6 Kasım 2007

Bir balıkçı hikayesi ile etkinliğe katıldım!...

Sevgili Mahzun Prenses , benim de Geleneksel Kış Hazırlıkları etkinliğine katılmamı istedi. Ne yazabilirdim ki. Benim mutfakla ilgim, sadece orada yapılanları yemekle sınırlı.
Ama Sevgili Mahzun Prenses'i kıramayacağımıza göre ben de etkinliği bir anımla katılayım dedim;
20 yıla yakın bir süre yazlarımızı Kumburgaz’da geçirdik. 6.25 metre uzunluğunda bir ahşap teknem vardı. İş dönüşü akşamları balığa çıkmak insanı dinlendiriyordu.
Havanın durgun olduğu bir tatil günü bir arkadaşla balığa çıktık. Tek tük istavrit tutabiliyorduk. Birden aklıma esti, arkadaşa “hadi ağabey kanala gidiyoruz” dedim.( Balıkçılar Marmara Denizi’nin ortalarına rastlayan dip akıntısının olduğu yere kanal derler). Şaşırmıştı, “kanal” benim tekne ile iki saat gidilebilen bir yerdeydi. Yani Marmara’nın ortasında. Arkadaşım biraz da korkmuştu. Hayatında denizde sandalla hiç bu kadar açılmamıştı. Hoş Kumburgaz sahillerinde kanala gidebilecek pek balıkçı yoktu aslında.
Motoru çalıştırdık, yola koyulduk.
Sanırım iki saat yol almıştık. Arkamızdaki kara görüntüsü kaybolmuştu. Denizin ortasındaydık artık.


Uskumru çaparısını hazırladım. Kanaldan kolyoz akını olduğunu duymuştum balıkçılardan. Rastlarsak sürüye işimiz işti. Ben oltaları hazırlarken arkadaşım çaparıyı aşağıya saldı. Olta dibe doğru gittikten sonra birden durdu. Olta dibe değmemişti. Arkadaşım “misina koptu galiba” dedi. “Olta boş geliyor”. “Aman ağabey” dedim. “Hızlı çek. Eğer kolyoz takıldıysa oltaya, yukarı doğru yüzer. Oltayı boş zannedersin”. Hızlı hızlı çekti oltayı. Aşağıdan bir beyazlık belirdi. Tüm iğnelere balık takılmıştı. Saatlerce attık, çektik. Balıkları çaparıdan çıkarmaktan yorulduk. Akşam hava kararana kadar balık tuttuk. Livar dolup taşmıştı.( livar sandalın içinde özel yapılmış havuz. İçindeki su değiştiği için canlı balıklar uzun süre yaşayabilir). Geç saatte kıyıya döndük. Arkadaşımın ev halkı merak içindeydi. Bizimkiler ise merak etmemişlerdi. Onlar bana her zaman güveniyorlardı. Şimdi diyeceksiniz ki geleneksel kış yemekleri ile balık tutmanın ne ilgisi var? Sabredin onu da anlatacağım. Balıkların bir kısmını eşe dosta dağıttık. Ama yine de balık arttı. O dönemlerde buzdolaplarında derin dondurucular da yoktu. Balıkları ayıkladım. Ana kılçığının üzerideki kırmızı kısımları yok ettim ve balıkları kuyruklarından ikişer üçer bağlayıp balkondaki çamaşır ipine astım. Dairemizin adı “balkonunda balık asılı olan daire”ye çıkmıştı.Yaz sonuna kadar balıklar asılı kaldı balkonda. Ev halkı balık kokusuna alışmıştı. Komşular da!... Yaz sonunda çirozlar yenmeğe hazırdı.Bütün kış soframızın süsü olmuştu bu çirozlar.

BİRAZ DA BİLGİ: Biliyorsunuz çiroz uskumru ve uskumrunun büyüğü kolyos balığından yapılırdı. Uskumru balığı yaz aylarını Karadeniz’de geçirip eylülde Marmara’ya inerlerdi. Kışı Marmara’da geçiren ve burada yumurtlayan uskumrular marttan itibaren Karadeniz’e dönerlerdi. Bu dönemde uskumrular yağsızdır. "Çiroz" Karadeniz’den dönüşte uskumrunun aldığı addır. Bu balığın kurutulmuşuna da "çiroz kurusu" denirdi. Yakalanan dönüş uskumruları içleri temizlendikten sonra kuyruklarından ahşap ızgaralara asılarak kurutulurdu. Kurutulmuş çirozları eskiden balıkçılarda ve şarküterilerde bulmak mümkündü. Günümüzde uskumru zaten son derece azaldığından çiroz yapımı da eski çekiciliğini kaybetmiş durumda.

ÇIROZ SALATASI:Uskumru bulup yapabilirseniz çiroz salatası nasıl yapılırdı onu da anlatayım: Kurumuş uskumrular ıslatılarak yumuşatılır. Yağlı kağıda sarılır ve havan tokmağı ile dövülür. Sonra derisi ve kılçıkları temizlenir. Bir kaba alınır.Üzerine balıkları örtecek kadar sirke konur. İki saat kadar dinlendirilir. Servis tabağına konur, üzerine zeytinyağı ve limon gezdirilir. Dere otu ile de süslenir. Bilmem Mahzun Prenses 'in ricasını yerine getirip etkinliğe katılabildim mi?

Tabii son söz: Çiroz bulabilirseniz afiyet olsun!....

15 yorum:

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Mahsun Prenses'e tesekkur etmek istiyorum, böyle guzel bilgiye ulasmama neden oldugu icin. Deniz ve balik sever biri olarak, cok keyif alarak, bir solukta okudum ...

Punto dedi ki...

Teşekkür ederim Sevgili Alp ve Ege'nin annesi. Deniz benim en büyük tutkumdu. Balıkçı bir ailenin çocuğu olarak hayatımın büyük bölümü deniz üzerinde geçti. Şimdi ise anılarımda.

Asortik Krep dedi ki...

Punto, mail adresinizi göremedim :)
blogda..

Berceste dedi ki...

Akın amcaaa, canım nasıl istedi şimdi bu balıktan anlatamam! Olsa şöyle ekmeği sirkesine bandıra bandıra yesek... Yeşilköy'deki çiroz mevkiinin adı da buradan geliyor bildiğim kadarıyla. Bir zamanlar kıyısında, köşesinde böyle bir iki ip asılı bir yer görmüştüm. Hala aklım balıklarda benim. Mutfakta yerini tutacak ne var bir bakayım. Olmadı ton balıklı bir salata yapayım :P Parmaklarınıza sağlık yazdığınız için.

Punto dedi ki...

Çirozları bulmak çok zor artık Sevgili Dilek. Son zamanlarda istavritten de yapıyorlar ama uskumru gibi olmuyor tabii.

B5 dedi ki...

Sevgili Punto Amca,

Ben de hala ciroz yemedigimi söylesem :).. Istanbul'da gördüklerim de dedigin gibi istavrittendi.

Italya'da da cok var.Özellikle güneyde. Tabii diger ülkelerde de. Özellikle beyaz eti olan baliklardan yapildigini duymustum (morina). Evde de (Istanbul günesinde) kurutulabilecegini bilmiyordum. Baligi ve deniz ürünlerini ayirimsiz tüketen biri olarak kesinlikle deneyecegim.

Punto dedi ki...

Sevgili B5; piyasada sanırım istavritten yapılan çirozlar var. İstavrit de olsa yemeğe değer.

Unknown dedi ki...

of of of! Cok nefis birseye benziyor su salata! Ben deniz urunu, balik, hayatimin sonuna kadar baska sey yemesem mutlu mutlu yasarim. Ama ne yazik ki balik tutma kulturum hic yok. Acaba sizin yaninizda micoluk mu yapsam??? Vallahi esekler gibi calisirim da gikim cikmaz. Keske imkan olsa!

www.elifsavas.com/blig

Tijen dedi ki...

Akın Abi,
Sizin anılarınız yeter. Güzel hikayeler anlatıyorsunuz, biz de sessiz sessiz dinliyoruz.

Punto dedi ki...

Sevgili Elif; ne yazık ki artık eskisi gibi balığa gidemiyorum. Birincisi o tekne çürüdü gitti. İkincisi o dönemdeki gibi balık yok, şartlar da değişti. Seve seve sizi de balığa götürürdüm. Ne yapsak acaba? Zaman makinasına mı girsek!...

Punto dedi ki...

Sevgili Tijen; bir yıldır anılarımı yazıyorum. İçinde mesaj olan anılar yavaş yavaş bitiyor. Bakalım o zaman neler yazacağız?

Aslı dedi ki...

deniz keyfini yaşayan birisi bu lezzetten kolay kolay vazgeçemiyor aslında, bilirim... iyot kokusunun bol bol hissedildiği yazınızın yemek tarifi ve öncesindeki bilgi tazeleme bölümü ayrı hoşlukta, kaleminiz iştah açıyor bu yazıyla ellerinize sağlık

Punto dedi ki...

Sevgili Aslı; teşekkür ederim. Deniz önemli bir tutku ama bu aralar sadece rıhtımdan seyreder olduk denizi.

Unknown dedi ki...

Sevgili Punto Amca tarifini daha doğrusu hikayeni :)) ekledim etkinlik sayfama... Beni kırmadığın için ve güzel bir yazıyla renk kattığın için teşekkür ederimmm...

Punto dedi ki...

Sevgili Mahzun Prenses; sadece bir anı ile katılabildim etkinliğine. beni hoş göreceğini biliyorum.
sevgilerimle...