24 Temmuz 2013

Endülüs'ün başkenti Sevilla...

Suzan Abla gitti, gezdi, gözlemledi, yazdı:

 Endülüs özerk bölgesinin başkenti Sevilla'dayız. Endülüs Emevileri'nin İşbiliye olarak andığı şehirde. Avrupa'nın hemen hemen her ülkesinde olduğu gibi Sevilla'da nehrin iki yakasına kurulmuş. Nehrin adı Gualdelguivir. 
Otobüsle küçük bir şehir turu yapıyoruz önce.  Boğa güreşlerinin yapıldığı arenanın yanından geçiyoruz. Nehrin hemen kıyısında bir kule göze çarpıyor. İspanyolların Torre del Oro dedikleri 'Altın Kule' imiş burası. 13. yy'da şehrin güvenliğini sağlamak için yapılan surların kulesi. O dönemde kıymetli eşyaların burada saklandığı söyleniyor. Ne derece doğru bilinmez. Bugün Altın Kule, Denizcilik Müzesi olarak hizmet veriyor. 


İspanyol Meydanı 
İspanyol Meydanı'nda küçük bir mola veriyoruz. Burası, bir fuar için yapılıp sonra Sevilla'nın en etkileyici yerlerinden bir haline gelen bir meydan. Endülüs Özerk Bölgesi'nin yönetim binalarının bulunduğu iki katlı bir yapının kapısından girince sürpriz bir şekilde çok büyük bir meydanla karşılaşıyoruz.  Ortada çok büyük bir havuz ve üzerinde seramiklerle bezenmiş köprüler var. İspanya tarihini simgeleyen bölümler yine seramiklerle süslenmiş. Fotoğraf çekimleri için ideal...
Sevilla'da en çok görmek istediğimiz iki mekan. Giralda Kulesi-Sevilla Katedrali ve ünlü Alcazar Bahçeleri. Fayton duraklarının  olduğu meydanın sol yanında katedral karşımızda da Alcazar Bahçeleri var.  
Alcazar Bahçeleri...

 Elçiler Salonu tavanı oyma işçiliği...


Cennet Bahçeleri....

Tören salonu-Halılar

Tören Salonu...
Alcazar arapça Al kasr kelimesinden geliyor. Kasr, yani küçük saray anlamında. Yapımına 1181 yılında başlanan saray, Endülüs Emevileri'nden kalmış arap mimarisinin eşsiz örneklerinden. Geniş ve güzel bahçeleri nedeniyle Alcazar Sarayı yerine Alcazar bahçeleri adıyla anılıyor çoğunlukla.  
Saraya Aslanlı Kapı'dan giriyoruz. Kapı, adını üzerinde elinde haç tutan aslandan alıyor. Sarayı gezerken birbirine benzer odalardan geçiyoruz. Mahkeme Salonu, Elçiler Salonu, Bakireler Salonu, Tören Salonu.. Mahkeme Salonu'nun tavan işlemeleri ve mermer sütunları göz alıcı. Elçiler kabul edildiği için misafir salonu itinası gösterilen Elçiler Salonu'nun tahta oyma işçiliği de muhteşem. Amiraller Binası; denizaşırı seferlerin organize edildiği bina. Cristof Colomb ve Macellan'a seyahatleri burada bildirilmiş. En etkileyici salonlardan biri Tören Salonu. Duvarlarında tarihi zaferleri anlatan 60-70 metrekare büyüklüğündeki halıların olduğu salon turistlerde merak ve hayranlık uyandırıyor. 
Cennet bahçeleri, yeşil ve suyun huzur veren bileşimini en güzel halleriyle sunuyor. 
Giralda Katedrali...

Giralda Kulesi...

Katedral girişi...

Katedral...

286-Colomb'un mezarı...

325-Katedral vitrayları...
Meydandaki ikinci durağımız Giralda Kulesi ve katedrali (Sevilla Katedrali).. Katedralin girişindeki  98 metre uzunluğundaki Giralda Kulesi, şehrin simgelerinden. Camii döneminde minare olarak inşa edilen yapı, daha sonra eklemelerle çan kulesine çevriliyor. Vatikan ve Londra'daki Saint Paul Kilisesi'nden sonra dünyanın üçüncü büyük katedrali olan Sevilla Katedrali, aynı zamanda Cristof Colomb'un mezarının bulunduğu yer. Engizisyon kararlarının alındığı yer olması nedeniyle de tarihe acı bir not düşüyor burası. Muvahhitler döneminden kalma Ulu Camii'nin yerine 15. yy'da inşa edilmeye başlanan katedral, mermer sütunları ve İslam medeniyeti izleri taşıyan detaylarıyla ilgi çekici..Katedral; devasa büyüklüğü, vitrayları, altın işlemeleriyle de büyüleyici...
Cristof Colomb'un tabutu dört asker heykelinin elleri arasında duruyor. Rivayete göre Amerika keşfi öncesinde kraliçe Isabella ile ters düşen Colomb, İspanyol topraklarına gömülmek istemiyor. Bu nedenle tabutu heykeller tarafından taşınıyor. 
Katedral gezimizin bitiminde Yahudi mahallesinin ara sokaklarına dalıyoruz. Çiçekli balkonların arasındaki küçük meydanda bir kahve molasıyla yorgunluğumuzu atıyoruz. 
Güzel Sanatlar Müzesi :



 Gezimizin en önemli duraklarından biri de Ronda Marbella turu. İspanyol taihinde ilk defa boğa güreşlerinin yapıldığı en eski arenası ile ünlü tipik bir dağ kasabası olan Ronda, Unesco'nun dünya kültür mirası listesinde yer alıyor. Marbella ise dünya jet sosyetesinin uğrak yeri ünlü liman Marbella Porto ile ünlü. Tura sadece bu gezi yüzünden katılanlar dahi var. Ama ne yazık ki, turdaki birkaç misafirin azizliğine uğruyoruz. 300 km'lik yolu göze alamayan birkaç kişi ekstra turdan çekilince yeterli, sayıya ulaşılmadı diye tur iptal ediliyor. İkinci gün Sevilla'da bizim için serbest zaman. Güzel Sanatlar Müzesi ilk durağımız oluyor. Mobilya işçiliğinden çocuk oyuncaklarına,cam ve porselen işçiliğinden dantellere, yelpazelere kadar İspanya tarihinde kısa zamanda uzun bir yolculuğa çıkıyoruz.  

Paella yemeden olmaz...
Sonra da İspanya'nın klasik lezzeti Paella'yı tatmadan olmaz deyip güzel bir restoran arayışına başlıyoruz. Katedralin etrafındaki sokaklarda birçok küçük sevimli restaurant var. En güzel ve kalabalık gördüğümüz birinde karar kılıp deniz ürünleriyle pişirilmiş Paella'yı ısmarlıyoruz. Turda tanıştığımız arkadaşlarımızla birlikte 8 kişilik bir paella'nın tadına bakarken yeni dostluklara yelken açıyoruz...

Hiç yorum yok: