dolmabahçe Camii
müezzinin başına gelenler aktarılmadı. Ne
denmişti?. Gezi olayları sırasında Camii’ ye girildiği gençlerin içki
içtiği şişeleri yerlere attıkları ileri sürülmüştü... Yalan olduğu ispatlandı.
Sadece Müezzin Fuat Yıldırım doğru bildiğini söyledi. “böyle bir olay görmedim. Olmadı”dediği için şimşekleri üzerine
çekti... Yerinden oldu... İki kez tayini çıkarıldı. Kısaca keyfi kaçtı. Huzurundan oldu. AKP kim ne derse desin dediğim dedik diyor. Belki dini
siyasetine eksen yapanlar Kur’an-ı kerimin sözünü ciddiye alırlar. Çare... İstişare**Bir iş yaparken ehline sormaya “meşveret" veya “istişare” denir. İstişare sünnettir. Kur'an-ı kerimde mealen, (Yapacağın işi önce meşveret et!) buyuruluyor. (Al-i İmran 159)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder