13 Nisan 2012

Rızkın nereden geleceği belli olmaz!

Muharrem Kaptan yazıyor:
Ülkede o kadar çok gündem var ki. Şaşırdık kaldık. Ben yine anılara dönüyorum:
1953 veya 1954 yılı Mayıs ayında babamlar bizim ilk motorumuz NURSU’yla kalkan ağcılığı yapıyorlarmış. O yıl Ramazan mayıs ayına denk geliyormuş. Sakin bir havada Hurşit Reis’in motoruyla bizim motor Servez’in Uzunkumlar mevkiine demirlemişler. O zamanlar ağlar pamuk ipliğinden dokunuyor ve bezir yağıyla yağlanıyordu. Mantarlar ağaç mantarı, yaka ipleri ise otkundandı. (Nebati halat) Her ağ çekişte serip kurutmak gerekiyordu.
     Akşam yaklaşmış iki motorda da iftar için kalkan balıkları kesilmiş pişiriliyormuş.  Rahmetli babam kalkan balığı yemediği için onunla şakalaşıyor, “biz balık yerken sen bize bakacaksın, kuru zeytin’e talim edeceksin” diyorlarmış. Babam da “ne yapalım Allah benim de rızkımı gönderir” diyormuş.
Daha birkaç dakika geçmeden denizden kıyıya doğru bir karaltının geldiğini görmüşler. Nedir falan derken bilek kalınlığında kocaman bir zargana tam motorun yanına gelmiş ve ters dönmüş.
Babam küpeşteden eğilip besmele çekerek zarganayı almış ve kendisiyle dalga geçenlere “bakın Allah benim rızkımı gönderdi” demiş.  Balığı hemen kesip iftara yetiştirmişler. Teknelerdeki insanlar şaşırıp kalmışlar. O olayı yaşayanlardan hayatta olanlar Fener’e gittiğimde bana anlatırlar ve “baban çok temiz kalpli iyi bir insandı” derler.
     Babamın benim de şahit olduğum bazı olayları vardı. Altıncı hissi çok kuvvetliydi herhalde. O dönemde ikbal ağı adı altında herkesin şahsi bir ağı vardı. O ağa kaç balık yakalanırsa parası o kişiye verilirdi. Babamın ağının olduğu takımı çekerken “benim ağımda şu kadar balık var” derdi. Ağ çekilince tam dediği kadar balık çıkardı. Buna benzer daha bir çok şeye şahit olmuştuk.

Hiç yorum yok: