13 Temmuz 2007

Yok mu bir Kovboy filmi?...

Gene gözümde tütmeğe başladı o filmler... El değmemiş topraklar... Çiçekler, kırlar gök yüzüne ha ulaştı ulaşacak kadar yakın duran dağlar... Atların tozu dumana karıştırdığı, üzerinde hemen her geçenin izi kalan toprak yollardaki çılgın koşular...
.............
TV de seçim sürecini anlatan hemen her şey, bana o kadar yabancı geliyor ki. Çok yabancı kalması gerek. KOVBOY filmlerini arar hale geldim!... Siz bıkmadınız mı? Hemen her birinin yorgun, kısık, hırçın sesleri, gerçekmiş gibi anlatılan yalanları, yalan dinlemeğe alışmışlığın beklenen sonucunu olarak! tekrar tekrar anlatıldığı halde inanılmayan gerçekleri, sıkıştırılmış bir programın çaresizliği içinde, sandık başına gitmeğe çeyrek kala duymak istemiyorum artık. Sı-kıl-dım...
Son birkaç gündür “ahhh şöyle akıllı bir TV kanalı çıksa da üst üste KOVBOY filmleri yayınlasa... Her gün üst üste... Her gün sadece onları seyretsem... Ta 22 Temmuza kadar! Ancak kendime gelebilirim!
Başka bir şey seyretmek, dinlemek, doğmamış çocuğa don biçmek durumunda kalmasam... Seçimi yapılmamış ve belli olmayan bir parlamentodan kimin Cumhurbaşkanı olacağını tahmine kalkmasak!.. Kuralları sarsa sarsa dut ağacına çevirmesek! Dün ne oldukları, neyi nasıl yazacaklarını tahmin edebildiğim belli yazarların, bugün de gene neyi yazmadıklarını merak etmesem!...
Türkiye kör uçuşta ya.... Pompalayan pompalayana... Borsa rekor üstüne rekor kırıyor... Kimin borsası ise? Gerçekte kırılan kim dersiniz? İşsiz kalmış, sıkıntısını dişlerini sıkarak atlatmağa çalışan kim? Yok olan benim ülkemin ekonomisi... Ezilen benim işçim... Emeklim değil mi? Yarın ne olacağını, nerede nasıl iş bulacağını bilemeyen, imtihanlara sokulup sokulup seçilen, binbir fedakarlıkla okutulup diplomaları verile verile sokağa salınan binlerce beyaz yakalı genç! Ülkemin kreması kimlerin sofrasında? Henüz umudumuz sonlanmadı... Medya medya deyip suçun tamamının ona yüklemek kimin kolaycılığı?.. Medyanın nerede ise hepsi kimin elinde? Gerçeği yazan da var! Çok azda olsa ısrarla bildiklerini söyleyenler de var.Var olmasına var da dinleyen var mı? Dinleyenleri yok gibi...
*AKP hemen hemen bütünü ile dış borçlanmaya dayalı bir ekonomik politika izlemekte bunun bedelini de dışarıya kaynak transferi yaparak (ülke zenginliğini dışarıya yollayarak) ödemektedir. Türkiye’ye AKP döneminde 87.2 milyar dolar yabancı sermaye girişi gerçekleşmiştir. Buna karşılık Türkiye dışarıya 54.2 milyar dolar net kaynak (milletin olmayan parasından ) aktarmıştır... Bu kaynak transferi esas olarak emekçi sınıfların sömürülmesi ile finanse edilmiştir .
(Erinç Yeldan-Cumhuriyet)
*AKP nin 4.5 yıllık iktidarında toplam borç 187 milyar dolar artarak 221 milyar dolardan 408 milyar dolara ulaştı. Borç oranı artışı % 85 oldu. Nerede ise tüm Cumhuriyet dönemi borçlarına eşit... Toplamı dört yılda 129.7 milyar dolardan 213.4 milyar dolara yükselen dış borcun % 59’u özel sektörün. Ani bir kur artışı özel sektörü krize sokar..
Şükrü Kızılot-Hürriyet
(Biraz düşünebilirsiniz... AKP kaybederse zincirleme kaza gibi kaç araç hasar görecek?...) *Yüksek faiz ucuz döviz politikası ekonominin altını oyuyor. Üretim ve üretim verimliliği bir türlü ekonominin kendi kendini besleyen bir büyüme ve istikrara kavuşmasına izin vermiyor. Ege Cansen-Hürriyet
*Hesapsız kitapsız özelleştirmeler sonunda Türklerin elinde tuvalet işletmeciliği bile kalmayacak. Ancak yabancıların işlettiği tuvaletlerde ücretli bekçilik yapabilecekler! Yurtdışından dolar getirene yılda yüzde 38.8 getiri verdik. İşte bunun için yurtdışından oluk oluk dolar geliyor. İşte bunun için yabancılar AKP iktidarının devamını istiyor.
Güngör Uras -Milliyet
Şöyle atlasam atıma, ne çoluk çocuk yutan Belediye çukuru var, ne bitmeyen geçit inşaatları, ne yapış yapış caddeye yaslanmış arabaların kestiği yollar... Ne para istenen yollar!. Ne trafik ışığı. Sadece kırların yeşili... Gözün görebildiği yere, yöne, yeşile doğru sür... Atın benzin istemez. Yediği Belediye çimi de değil ki yasak olsun!... Su sıkıntısı da moralini bozamaz... Tema reklamlarını alacak TV yok! Bir dere kenarında avucunu dolduran su yeterli! Manzara dört dörtlük... Hiç değilse filmin sonunu da bilirsin... En olmadık şartlarda bile kötüler ne yaparlarsa yapsınlar kaybeder... Kanun onların yakasını bırakmaz... İyiler asla kaybetmez! ... Şimdilerde olsa da bir kovboy filmi seyretsek.
... ....................................................
KAMA!
............................................
Tema TV de traş olurken bir elin muslukta olsun reklamları verip damla hesabı yapıyor ya... Ve YILDA 40 ton suyu traş için harcamayın ikazını yaptığından bu yana nereye geldik dersiniz...!
BARAJ YÜZDELERİ İLE YÜZLEŞMEYENLERİN SAYISINI BİLİYOR MUSUNUZ?

İşte su tasarrufu....Sen susuzluktan kork, elini yıkarken dişini fırçalarken TEMA da seni fırçalasın!
Resmi kurumlar ve de Belediyeler ise ÇİM merakını südürüyor olsun...
Silivri çıkışında çevre düzenlemesi var...(12 Temmuz 2007)
Caddelere taşan suyu görünce benimde içime ve de yüzüme su serpildi...
Durdum başımı camdam çıkardım çünkü..
Korktuğum için o sabah yüzümü yarım yamalak yıkamıştım...
Of beee dedim...Bir yıkandım bir yıkandım....
Alçak vatan hainleri bizi boşuna korkutuyor!
.................................................
Başını çıkarıp görmeyen bunca yönetici olduktan sonra ..
Kime ne anlatacaksın.
Kime...Tema bu lafım sana...

2 yorum:

ERDIL dedi ki...

Olmadı Punto amca olmadı.Bilmediğin konuda yazı yazıp da aklımızı karıştırma.
Bi de resim koymuşsun...
Sevgili okuyucular ben size kısaca
izah edeyim.O boşa sanılan sular var ya; buhar olup havaya çıkıp, bulut olacak.Hani herşeye of of diyenlerin nefesleri rüzgar olup o bulutları önüne katacak.
Kurumuş afedersiniz yanlış oldu dibi bulmuş barajların üstüne yağmur olup yağacak.Sizlerde musluklarınızı açıp şarıl şarıl akan sulara kavuşacaksınız.
Nasreddin hocanın dediği gibi sen çal mayayı ya tutarsa.
Saygılarla.

Punto dedi ki...

Evet haklısınız Sevgili Erdil; burada genel kanı seçimden sonra çok sıkı bir su kısıntısı yapılacağı şeklinde.Seçime kadar atış serbest.
Bir noktayı da düzelteyim; Kelaynak ve kama yazılarını ben yazmıyorum. Eski bir gazeteci ağabeyimiz yazıyor ama yorumlara cevapları ben veriyorum.