21 Ekim 2013

ÇARE?. İSTİŞARE!...

Zihinlerine yerleştirdikleri ve adım adım her yerde uyguladıkları siyasetin her yanı YEŞİL ama onlar yeşile düşman. Ve dediğim dedik uygulaması ile sormuyor, hiç bir kararı dinlemiyorlar. Ha bir de yeşili yok edip betonu döküyorlar! TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu’na göre; iktidarın dediğim dedik mantığına bir de geciken mahkeme kararları ekleniyor. Dahası geç de olsa çıkan yargı kararlarını by pass taktikleri var. Bunun yolu da iptal edilen ya da durdurulan planlarda ufak değişiklikler yaparak, kararları kadük duruma düşürmek. Bu konuda sayısız örnek var ve ne yazık ki yeşili koruyamıyoruz. Ağaçlar gidiyor geriye kütükler kalıyor mu dersiniz!

Sadece orman mı?… Düne kadar laik demokratik bir ülkeyiz diyebiliyorduk. Şimdi bu cümle de doğru değil! Her fırsatta bir darbe vurulup laikliğin ipi çekiliyor. Ben yaptım oldu kafası ile nereye geldik. Kanun yapıldı bitti, tartışmalar sürüyor.. 4+4+4 eğitim kanununda yasaya sokulan “Hz. Peygamberimiz” ifadesi bir hukuk kuralını din adına ihlal etmedi mi?. Yani ne olursa olsun herkes için eşit olması gereken hukuksal düzen anlayışı din adına ihlal edilmedi mi? Sınavda, türbanlı olmak din adına eşitlik ve avantaj sağlamama kuralının ihlali değil mi?. Tartışması süren örtünme hallerinde kamu dairelerinde türbanlı ve daha ileri giyime izin verilmesi anlaşılabilir. Parlamentoda, çeşitli devlet dairelerinde, üniversitelerde öğrenciler için uygulanabilir!. Buna ilköğretim okulları dahil olmayacak mı? .İşte tehlike burada… İki düzgün iş arasında bir tuzak. Uzmanların çoğu itiraz ediyor. Sesleri kuvvetli de değil. Denen şu: “Çocuk henüz tam anlamıyla birey haline gelmediği için, öğrencinin belli ideolojilere sahip tüm siyasal, sosyal, dinsel vs. angajmanların etkisinden uzak olarak yetiştirilmesi, temel insan hakkı sayılmalıdır. Aksi laik ülke ölçümüne aykırı olur.!
Laik bir ülkeyi dine, mezheplere göre yönetip gidişi beğenmeyenlere abartılı korkuları var diyeceksiniz... 11 yıl sonra korkulan olmuyor mu? Laikliğe inen darbeler sürmüyor mu? Tarafsız olmalı diye yazılıp çizilen öyle olduğu zannedilen Cumhurbaşkanı resmi görevli iken hacca gidecek. Sevineceğiz... 90 yıl sonra oldu da bitti inşallah! HACI Cumhurbaşkanı ne diyor “Hac çok büyük bir heyecan, büyük bir tecrübe. Kendimizi gözden geçirme, çok büyük bir muhasebe meydanı.” AKP tabanında yer alanlar mutlu… Ya diğer inanışların sahipleri. Ülkemde sadece onlar var ve başkaları yokmuş gibi… Müslümanların daha da doğrusu Sünnilerin dışında kalanlar… Dışlanmıyor mu? Sevinemiyorum. Tarafsız! Hacı Cumhurbaşkanımla

