Bilgisayar arızalarını saymazsak zamanımı yazmakla geçirmek yerine yazmamak, okumakla geçirmek yerine okumamak üzerine planladığımı itiraf etmem gerek…Sadece duvara astığım en küçüğümüz METE’nin su içişini seyretmek içime su serpebiliyor…Ailenin en küçüğünün görüntüsü üzerine, anneannemin yıllar öncesini bugüne taşıyan görüntüsü düştü !
…………
Anneannemi görmek Mete’den biraz daha ileri yaştaki günlerimi de zihnime düşürdü…Muharrem Kaptan henüz doğmamıştı! Evin tek ve en sıcak odası bana hala aynı sıcaklığı yaşatır…Doğduğum ev doğduğum oda ve doğduğum divan…O odadan kapıyı hızla açıp sokağa kaçma hamlemde çok kere tavan kirişlerine asılı hamsi ağlarına takılırdım….Anneannem beni mutlaka yakalar, havalara kaldırır, öpücüklere boğarken “üşüyeceksin…Hasta olacaksın” diyerek yeniden odaya sokardı…
Ahhhh ninem ahhh..
Muharrem Kaptan’ın (bu punto üslubu çok kibar oluyor), Muharrem’in, yeğenimizin
naklettiği olayı ben doğrudan anneannemden dinledim…Ona ilerleyen yıllarda hep ben sorardım…Diğer torunları ayni şeyleri yaptılar mı bilemem…Galiba ilk torun olmanın şımarıklığı biraz bana özgü kaldı!
Ağların asılı olduğu alan oda olmuştu…Namazlarını gürültüden uzak kılardı…Ninemin benden önceki sevgilisi bir tanesi küçük dayımdı…Onun sırtında da çok gezindim…
………….
En büyük zevkim ninemin bana engel olamayacağı namaz anları olurdu… Namazda sırtına binerdim ve gıkı çıkmazdı. Namazını bozmaz, bu da bana avantaj sağlardı…Namaz sonu kucağına indirir, oramı buramı morarana kadar mıncıklardı..Ödeşirdik…
İlkokulu da Rumelifeneri’nde okuduğumu da eklemem gerek…Esaretten kurtulmak için neler yaşandığını, onun ağzından ilk elden dinlediğimi söylemiştim..Hikayeye ek yapmam gerek…
İlkokul masrafları ile ilgili idi…İstenen forma veya ona benzer bir şeydi…Ay sonu idi ve babamdan para gelecekti..Beklemek gerekiyordu…
Ninem benim istediğim bir şeyi alamama üzülmüştü…Sık sık bugüne bakmamamı söyler, zengin bir aileden geldiğimizi hatırlatırdı…Benim itirazım “ bize bir şey mi kaldı?” şeklinde olurdu…Biz zenginliği görememiştik!
Ninem, zaman zaman odanın yarısına kadar gelen gümüşleri ve kıymetli takıları kürekle bir köşeye yığacak zenginliği anlatırdı…
Söz konusu silah, İngiliz malı sapları gümüş kakmalı bir tabanca idi…Listeyi okudunuz…
O badireyi aşmıştı ama silahı da denize atmıştı…
Benim hem zenginlik üzerine hem de tabancaya hayıflanmam, bir seferinde onun canını sıkmış olacak ki şöyle bir nasihata gerek gördü..
“Biz ailece zenginlikten fakirliğe düşüş için üzülmüyoruz.Sen de üzülme…Sana bazen kazanılan şeylerin önem verilen malların ne denli değersiz olduğunu anlatmak zor olur..Bekle…Benim şimdi söylediklerimi aklında tut…Dedelerin parayı kazandı ve iyi kullandı…Namusumuzu ülkemizi onurumuzu bayrağımızı kurtarmak için kullandık..Sakın bir daha bundan şikayet etme…Büyüklerin dedelerinin kemikleri sızlar…Ve sana bir aile nasihatı vereceğim…Parayı kazan ve iyi kullan…Ve hayatının hiçbir döneminde para asla seni kullanamasın”
Ahhh ninem ahhhh……
Bugün iyi ki olanları görecek durumda değilsin….Değerleri değerlendirmiyorsun…
Bizden bir sıkıntı yok..Hala para için yapmayacağımız çok şey var…Senin nasihatını bilerek tuttum diyemem…Becerememiş olmalıyım..
Yalakalığı…Para için sınırları kaldırmayı…Bir terslik var gene de…Ama sırtından düştüğüm yer her zaman kucağın oldu…Huysuzluğumun şımarıklığımın en koyu olduğu günlerde bile hissediyorum Seni …Köşesinde gümüşlerin küreklendiği odayı…Ve yaşadığım sıkıntıları…
Seni ne çok özlemişim…Bilemezsin ki…Sabaha karşı gene uykum kaçıyor ninem…Ama beni uyandıran sen değilsin artık!…
Eli bardaklarılar var…Sunumları devam ediyor. Nedense onların sabaha karşı gelen ışıklarında karanlık var! Senin elin değil ki o el..Bana taze sütle yumurta sarısını çırpan el “Bunu iç öyle uyu” diyen sen değilsin ki…
Umutlarımı zehirlemişler…Geleceğimi zehir etmişler ninem…Uzatılan el değerlerin paraya çevrilmiş hali….Zehirlenmiş hali…
Ne mutlu bana….Hiç bir zaman para beni kullanmadı…
Hoş ben de onu çok kullanamadım ama..Olsun..Mutluyum….
12.02.2008
Kelaynak
Ahhhh ninem ahhh..
Muharrem Kaptan’ın (bu punto üslubu çok kibar oluyor), Muharrem’in, yeğenimizin
naklettiği olayı ben doğrudan anneannemden dinledim…Ona ilerleyen yıllarda hep ben sorardım…Diğer torunları ayni şeyleri yaptılar mı bilemem…Galiba ilk torun olmanın şımarıklığı biraz bana özgü kaldı!
Ağların asılı olduğu alan oda olmuştu…Namazlarını gürültüden uzak kılardı…Ninemin benden önceki sevgilisi bir tanesi küçük dayımdı…Onun sırtında da çok gezindim…
………….
En büyük zevkim ninemin bana engel olamayacağı namaz anları olurdu… Namazda sırtına binerdim ve gıkı çıkmazdı. Namazını bozmaz, bu da bana avantaj sağlardı…Namaz sonu kucağına indirir, oramı buramı morarana kadar mıncıklardı..Ödeşirdik…
İlkokulu da Rumelifeneri’nde okuduğumu da eklemem gerek…Esaretten kurtulmak için neler yaşandığını, onun ağzından ilk elden dinlediğimi söylemiştim..Hikayeye ek yapmam gerek…
İlkokul masrafları ile ilgili idi…İstenen forma veya ona benzer bir şeydi…Ay sonu idi ve babamdan para gelecekti..Beklemek gerekiyordu…
Ninem benim istediğim bir şeyi alamama üzülmüştü…Sık sık bugüne bakmamamı söyler, zengin bir aileden geldiğimizi hatırlatırdı…Benim itirazım “ bize bir şey mi kaldı?” şeklinde olurdu…Biz zenginliği görememiştik!
Ninem, zaman zaman odanın yarısına kadar gelen gümüşleri ve kıymetli takıları kürekle bir köşeye yığacak zenginliği anlatırdı…
Söz konusu silah, İngiliz malı sapları gümüş kakmalı bir tabanca idi…Listeyi okudunuz…
O badireyi aşmıştı ama silahı da denize atmıştı…
Benim hem zenginlik üzerine hem de tabancaya hayıflanmam, bir seferinde onun canını sıkmış olacak ki şöyle bir nasihata gerek gördü..
“Biz ailece zenginlikten fakirliğe düşüş için üzülmüyoruz.Sen de üzülme…Sana bazen kazanılan şeylerin önem verilen malların ne denli değersiz olduğunu anlatmak zor olur..Bekle…Benim şimdi söylediklerimi aklında tut…Dedelerin parayı kazandı ve iyi kullandı…Namusumuzu ülkemizi onurumuzu bayrağımızı kurtarmak için kullandık..Sakın bir daha bundan şikayet etme…Büyüklerin dedelerinin kemikleri sızlar…Ve sana bir aile nasihatı vereceğim…Parayı kazan ve iyi kullan…Ve hayatının hiçbir döneminde para asla seni kullanamasın”
Ahhh ninem ahhhh……
Bugün iyi ki olanları görecek durumda değilsin….Değerleri değerlendirmiyorsun…
Bizden bir sıkıntı yok..Hala para için yapmayacağımız çok şey var…Senin nasihatını bilerek tuttum diyemem…Becerememiş olmalıyım..
Yalakalığı…Para için sınırları kaldırmayı…Bir terslik var gene de…Ama sırtından düştüğüm yer her zaman kucağın oldu…Huysuzluğumun şımarıklığımın en koyu olduğu günlerde bile hissediyorum Seni …Köşesinde gümüşlerin küreklendiği odayı…Ve yaşadığım sıkıntıları…
Seni ne çok özlemişim…Bilemezsin ki…Sabaha karşı gene uykum kaçıyor ninem…Ama beni uyandıran sen değilsin artık!…
Eli bardaklarılar var…Sunumları devam ediyor. Nedense onların sabaha karşı gelen ışıklarında karanlık var! Senin elin değil ki o el..Bana taze sütle yumurta sarısını çırpan el “Bunu iç öyle uyu” diyen sen değilsin ki…
Umutlarımı zehirlemişler…Geleceğimi zehir etmişler ninem…Uzatılan el değerlerin paraya çevrilmiş hali….Zehirlenmiş hali…
Ne mutlu bana….Hiç bir zaman para beni kullanmadı…
Hoş ben de onu çok kullanamadım ama..Olsun..Mutluyum….
12.02.2008
Kelaynak
4 yorum:
Abicim babaannemin gönlündeki senin özel yerin olduğunu biliyor ve kabul ediyoruz.Öyle değilmi Akın abi.O nasihatları bizlerede verdi. Onların gösterdiği yolda maddiyata esir olmadan bu günlere kadar geldik.Maksut dedemin dedeği gibi 40 gün tavuk gibi yaşayacağına 1 gün horoz gibi yaşa ve öl.Ben hayatla ilgili asıl dersleri Mehmet Ali amcamdan aldım. Her muhabbetimizde konuştuklarımız hayat dersinin ta kendisiydi. Ruhları şad olsun.
Hepimiz ailemizden hayatla ilgili önemli dersler aldık Sevgili Muharrem. Önemli olan o dersleri çocuklarımıza, torunlarımıza aktarabilmek. Onu da başardığımızı görmek insanı mutlu ediyor.
Hoşgeldiniz Yalçın amca. Sizi bizden ayıran demekki televizyonmuş. Anlaşıldı.
Sizlerinki gibi büyükanneleri olanlara, onların öğüdünü tutanlara, çizgisini bozmayanlara ne mutlu!
Özellikle altını çizeceğim nokta, anneannenizin namaz kılıyor oluşu, başını örtmesi ama bunu asla simge olarak kullanmaması. Atatürk ilkelerinde yeni bir kuşak yetiştirmesi. Servetini bu uğurda kaybetmesi. Bugünleri görseydi çok üzülürdü herhalde.
Evet Sevgili Dilek; anneannemin üç çocukla 27 yaşında dul kaldığını da unutmamak gerekiyor.
Yorum Gönder