Sosyal medya da ıvır zıvır bir çok şey paylaşılırken arada bir faydalı bilgiler de paylaşılıyor. Bunlardan biri de İffet Aygün Hacıeyüpolu'nun paylaştığı dilimizle ilgili yanlış kullanmalar.
Sizinle paylaşıyorum:
20 Ağustos 2014
17 Ağustos 2014
Kuzu’nun KURT planı!
Ahlaksızla
birlikte yaşayacağına yiğitle ölüme
git.(Çerkes atasözü)
Demokrasi eşitlik
ve özgürlük rejimidir. Belli bir
kültür ister. Cahil olana bir şey anlatmaz. Cahil için demokrasi karın
doyurmaz! Karnı doyunca da eşitlik ve özgürlükten dem vurmaz! Menfaat daha
öndedir. Oysa demokrat olan adalet ister
herkese eşit vicdan ister. Onun için ancak demokrasi varsa eşit şartlar var
demektir. Kazanmak için haksızlığın hak
olduğunu düşünemez. Kazanmak herşey değildir! Vicdanlı olmak hak yememek önde
gelir. Hak edip kazanmak ister. Ama benim AKP li bakanım gerine gerine
Cumhurbaşkanı seçiminde devletin TRT ile yaptığı haksızlığı hakmış
gibi sunmadı mı? “Canım Başbakandır.
Onunla rakipleri bir mi?” Diktatörlüğe metres olmuş bir demokrasiden haber
alma değil nerede ise hiçbir şeyden haberdar olmama özgürlüğü ve rahatlığı sağlıyoruz!
17-25 Aralık soruşturması ne oldu? Musul Konsolosluğunda esir alınan
49 devlet görevlisi nerede? (Vatandaş olsa hadi neyse. Al ananı da git
dersin unutulur. Oysa bunlar devlet görevlisi. Yoksa paralel devlet görevlisi mi!) Güçlü Başbakan - pardon AKP Genel Başkanı karizmatik Başbakan ve
de Türkiye Cumhurbaşkanı her şeyi bilmiyor mu? Bence medya soramıyor? Ve de
millet bu yüzden doğruyu göremiyor. Duyamıyor!. Sandığa gidenlerin,
gitmeyenlerin beyinleri nasıl çalışıyor ki bunca yolsuzluğa rağmen hak, hukuk, yetim hakkı lafı
anlaşılmıyor? Haklı olan değil sadece kazanan
öne çıkıyor! Halk olarak zorba ve torba yasalarla canımıza okunma oranı yüzde
yüz! Dergi okuma oranı % 4. gazete okuma % 22 radyo dinleme %24 televizyon
izleme % 95.
Prof Dr Gülmira Kuruoğlu: Beynimiz sağ ve sol homiferlerden oluşmaktadır
ve kitap okurken biz ağırlıkla sol hemisferimizi geliştirmekteyiz. Bu da
mantıksal matematiksel ve sözel hemisferdir ama televizyon izlerken biz sadece
sağ hemisferi geliştirmekteyiz .Bu da tüm olarak beynin gelişmesini oluşumunu
etkilemektedir.” Yani bir toplumda beyinler (!) ne kadar kitap okuyorsa o
kadar gelişir. Bir başka deyişle “tam
olarak gelişmemiş beyinlere giden en kısa yol Televizyon ekranlarıdır.”
Geçtiğimiz Yerel Seçimlerde
sonuçlarını sadece Devletin ajansı (aa) açıkladı TRT nin Genel Müdürü seçim
boyunca AKP nin Parti merkezinde karargah kurmuştu. Gelen sonuçları parça parça
yayınladılar. Bu da tarafsız bir seçim olarak o zaman deftere yazıldı! Bunu adil ve dürüst olarak kabul etmek
beynin hangi hemisferinden çıkan fermandı? Haksızlık bu seçimde de olmadı mı?
Başbakan TRT nin 6 kanalını birden tepe tepe kullanmadı mı?
CHP’li Ali Özgündüz, bir başka darbeden bahsetti. Yargı Darbesi. Birileri mi ayağa
kalktı?. Demokrasinin yarattığı (!) medya da yer yerinden mi oynadı? Özetle CHP
li Özgündüz şunu söyledi: “25 Aralık’ta, Başbakan’ın oğlu olmaktan başka hiçbir
sıfatı olmayan Bilal Erdoğan’ın evine mahkeme kararıyla arama, el koyma, yakalama, gözaltı kararıyla polisler gidiyor.
Başbakanlık koruma ekibi gelen polislere
karşı silah çekiyor. O zamanki Başbakanlık Müsteşarı, şimdiki İçişleri
Bakanı Efkan Ala’nın talimatıyla koruma polisine “Yaklaşanı vurun” deniyor ve mahkeme kararı uygulanmıyor. Bu eşkiyalıktır,
bunun bundan hiçbir farkı yoktur. Aynı eylem yapıldı bu ülkede ve hukuk yerle
bir edildi. Sonra, hemen operasyon, biliyorsunuz, bu polisler apar topar
görevden alındı. Yani 17 ve 25 Aralık’ta aslında ne oldu? “Darbe” falan
diyorsunuz ya, aslında Hükûmet yargıya
darbe yaptı, bu kadar açıktır.
Erdoğan
seçim gezisi sırasında kucaklayıcı olmamış eski tas eski hamam devam etmiştir.
Seçildikten sonra da gazetelere ve gazetecilere baskı artmadı mı? Hadi kadın
gazeteci Amberin Zaman’ı kucaklayamadı. Hemen her şey için dini bir gönderme
yapmanın kural halini aldığı günümüzde Başbakanın kucaklamama gerekçesi belki
de namahrem olduğu içindir!. Bu
yorumu yapmak beynimizin sağ hemisferinin işidir! “Gazeteci kılıklı bir kadın
militan çıkmış, edepsiz kadın, haddini bil haddini” tehdinin neden gerektiğini
bilemiyoruz. Huylu huyundan vazgezmez ata sözü uyar mı?
Bilinen bir şey ötekilerin ,belki şimdi bizi de kucaklar bekleyişinin suya düştüğüdür. Cumhurbaşkanı
Erdoğan ve bağlı bakanları kendilerinden olmayan gazetecilere özel bir
demokratikleşme bohçası hazırladı. Onlara akreditasyon uygulama işine hız
verdi. İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın konuşacağı Ankara’daki toplantıya davetli
olduğu halde Cihan Haber Ajansı muhabirleri alınmadı. Geldiğimiz noktada bir
ileri örnek daha verebiliriz. Zorbalık
haktır der gibi Devlet Tiyatroları’nın, inşaat yaptırdığı alanda “silahlı
çatışma” yaşandı. Yaşanan baskını bağlı oldukları Kaymakamlığı’a ileten Tiyatro yönetimine şu
cevap geldi: “Adamlar hukuk tanımıyor,
yapacak bir şey yok. Siz olayı fotoğraflayıp, yeni bir suç duyurusunda bulunun”
Yani… Beynimin hangi hemisferi dürtüyor beni? Şeytana uysam soracağım. “Acaba
örnek aldığımız büyüklerimize bakıp da mı bu hale geldik? Beyin bu, sağı solu
belli de olmuyor ki. Havuz medyasına mahkum olmayanların tercihi ise bambaşka.
Manzara uzaktan daha mı net görülüyor?: Amerika’da atılan
oyların dağılımı şöyle: İhsanoğlu:
%76.15 Erdoğan: %17.39 Demirtaş: %6.46
Kurt siyaset adamı KUZU gazetecilere demokrasiyi
çekiştiriyor. Hayret! Sanki muhalefet lideri. “Bu parlamenter sistemle Türkiye yürüyemez. Milletvekilleri önce genel
başkanın emrine giriyor. Meclis’de derinlemesine tartışma yok. İndir parmak
kaldır parmak ” Gazeteciler soramıyor. Hangi iktidar, milletvekillerini
kuklaya çevirdi? Kim hükmediyor? Kim “Dağılın Gül’ün kulisini yapmayın.
Konuşmayın.” diyor. Meclis o saniye dağılıyor. Bugün mü Gül’ün yandaş kokusu
yok oldu, sadece dikeni kaldı! Bu neyin sistemi? Kuzu can kurtaracak formülü
ortaya koyuyor.“Kurtuluş Tam Başkanlık
sistemi. Bak Amerikada ne güzel uygulanıyor. Meclisteki milletvekilleri
vicdanlarına danışıp öyle karar veriyorlar. Başkan her istediğini yaptırabiliyor
mu?” Kuzu televizyonda soruları cevaplarken AKP de milletvekillerine bir pusula
verilip soruluyordu. Başbakan adayınız
kim? Kuzu, “Ben TV de olacağım. “Sizin
gibi düşünüyorum” diye Başbakana not bıraktım” diyor. İşleri sağlama
almanın geçerli tek yolu!
15 Ağustos 2014
İnsan eliyle çevre faciası: Kurbağalıdere
Suzan Abla yazıyor:
Adı Kurbağalıdere..Ama dere
bırakın kurbağaları, kirli suyu pek de önemsemeyen denizanalarının, kefallerin
bile yaşam alanı olmaktan çoktan çıkmış...Şimdi yıllardır anıldığı *oklu dere
adını daha çok hakediyor.
Burası İstanbul’un en
nezih semtlerinden biri Kadıköy. Ünlü Bağdat Caddemiz’in başladığı nokta. Uluslararası
maçların yapıldığı Fenerbahçe Stadı’nın dibi. Ülkemizdeki hiçbir akarsu, hiçbir
dere böyle bir pisliği haketmiyor ama İstanbul’un göbeğindeki Kurbağalıdere,
yıllardır süren ihmalkarlığın, vurdumduymazlığın, siyasi çekişmelerin yüzümüze
attığı bir tokat gibi.
Temiz derelerimizi
HES’lere kurban verirken, kirli derelerimizi temizleyerek kurtarmaya
çalışıyoruz. Kurbağalıdere de yıllardır ıslah edildi edilecek diye
oyalanıyoruz. Burnunu mendille tıkayarak yanından geçenler, derenin niye
temizlenemediğini bir türlü anlayamıyor. Oysa o kadar çok nedeni var ki;
altyapı eksiklikleri, yapılaşmanın artması, yanlış çevre politikaları,
ihmalkarlık, siyasi çekişmeler, eğitimsizlik...
Toplam 67 km’lik
uzunluğundaki Kurbağalıdere; Ümraniye, Maltepe, Üsküdar ve Atasehir’den geçerek
Kadıköy’de Marmara ile buluşuyor. En yoğun sorun yaşanan bölge de burası.
Derenin dibi ve ağzı balçıkla kaplanmış durumda. Metangazının oluşturduğu
baloncuklar nedeniyle dere sürekli fokurduyor. Kokudan, bahsetmek bile
istemiyorum.
Yıllardır doldur-boşalt
politikalarla yapılan ıslah çalışmalarından sonuç alınamadı.
Derenin son ıslah
çalışması ise, Kadıköylüler’in başta umuduyken sonra tam anlamıyla kabusu oldu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ihale ettiği proje, 2012 Ekim ayından beri
sürdürülüyor.
İBB çalışmaların amacını;
dere yatağının genişletilmesi, pis su hatlarının kolektör aracılığıyla
toplanarak arıtma tesisine aktarılması ve bu sayede de Marmara Denizi’nin
kirletilmesinin önüne geçilmesi olarak açıklıyor.
Derenin önce denize
dökülen bölgesi ıslah edilerek kademeli olarak yukarı bölgelere gidilmesi
gerekirken, kamulaştırma, sit alanı, çevrecilerin protestosu gibi nedenlerle ıslah
çalışmaları derenin yukarı kesimlerinden başlatıldı. Kuşdili Çayırı bölgesinde
derenin iki yanında kazık çakma çalışmaları yapılacaktı. Çalışmalar esnasında
iş makinelerinin durduğu alan dere yatağına doğru genişletildi. Dolayısıyla yatak
daraldı. Çevredekilerin ‘bu dere taşar’ uyarılarını dikkate almayan müteahhit
firma, meteorolojinin uyarılarına da mı kulak tıkadı bilinmez. 2 Haziran’daki
ilk yağmurda çevredeki esnafın dükkanları ve evler sular altında kaldı.
Çaresizce, elinden hiçbirşey gelmeyerek bakakaldı herkes. Belediye görevlileri,
sular çekilmeden müdahale edemedi, sular çekildiğinde olan olmuştu zaten.
Esnafın ve sakinlerin zararı ve öfkesi büyüktü. Müteahhit firma dere
yatağındaki daraltmayı açtı. Bundan sonra hava durumuna göre hareket
edeceklerini açıkladı. Meteoroloji 17 Haziran için yine kuvvetli yağış ve sel
uyarısı vermişti. Ama Kuşdili’ne bir damla bile düşmemişti. Bu sefer derenin
Ataşehir ve Ümraniye’deki yağışlarla debisi arttı. Kuşdili Çayırı’nı yine pis
su kapladı. Park halindeki araçlar kullanılamaz hale geldi, itfaiye mahsur
kalanları kurtardı. Yine gafil avlanılmıştı. Derenin yatağı yine dardı. Müteahhit
firmaya tepkiler arttı. İşyerleri ve meskenler yine sular altındaydı.