 Hukuk ve adalete güveni sıfırlayıp devletin tüm imkanları ile dediğim dedik uygulaması hızlanmıyor mu? İnatlaşmaya giden yolda AKP zihniyeti bir gece ansızın baskın yaptığın ODTÜ ormanını yok ediyor. Yetkililer başarının keyfi ile ellerini ovuşturacak. Olan yeşile, ağaçlara, yıllarca verilen emeğe olacak. Konuşmayacaksın... Anlaşmayacaksın. Dediğim dedik tavrını sürdüreceksin. Hadiseyi demokrasiye de bağlarsın. Uzlaşma kültürünün kemikleri sızlarken yarattığın ve sürdürmekten keyif aldığın “derin nefreti” canlı tutup aylarca Gezi Parkı suçlusu diye yüzlerce genci tutuklayacak, insan avını ülkeye yayacak, daha da büyük bir kısmını tehdit ve baskı altına alacaksınız. Lafa gelince ülkeyi her geçen gün aydınlığa taşıdığınızı anlatacaksın. Dinlemiyorum... Laik devleti bitirirken, karanlığa yolculuğu başlatırken aydınlıktan bahset bakalım! Kimi inandıracaksın. Bizi değil. Gene kör gözlerle bakanları! Demokrasilerde çareler tükenmez! Öyle mi? Oysa benim ülkemde tükenmeyen başka bir şey yarattınız. ÇARESİZLİK! Seçimler yaklaştıkça sizi şişirenler göstermelik işleri ciddiye alıyor. Sokaklara çıkılıyor ve NABZI TUTULUYOR. Aslında iktidarın uygulamasında ne tutulursa tutulsun niyet ne ise o yapılıyor... Benim Başbakanım bildiğini yapar. MİLLET İSTİYOR der. Çoğunluğu yok mu?. Çıkarır yasayı kor bir torbaya. İşlem tamam... Kim bu nabzı tutulan bizi ateşe atan ÇOĞUNLUK diye merak mı ediyorsunuz. Sadece sorma hakkınız vardır. Aslında bilinen ve de değişmeyen onlardır. Onlar, anlamakta ve anlatmakta sıkıntısı olan insanlarımız! Biz onlara nedense aşırı itibar göstermekte yıllardır hiç bir kusur işlemedik. Anlamadan, bilmeden, kavramadan sürdürdükleri demokrasi içindeki işlevlerini sorgulamadık. Eşit saydık. Tahsili olanlar kadar değer verdik! Bizi hangi hallere soktuklarını, Laik Cumhuriyetin temelini nasıl dinamitlediklerini sorgulamadık. Bugün acaba diyorum “Milletin efendisi” deyip fazla efendilik mi yapıyoruz? Yoksa onları efendi yapamadık mı? 

AKP iktidarının yönettiği 11 yıl içinde nereden nereye geldik?. Ordumuz bugün çevresine korku salan kuvvetli bir ordu mu? Yoksa içine sahte belgelerin serpiştirildiği binlerce sayfalık iddianamelerle ısrarla yıpratılmış mutsuz insanlar topluluğu mu? “Arkadaşlarımızı haksız yere hapsetmeyin” feryadı gündemde yer bulabiliyor mu? Cenaze ziyaretlerinde üzüntü ve kahırdan kalp krizi geçirip ölüyorlar. Kimin umurunda? Ne oluyor diyen var mı? Başbakan böyle bir şey beklemiyormuş... Anlamadığını ifade edip üzerinde durmuyor bile ! Anlamıyor mu anlamazlıktan mı geliyor?. Emekli Tuğgeneral Ali Aydın, Balyoz’dan beraat ettiği için kendisine “Geçmiş olsun”a gelen emekli Korgeneral Çetin Haspişiren’in kalp  krizi geçirip hayatını kaybettiği anı şöyle anlattı: “Ev çok kalabalıktı ve şunu söyledi: ‘Ben bu şeyleri hazmedemiyorum, çok üzülüyorum. 73 yaşındayım, eşime de söyledim, her an valizimi alıp arkadaşlarımın yanına gitmeye hazırım” dedikten sonra ayağa kalktı… ‘Biz Türk milletinin ordusu Gazi Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ deyip esas duruşa geçti, selam verdi, oturdu, O anda kalp krizi geçirdi.”
Ey benim söylenenlerin yüzde birini doğru olarak anlayabilen söylemek istediklerinin ancak binde birini anlaşılır bir şekilde söyleyen büyük tabanım... Köylüm, milletin efendisi... Sandığın temellisi... OY sandığının %60 kadarı. Bir arada beni de dinle. Din elden gitmiyor elden çıkmakta olan özgürlüğün... Demokratik Laik Cumhuriyet!. Düne kadar Gezi olayları iyi terbiye almamış ailesinin dövmediği asi gençlerin yaptığı hainlik olarak yansıtıldı... Ama sana olayların yaşandığı Dolmabahçe Camii müezzinin başına gelenler aktarılmadı. Ne denmişti?. Gezi olayları sırasında Camii’ ye girildiği gençlerin içki içtiği şişeleri yerlere attıkları ileri sürülmüştü... Yalan olduğu ispatlandı. Sadece Müezzin Fuat Yıldırım doğru bildiğini söyledi. “böyle bir olay görmedim. Olmadı”dediği için şimşekleri üzerine çekti... Yerinden oldu... İki kez tayini çıkarıldı. Kısaca keyfi kaçtı. Huzurundan oldu. AKP kim ne derse desin dediğim dedik diyor. Belki dini siyasetine eksen yapanlar Kur’an-ı kerimin sözünü ciddiye alırlar. Çare... İstişare* diyebilirler!
*Bir iş yaparken ehline sormaya “meşveret" veya “istişare” denir. İstişare sünnettir. Kur'an-ı kerimde mealen, (Yapacağın işi önce meşveret et!) buyuruluyor. (Al-i İmran 159)

Hiç yorum yok: