12 Kasım 2007

Bir anı ve bir hakem hikayesi!...

Günlüğümde yaklaşık 190 küsur yazı yazmışım. Bu yazılar içinde sporla ilgilisi pek yok. Aslında küçüklüğümden beri sporun bir çok dalını seyretmeyi severim.
TRT zamanında yani özel televizyonların olmadığı dönemlerde hakemler yine hata yaparlardı ama bugünkü kadar tartışılmazlardı.
Hele son günlerde her maçtan sonra hakemler hep ön planda.
Bakıyorum da daha önce futbol hakemliği yapmış bazı kişiler spor programlarında meslektaşlarını acımasızca eleştiriyorlar. Hem de cevap hakkı tanımadan.
Biliyorsunuz hakemler hakkında her şeyi söylersiniz ama hakem konuşamaz. Hakem ancak kişisel haklarına tecavüz varsa tazminat davası açabilir.
Tüm bunları yazarken bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum:
Hikmet Erdem ismini duymamışsınızdır. Hikmet Erdem uzun yıllar önce kaybettiğimiz önemli basketbol hakemlerimizden biriydi.
Hikmet Ağabeyi Kumburgaz’daki yazlıktan tanırdım ve ağabeyim kadar severdim.
Yönettiği çok fazla maçını seyredemedim. Kızardı bana maçlarıma gelmiyorsun diye.
Önemli bir maç öncesi “tamam ağabey” dedim. “Maça geliyorum. Maç bittikten sonra da bir yerde oturur, konuşuruz”.
Maça gittim. Maç Spor Sergi Sarayı’nda oynanıyor. Basın tribünündeki bir koltuğa yerleştim. Maçı görevleri icabı izleyen gazeteciler de bana takıldılar. “Hayrola ağabey ne iş? Sen maçlara gelir miydin?” Şaka yollu cevap verdim; “Ben maçı izlemeğe gelmedim. Hakemi izlemeğe geldim” Şaşırmışlardı.

MAÇI BİTİREN DÜDÜK
Maç başladı. Maçın şöyle bir önemi vardı. Takımlardan biri şampiyonluğa oynuyordu. Diğer takımın iddiası yoktu ama o takım galip gelirse üçüncü bir takım şampiyon olacaktı.
Ne demiştik. Maç başladı; sayılar başa baş gidiyor; Sadece iddiasız takımın en uzun boylu oyuncusunun adı Zeki. Zeki, milli takımın da oyuncusu ve çok önemli.
İlk yarı bittiğinde bu oyuncunun faul sayısı dörde çıkmıştı. Bir faul daha alırsa oyun dışında kalacak ve takımın gücü sıfıra inecek.
İkinci yarı başlamak üzere. Biliyorsunuz basketbol o zamanlar iki hakemle oynanıyor. Başlangıçlarda da hakemin biri topu havaya atıyor, iki uzun oyunca sıçrıyor, en yükseğe yükselen topu çeliyor ve arkadaşlarına kazandırıyor. İkinci hakemde orta sahadan bu başlangıçı seyrediyor.
Hakemlerden biri topu havaya attı. İki uzun oyuncu yükseldi ve biri topu çeldi. Yükselenlerden biri de dört faullü oyuncu.
Hikmet Ağabey baş hakem. Orta çizgide. Oyunun başlamasını izliyor.
İki oyuncu yere düşerken birden düdüğünü çaldı ve dört faullü Zeki’ye faul çaldı. Zeki böylece beş faulle oyun dışı kaldı mı?.
Aman Allahım!... yer yerinden oynadı. Önce oyuncular itiraz etti. Sonra seyirci. Ayran kutuları, çakmaklar, paralar yağmağa başladı sahaya. Hikmet Ağabey’in de ne annesi kaldı ne ailesi.
Polis seyirciye müdahale etti, bir kısım seyirci dışarıya çıkarıldı.
Uzun süre beklendikten sonra maç yeniden başladı. Zeki’nin takımı yenildi tabii.
Yerin dibine girmiştim. Kırk yılın başı Hikmet Ağabeyi seyretmeğe gelmiştim. Bir çuval inciri berbat etmişti.

“HAKEM VAR HAKEMCİK VAR”
Hikmet Ağabey maç bittikten 2 saat sonra soyunma odasından çıkabildi. Salonun dışında buluştuk. Bir süre konuşmadan Dolmabahçe’ye doğru yokuş aşağı yürüdük.
Sonunda dayanamadım, “ağabey o faulü nasıl çaldın?” diye sordum.
Yüzüme öyle bir baktı ki o bakışı yıllar boyu unutamam. “Sen de hatalı düdük çaldığımı mı ima ediyorsun” dedi ve anlattı:
“Bak. Ben hakemim. Hakemcik değilim. Hakem topu havaya atarken nereye bakıyordunuz? Seyirciler hepiniz nereye bakıyordunuz? Topa! Top havalanınca kimi takip ediyorsunuz? Topu! Top havadayken herkes nereye bakıyor? Havaya! Ama ben yere bakıyorum. Dört faullü oyuncu, nasıl olsa hakem çalamaz diye rakip oyuncunun ayağına basmış. Yükselmesini engelliyor. Bu faulü kimse görmez. Çoğu hakem de görür ama çalmaz. Ama ben çalarım. Zira ben hakemim. Hakimcik değilim”.
Nutkum tutulmuştu. Doğru söylüyordu. Biz hepimiz topu takip ediyorduk. O ise görevini yapıyordu.
Bu olaydan sonra hep hakemlerin yanında oldum. Konuşma yasağı olan insanların haklı olabileceğini aklımdan çıkarmadım.
Şimdi size soruyorum; hakemler her zaman haksız mı?
Son söz: Hikmet Ağabey son derece dürüst bir insandı. "Bir hakem bir maçta 350'ye yakın düdük çalar. Bunların 300'ü doğru ise o hakem başarılıdır" derdi.
Benim savunduğum hakemler dürüst olan bu hakemler.
Dürüst olmayanlara lafım yok!

10 yorum:

B5 dedi ki...

Hakli... Onlarin bakis acisindan izlemeyi denemek fena olmazdi biz seyirci(k)ler icin :)...
Hakem tarafini tutan var midir acaba her iki taraf da kazanip, kaybederken ya da tuttugumuz bir takim olmasina ragmen...

Punto dedi ki...

Sevgili B5; Basketbolda bildiğim kadarıyla hakem sayısını ikiden üçe çıkardılar. Bir de karar verilemeyen bazı durumlarda video seyrediliyor. Güreşlerde de var video. Sonunda futbola da video girecek diye düşünüyorum.
Herkes kendi penceresinden seyredince bana göre hakem penceresi boş kalıyor.

Geveze Kalem dedi ki...

Kimindi hatırlamıyorum, 'Herkesle aynı düşünürsem hata yapmış olmaktan korkarım,' diye tarihe geçmiş bir sözü vardır. Bu elbette farkındalığıyla övünmek maksadıyla söylenmemiştir, aslında çoğunluğun da yanılabileceğinin işaret edildiği yerinde bir sözdür bence.

Hikayeniz bana bu gerçeği bir kere daha hatırlattı. Doğru bir karar verdiği apaçık ama keşke bu kararın doğruluğunu görebilecek geniş pencereli insanlar çoğunlukta olsa.

Oradan buradan esen rüzgarla geldim bloğunuza. Takip etmeye devam edeceğim.
Sevgiler...

Punto dedi ki...

Önce hoşgeldiniz Sevgili Annem'in kalemi; ben de sizin günlüğünüzü takip edeceğim. Dediğiniz doğru. Bakılan pencere çok önemli. Benim kızdığım hakemlik yapmış insanların hakemleri acımasızca eleştirmeleri. Üstelik bunu para kazanmak için yapmaları.

Punto dedi ki...

Sevgili Annem'in kalemi; günlüğünüze baktım. Anlatımınız güzel.
Geniş bir zamanda yazılarınızı okuyacağım. Yorum da bırakırım artık. Zira yemek tarifleri yok sizin oralarda.
Siz de benim ilk yazılarımı okursanız, medyada geçirdiğim zamanlarla ilgili anılarım ilginizi çekebilir. Tekrar hoşgeldiniz.

Geveze Kalem dedi ki...

Benim 15 aylık bir bıdığım var:) Uyuyacağı zamanlar neler yapacağımı kısa kısa notlar alırım, kezâ çok az uyuyan bir çocuk olduğu için o değerli vakitleri ne yapacağımı düşünerek ziyan etmemem gerekir.
Şimdi notlarıma bakıyorum da zaten ilk sırada bloğunuzu derinlemesine okumak varmış. Ama hatırlatmanız için teşekkür ederim, nereden başlayacağım konusunda bana yol çizmiş oldunuz.:)
Sevgiler...

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Sizi okumayı neden seviyorum biliyormusunuz? Daha önce hiç aklıma gelmeyen konuları yazıyorsunuz bazen. Sizi okuduktan sonra oturup düşünüyorum, doğru ya diyorum. Bu da o yazılara örnek bir tane işte..
Sevgiler

Punto dedi ki...

Sevgili Ayşegül; teşekkür ederim. İçinde mesajı olan, bilgiye dönük yazılar yazmağa gayret ediyorum. Eğer o konuda bir anım varsa onu da yazıda harmanlıyorum.

Adsız dedi ki...

Spor Sergi'de yönettiği çok maçı seyrettik . Maçlarda bacağına sık sık kramp girer ama hicbir maçı yarım bırakmazdı. Bizim takım alehine verdiği faullere çok kızardık. Çok iyi bir Fenerbahçeli olduğunu sonradan öğrendik. Herhalde taraf tutuyor denmesin diye bize biraz daha kolay faul verirdi. Nur icinde yatsin, mekani cennet olsun.

Adsız dedi ki...

Sevgiyle andıgım hikmet abim paraları ütüler gibi atatürkleri bir tarafa yazıları bir tarafa getirirdi birde çayını çok sıcak soguk suyunu çok soğuk içerdi mekanı cennet olsun çok iyi bir insandı