Tüm hayatı deniz üzerinde geçmiş bir kaptan, Punto'nun konuk yazarı oluyor. Muharrem Kaptan. Kaptan yabancımız değil. Dayımın oğlu.
Çocukluğundan beri hayatı teknelerde, gemilerde geçti. Kaptanımız, deniz üzerinde yaşadıklarını, büyüklerinden dinlediği olayları, hikayeler şeklinde bizlerle paylaşacak.
İşte ilk yazısı:
Orki binlerce yıldan bu yana neslini devam ettiren orkinos ailesinin bir ferdiydi.
Orki, mensubu olduğu orkinos sürüsüyle birlikte her yıl Atlas Okyanusu’nun serin ve uçsuz bucaksız sularından Akdeniz’e doğru yola çıkardı. Kendisinin ve diğer orkinosların da dünyaya geldiği Doğu Akdeniz’deki Kıbrıs Adası’nın sıcak ve verimli sularında yumurtalarını döküp, erkek orkinosların da onları döllemesiyle neslinin devamını sağlamak amacındaydı. Zaten yumurtlama döneminde olduğu için hem neşeli hem de hareketleri ağırlaşmış, yarı uyuşuk bir haldeydi. Tek düşüncesi yumurtalarını atıp neslinin devamını sağlamak ve tekrar Okyanus’a dönmekti. Yalnız bilmediği ve hiç karşılaşmadığı bir tehlike vardı. Tehlike, insanların onun etini yemek ve satmak için yakalayacak olmasıydı. Bunun için ona bir çok tuzaklar hazırlıyorlardı. Aslında binlerce yıldır ne kadar rahattılar, aynı yolu her yıl gelip tekrar dönüyorlardı. İnsanlar (ise)onları yakalamak için büyük tekneler, ağlar ve sonarlar icat etmişti.
ORKİ KIBRIS ADASI AÇIKLARINDA
Yine böyle bir gün Orki ve arkadaşları Kıbrıs Adası’nın sıcak ve verimli sularına geldiler. Ama bu yıl ortamda bir değişiklik vardı. Sular eskisi gibi sakin değildi. Hiç tanımadığı sesler ve üzerinde basınç yapan sinyaller hissediyordu. Gerçi bu tip şeyleri Akdeniz’e girdikten sonra aralıklarla hissetmişti ama ne olduğunu anlayamamıştı.Dikkatini çeken tek şey, bu ses ve titreşimlerden sonra başka sürülerde azalma olduğuydu. Ama Orki bunları düşünecek duruma değildi,onun tek amacı olgunlaşan yumurtalarını biran önce kendisinin de dünyaya geldiği sulara bırakmaktı.
Orkinos işinde çok para vardı ve dünyanın Okyanuslara sahili olan her ülkesi bu ranttan pay almak için büyük savaşlar veriyordu. Onları yakalayabilmek için hazırlıklar yapıyordu.Orkinos ancak yumurtlama mevsiminde rahat yakalanabiliyordu.
ÜLKELERE VERİLEN KOTA
Sürüler Cebelitarık boğazından Akdeniz’e girdiği andan itibaren Akdeniz’de sahili olan ülkelerin balıkçıları tarafından takip edilip yakalanıyorlardı.Bu arada her ülkenin yakalama kontenjanı (kotası)vardı ama bunu kimse dinlemiyordu.
Japonya orkinosun en büyük alıcısıydı.Yüksek fiyatlar veriyordu. Bu da balıkçıların iştahını kabartıyor ,daha fazla yakalamak için devamlı teknoloji yeniliyorlardı. Aslında gelişmiş teknolojiyi Japonya’dan alıyorlardı. Balıktan kazandıkları parayı yeni teknoloji için tekrar Japonlara veriyorlardı.
Orki ve sürüsü Akdeniz’e girdikten sonra İspanyol, İtalyan, ve Yunanlı balıkçılara yakalanmadan Kıbrıs Adası’na kadar geldiler.
Karadeniz’in değişik şehirlerinden, İstanbul’dan, Marmara ve Ege’ den balıkçılar da hazırlıklarını yapmış ağlarını daha büyütüp derinleştirmiş, en son sistem sonarlar takmış, filolar halinde Akdeniz’e inmişlerdi. Bu filoları, büyük kapital sahipleri finanse ediyor ve avans vererek kendi grubuna bağlıyordu. Bu şekilde 5 grup oluşmuştu. Her grupta 10 - 15 balıkçı takımı vardı .
FİLOLAR AKDENİZ’DE
Bu filolar mayıs ayının başında Akdeniz’e açıldılar. Kimi Antalya körfezine, kimi Kıbrıs Adası’nın etrafına kimi de Kıbrıs Adası’nın batısından güneye doğru inerek geniş bir alana yayıldılar ve orkinos aramaya başladılar. İsrail ve Lübnan açıklarında İspanyol balıkçılarla karşılaştılar, onlar da balık sürülerinin ardından avlanarak Doğu Akdeniz’e gelmişlerdi.
Orki ve sürüsü her şeyden habersiz kızışmış karınlarıyla biran önce hedeflerine varmayı düşünüyor ve yollarına devam ediyorlardı. O gün hava çok güzeldi, hiç rüzgar yoktu ve güneş yakıyordu. Sürü suyun yüzüne çıkıp oynamaya başladı. Aynı zamanda bir yem sürüsüne rastlamışlar, hem yiyor hem de güzel havanın tadını çıkarıyorlardı. Bir iki güne kadar yumurtalarını(havyar) dökecekleri yere varacaklardı ve nesillerinin devamını sağlayacaklardı. Uzaktan gelen bir uğultu duydular, aynı zamanda suyun içinde bir titreşim de vardı, ne olduğunu anlayamadılar. Gerçi Akdeniz’e girdiklerinden beri zaman zaman böyle şeyler oluyordu ama ne olduğu hakkında bir bilgileri yoktu. Zaten yumurtalarını dökmekten başka bir şey düşünemiyorlardı.
BALIKLAR MARKALANIYOR
Balıkçı teknesinin reisi oynayan balıkları görmüş kendi grubundaki teknelere haber vermişti ve grup toplandı. Herkes sevinç ve heyecan içindeydi. Grubun başı, balık sürüsünü sonar’da markaladı ve hareketlerini takip etmeye başladı. Gruptaki tekneler sıraya dizilip hazır vaziyette başkanlarının talimatlarını beklediler. Grubun başı önce sürünün hangi yöne doğru ilerlediğini ve hangi süratle gittiğini tespit etti. Sürü saatte 6 - 6,5 mil süratle gidiyor, sonra sola dönüş yapıyor ve dalıyordu. Bu tespitten sonra ilk sıradaki tekneye hazır olmasını söyledi. Zaten her grubun telsiz frekansı ayrı ve gizliydi,onun için rahatça kumanda edebiliyordu. Balık sürüsünün su yüzüne çıkma zamanı gelmişti. Sonarla rahatça takip edebiliyordu. İlk sıradaki tekne sürüye mesafesini almıştı, grubun başkanı hazır ol dedi ve arkasından mola diye talimat verdi. Tekne botunu bırakıp başkanın kumanda ettiği şekilde sürünün etrafını sararak ağın içine aldı.Hemen ağın altını kapatmak için telleri viraya başladılar.
ORKİ DİBE DALIP KURTULDU AMA…
Orki ve sürüsü önce bir şey anlayamadılar, biraz ilerleyince karşılarına bir perde çıkmıştı, duraklayıp hemen geri döndüler aynı perde yine karşılarındaydı.Ağın içinde dönmeye başladılar.
Balık sürüsünü saran takım baş başa gelip de telleri basmaya başlayınca diğer tekneler ağın etrafında mevki almışlar grup reisinin talimatını bekliyorlardı. Bu arada 2 tane bot ağın içine girmiş ağız tarafta makinelerini tam yol çalıştırarak ağızda dönüyor ve gürültü çıkarıp sürünün geri dönmesini sağlıyordu.
Korku ve şaşkınlıktan ne yapacağını şaşıran Orki ve sürüsü son çareyi dibe dalmakta buldular. Ağın altı daha tam kapatılmamıştı ve oradan çıktılar, şimdilik kurtulmuşlardı. Ama bilmedikleri dünya üzerindeki en vahşi canlıyla karşı karşıyaydılar. Düşman büyüktü aklını ve mantığını ve bilgisini kullanabiliyordu.
Sonarla markalanmış oldukları için ne tarafa gitseler takip ediliyorlardı. Uygun zamanda etrafları tekrar ağla sarılıyordu. Bu iş akşama kadar devam etti. Etraflarını saran her ağdan çıktılar. Artık hava kararmaya başlamıştı. Balıkçılar son molayı akşamın alaca karanlığında yaptılar. Orki ve sürüsü sabahtan beri verilen mücadeleden artık yorulmuştu ve korku içindeydiler. Bu son molada gerek yorgunluktan gerekse alaca karanlıktan ağı göremedikleri için dalsalar da çıkışı bulamadılar ve artık yakalanmaları kaçınılmazdı.
HAVUZA ALINIYORLAR
Ağın altı büzülüp mapalar gelince balıkçı teknelerinden zafer çığlıkları geliyordu. Artık balık sürüsü ağın içindeydi. Ağ saran tekneden başka 4 tekne daha çeşitli yerlerden mantar yakayı aldılar, botları onları çekerek ağın daire şeklinde durmasını sağlıyordu. Yakalanan balıklar ağın içinde devamlı dönmeliydi. Balıklar canlı olarak satılırsa çok para ediyordu, ölü balıklar çok ucuza gidiyordu. Bu pozisyonda bütün ışıklarını da yakarak havuzun gelmesini beklediler.Havuz ancak ertesi gün öğle saatlerinde gelebildi. Havuz gelince ağı toplamaya başladılar,şimdi balıkların etrafındaki çember daralıyordu.
Orki ve sürüsü bu olanlara hiçbir anlam veremiyordu, burası neresiydi, etrafları niye çevrilmişti bu koca koca gürültülü şeyler neyin nesiydi. Aynı zamanda korku ve çaresizlik başlamış ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Bütün bu sıkıntıların etkisiyle yumurtaları istemleri dışında dökülüyordu. Bu durumdan çok etkilenmişler nesillerinin kesileceği korkusuna kapılmışlardı.
Havuz, “havuz teknesi” tarafından getirilmiş , bocilik denen yerdeki mantara yanaştırılmış havuzun ve bociliğin kapı kısmı açılmış balıkların havuza geçmesi bekleniyordu. Ağ toplandıkça alan daralıyor balıklar bir çıkış arıyordu, tam o sırada havuzun kapısını gördüler orada herhangi bir engel yoktu ve o tarafa akın ettiler aynı koyun sürüsü gibi en öndeki nereye giderse ötekilerde onu takip ediyordu. Bütün sürü havuza geçmişti.
Havuz 50 metre çapında 26 metre derinliğinde kalın iple örülmüş bir sepet şeklindeydi.Ağda hiç balık kalmayınca havuzun kapısı kapandı ve ağdan ayrıldı,artık sonbahara kadar kalacağı yere götürülecek ve orada tonozlara bağlanacaktı. Balık sürüsünü havuza koyduktan sonra ağlarını düzeltip tekrar mola edecek duruma getirip dinlenmeye çekilen tayfalar çeşitli hayaller kurmaya başladılar.
HAVUZ HAYATI BAŞLIYOR
Tayfaların çoğu Ordu ve çevresindendi ve hayalleri vardı. Kimileri eşine telefon açıp sezonun iyi gittiğini vaat ettiği gibi alacağı bilezik sayısının 5 e çıktığını söylüyor, kimi çift kabinli kamyonet alacağını , kimi fındık bahçesi alacağını, kimi evini büyüteceğini anlatıyordu. Zaten buraya gelirken büyük umutlarla gelmişlerdi.
Orki ve sürüsü yeni bir ortamın içindeydiler. Havuzdan çıkmaları imkansızdı. Devamlı hareket halindeydiler . Yalnız her sabah siyahlar giymiş bir insan havuza dalıyor eğer ölü arkadaşları varsa onları tekneye çıkartıyordu, ve yine yollarına devam ediyorlardı. Arada bir havuza küçük balık sürüleri girerse onları yiyerek karınlarını doyuruyorlardı. Bu böyle 35 gün devam etti. Seyir halindeyken arkadaşlarından elli altmış kadarını kaybetmişlerdi. Ama yine de çok kalabalıklardı. Sayıları bin iki yüzün 1200 tanenin üzerindeydi.
Orkinin içinde olduğu havuz çiftlikteki tonozlara bağlanmış artık beslenmeleri için yemlenmeye başlamışlardı. Zaten Orki ve arkadaşları da bu yeni ortama uyum sağlamışlardı. 50 metre çapındaki havuzda yaşamaya alışmışlardı. Zaten bu bütün canlılar için geçerli değil miydi? Her canlı içinde bulunduğu ortama kısa bir sürede uyum sağlamıyor muydu?
Balık sezonunun sonunda grupların görevlendirdiği kişiler havuzların olduğu yere geliyor , balıklar havuzdan havuza aktarılırken kameraya çekiliyor daha sonra ekrandan sayılarak miktar tespit ediliyor ortalama bir ağırlık konuyor ve balığın kaç ton olduğuna karar veriliyor. O miktar üzerinden hesap görülüyor. Bu işlemden sonra balıkçıların balıkla ilgisi kalmıyordu.Balıklar artık balıkçıları finanse eden firmanın malıydı.
Ekim, kasım aylarına kadar kaldıkları havuzlarda yemleniyor ve kiloları % 30 arttırılıyor, ondan sonra alıcı Japon’ların gözetiminde hasada geçiliyordu. Balık adamlar suyun içinde balıkları Japon’ların istediği şekilde vuruyor, kanları donmadan hemen yukarı çıkarıyor, teknelerdeki kesiciler yine Japon’ların gözetiminde balıkları kesip kanlarını akıtıyor yıkıyor ve hazır bekleyen soğuk hava depolu gemilere yüklenip şoklanıyor ve depolanıyordu.
Orki ve sürüsü de böyle bir işleme tabi tutuldular ve Japon sofralarında suşi olarak yenmek için Japonya’ya doğru yola çıktılar. Kimbilir kaç zengin Japonun sofrasını süsleyeceklerdi.
Ama burada dikkate alınmayan şey, balıkçıların benden sonra tufan mantığıyla hesapsız yakalamaları sonucu , değil kazanç için , seyretmek için bile artık balık bulamayacakları gerçeğiydi.
Biz aynı şekilde uskumru balığını da , kalkan balığını da , Marmara’da ki orkinos ve kılıç balıklarıyla, daha bir çok balık türünü böyle bitirmedik mi? Bu şekilde devam edilirse çocuklarımız ve torunlarımız bu balıkları ancak ansiklopedilerde görebilecek.
EGE DENİZİ
Ağustos 2007
Muharrem KAPTAN
6 yorum:
Muharrem kaptan hoşgeldi. Orki'yi adından sevmiştim ama hikayesi çok hüzünlü geldi :( Yumurtalar muhtemelen güvenli bir yere dökülemediği için hayat bulamadı :( Hiç düşünmeden ne kadar para bağımlısı oluyoruz ve herşeyi para ile ölçer hale geliyoruz :(
Bugün televizyonda haberlerde Japon gemilerinin balıkları yavruları ile birlikte öldürdüklerinden, bunun doğru olmadığından, etiğe uymadığından bahsedilip, kanıtları gösteriliyordu ki, bizim ülkemizde bile yapıldığını, üstelik Japonlar'a satıldığını duymak çok acı verici.
Muharrem Kaptan zaman zaman misafirimiz olacak Sevgili Dilek. Japonlar orkinosun en büyük alıcısı. Yani orkinosu tutup büyüttükten sonra müşteri ve para hazır. Kim atlamaz bunun üzerine.
Bir iki gundur, yavas yavas okuyorum. Vallahi elinize, kaleminize, beyninize saglik Muharrem Kaptan!
www.elifsavas.com/blog
"Hayatın içinden yazanları" misafir ediyorum Sevgili Elif. Muharrem Kaptan da bunlardan biri.
Sevgili Punto,
İstanbul'da talebelik hayatım da
Bebekli balıkçılarla güneş doğmadan
balığa çıkardık.Aklıma o yıllar geldi.Balıklar çırpınırken mangala
atardık.(motorun içinde)Sonra da
sabahçı fırınından alınmış,el yakan
ekmelerin içine bol sogan katarak
yerdik.
Bilmem o balıklar hala bol ve
bereketlimi ve aynı balıkçılar
hala oralarda mı?
Sevgili Reality; epeyi zamandan beri kıyı balıkçıları bol bol istavrit tutuyor. Zaman zaman da çinakop tuttular. Denizde de balıkçılar görüyorum ama senin bahsettiğin yıllara göre çok değiller.
Yorum Gönder