Yayla Dumanı
Gümüş bir dumanla kapandı her yer,
Yer ve gök bu akşam yayla dumanı,
Sürüler, çimenler, sarı çicekler
Beyaz kar, yeşil çam yayla dumanı!
Ben de duman olsam senin yerine,
Dağılsam dağların şu mahşerine;
Güzelim saçına ve gözlerine
Ben girsem, ben dolsam yayla dumanı!
Beni içerine aldın ağ gibi,
Doldun gözlerime bir rüya gibi.
Ben de güneş gibi, yüce dağ gibi
İçinde kaybolsam yayla dumanı!..
Ömer Bedrettin Uşaklı( 20.yüzyıl Türk şiiri Antolojisi)
Minibüste 8 kişiyiz. Karadeniz'in içlerine doğru yol alıyoruz. Yol yol değil; çukuru ile, iri iri taşları ile hop oturup hop kalkıyoruz. Minibüsün Karadenizli şöfürü espri deposu.
Araca binerken herkese tek tek sormuştu; böbrek taşı düşürmek istiyor musunuz? diye. Hepimiz şaka yapıyor sanmıştık. Ama biraz gidince bu sözlerin şaka olmadığını anladık. Minibüsün teybi sürekli Karadeniz havaları çalıyor. Kah kemençe, kah tulum zurna. Arada bir Volkan Konak şarkıları hüzünlü bir hava estiriyor. Hoplaya zıplaya yükseliyoruz. Şoför alışmış gelenlere. Karadeniz fıkralarının biri bitiyor, biri başlıyor. Rumca bildiğini söylediğinde şaşırıyor yolcuların bazıları. Bir yolcu var ki dikkat çekici. İngiliz. Ama Hintli. Çok güzel Türkçe konuşuyor ve sürekli siyasi sorular soruyor şoföre. Bir ara sorulardan bıkan şoförümüz karşı soruyu patlatıyor: “Ha bu sorulari sorayısın bağa. Yeşilliği sormayısın da hangi partiyi tuttuğumuzu sorayisun. Yoksa sen İngiliz casusu misun?”
Soğuk bir rüzgar esiyor ve Hintli-İngiliz bir daha ağzını açmıyor.
Yükseldik, yükseldik bir dumanın içine girdik ki sormayın. Hiç bir yer görünmüyor ama minibüs ezberlemiş yolu. Hız kesmeden tırmanıyor. Karadeniz fıkraları da ard arda dökülüyor şofürün yerel lehçesinden.
"Yaklaştık" dedi şoför bir virajı döndükten sonra. Yeşilin tüm tonlarıyla, orman içindeki yolculuğumuzu kesif bir duman örtmüştü. Herkes merakla cama yapıştı.
Birden dumanın üstüne çıktık. Alabildiğine bir çimen yeşili karşıladı bizi. Ağaç yok tabii. 10-15 binanın yanından geçtik. Bir otelin önünde durduk. Yerleştikten sonra kendimizi dışarıya attık. Ve muhteşem manzara ile karşılaştık. Sanki bulutların üzerinde yüzüyorduk.
Evet dostlar. Geldiğimiz yayla, Sultan Murat Yaylası idi.
Sultan Murat Yaylası'nda bir tabela. "De da" yanlışına bakmayın siz. Silah o kadar bütünleşmiş ki Karadenizlilerle, kendileri bile bundan şikayetçi.
İstanbul’da kavurucu sıcaklarda hareketsiz otururken aklıma iki yerde olmak geldi. Biri yollarında şırıl şırıl derelerinden geçilen Karadeniz yaylaları, diğeri de püfür püfür esen rüzgarıyla ruhunuzu dinlendirdiğiniz deniz yolculuğu..Yaylaları anlattım size, artık şimdi sıra deniz yolculuğunda....
İstanbul’da kavurucu sıcaklarda hareketsiz otururken aklıma iki yerde olmak geldi. Biri yollarında şırıl şırıl derelerinden geçilen Karadeniz yaylaları, diğeri de püfür püfür esen rüzgarıyla ruhunuzu dinlendirdiğiniz deniz yolculuğu..Yaylaları anlattım size, artık şimdi sıra deniz yolculuğunda....
4 yorum:
Fotograf ne kadar büyüleyici. Manzara insana bulutlarin üzerinde hissi veriyor. Yaziyi okumadan önce sabah vakti oldugunu düsünmüstüm. Siz böyle güzel resimler koydukca Karadeniz turlarina bir baska ilgiyle bakar oldum.
En son buna benzer bir manzara gördügümde bir dagin tepesinde idik. Benim de gözüme sadece tek bir evi kaplayan sis kütlesi carpmisti. O sisin neden böyle oldugunu sordugumda bana "O bulut" demislerdi.
Soförün hazircevapliligina ise hayran kaldim. Bunu ciddi ciddi ben de kullanabilirim aslinda.
Carsida silah kullanmaya ise bir mana veremedim. Alisveriste mi kolaylik saglar, pazarlik unsuru mu?
Sevgilerimle,
Sevgili B5; yaylalar gerçekten çok güzel. Bulutlar her an var. O ingilizden doğrusu ben de şüphelenmiştim. Benim gazeteci olduğumu öğrenince samimiyet kurmaya çalışmıştı. Ben de yüz vermemiştim. Zaman zaman gruptan ayrılıp kaybolması da şüphelerimizi arttırmıştı.
Karadeniz'de silah peynir ekmek gibi. Çarşı dedikleri de 50-60 metre bir sokak. Bir tarafında dükkanlar. Ve bir otel. Sanırım turistler ürkmesin diye silah atılmasını istemiyorlar.
Merhaba Punto Amca
yaylalar gerçekten nefes kesiyor. Karadeniz'de katıldığım bir kampta uçurtma yarışması yapılması planlanmıştı. Uçurtmalarımızı hazırladık büyük bir özenle, uçak mühendisi bir arkadaş da vardı bizim grubumuzda, lakin yaylaya çıkınca çok şaşırdık. Çünkü değil havada ki uçurtmayı görmek 10 metre öte de kim var onu göremiyorduk. En yüksekte kimin uçurtması var anlaşılamadığından yarışmayı gerçekleştiremedik. Uçurtmaların çoğu da uçmamıştı o da ayrı mesele...
sevgiler
Sevgili Pınar; Sultan Murat Yaylası da öyleydi. Akşam üzeri dumanlar sarıyor her tarafı. Göz gözü görmüyor. Sabah ise pırıl pırıl bir hava karşılıyor sizi. Sanırım uçurtma yarışması düzenleyenler yaylalarda pek rüzgar olmadığını, dumanları bilmiyorlardı.
Yorum Gönder