Su, dediğimiz
kanalizasyondu aslında. Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, sonraki
günlerde yapacağı açıklamada ıslah çalışmaları sırasında alttaki kanalizasyon
borularının kırıldığını, kanalizasyonun Marmara’ya aktığını ve koli basilinin
normalin 300 katı olduğunu söyleyerek İstanbullular’ı denize girmemeleri
konusunda uyardı. Bir parantez açıp koli basilinin kanlı ishale ve ölüme yol
açabileceğini hatırlatalım. Nuhoğlu, derenin kenarındaki ‘Yoğurtçu Park’ta bile
bulunmayın’ dedi. En acısı ‘çocuklarınızın burada olduğunu düşünün’ diyerek
yetkilileri uyardı.
Daha sonraki günlerde de
en ufak bir yağmur yağsa, çevredekiler hep tetikteydi. Birkaç kez daha yaşandı
su baskınları, çok büyük çaplı olmasa da.
Kadıköy Belediyesi Fen
İşleri Müdürlüğü’nün raporuna göre ıslah çalışmalarının yakın bir gelecekte
tamamlanması pek mümkün görünmüyor.
Sit alanı engeli, kamulaştırma çalışmaları, imar planı değişiklikleri, Salı Pazarı’ndaki pazarcıların yerlerini vermek istememeleri,metrobüs duraklarının geçici de olsa taşınması gerekliliği. Müteahhit firmanın zararının da iş nedeniyle büyük olduğu belirtiliyor. Bunun yanısıra taşkınlardan zarar görenler de firmaya dava açmaya başladılar. Kurbağalıdere; pisliği, taşkınları ve ıslah çalışmalarıyla daha uzun bir süre gündemde kalacağa benziyor.
Yandaki fotoğrafta rafa kaldırılan derenin maketi görünüyor.
Sit alanı engeli, kamulaştırma çalışmaları, imar planı değişiklikleri, Salı Pazarı’ndaki pazarcıların yerlerini vermek istememeleri,metrobüs duraklarının geçici de olsa taşınması gerekliliği. Müteahhit firmanın zararının da iş nedeniyle büyük olduğu belirtiliyor. Bunun yanısıra taşkınlardan zarar görenler de firmaya dava açmaya başladılar. Kurbağalıdere; pisliği, taşkınları ve ıslah çalışmalarıyla daha uzun bir süre gündemde kalacağa benziyor.
Yandaki fotoğrafta rafa kaldırılan derenin maketi görünüyor.
14 Ağustos 2014
Demokrasi “eşitlik ve özgürlüktür”!
Ülkemiz
ilk defa halkın oylarıyla cumhurbaşkanını seçti.
Tartışmalar
sürüyor.
Çatı
aday, devlet gücünü kullanan aday, adil olmayan yarışma.
Peki
tüm bunlar demokrasinin özüne uygun mu?
Demokrasiyi,
gerçek demokrasiyi içimize sindirebildik mi?
Aklıma
Prof. Sina Akşin’in bir değerlendirmesi geliyor “ Atatürk Osmanlıdan kalan en
büyük mirasın cehalet olduğunu iyi biliyordu.”
Cumhuriyet
bu cehaleti yenebildi mi?
Ne
dersiniz?
Demokrasi
ile cehalet yan yana gelebilir mi?
Yine Prof. Sina Akşin’in 2023 aylık dergisine verdiği söyleşiden alıntılarla devam edelim:
Cumhuriyete
karşı gelenlerle, cumhuriyetçilerin ayrılması konusu. Akşin, nedir bu ikiye
ayrılma sorusuna şöyle cevap veriyor:
“Biri
Atatürk devrimi dönemi, öbürü de benim kısmî karşı devrim dediğim dönem. Biz
hâlen bu kısmı karşı devrim dönemi içindeyiz.
İsmet İnönü çok partili sistemi getirmekle 1945’te şeyhlik ve ağalık düzenine yani cumhuriyetin mücadele ettiği düzene prim verdi. Osmanlı düzeni, şeyhlik ağalık düzeni idi. Osmanlı padişahı ağaların ağası durumundaydı. Halife olarak da baş şeyh durumundaydı. Tabiî saltanatın kaldırılması bunun sadece üstünü örttü. Toplum, şeyhlik ve ağalık düzeninde yaşamaya devam ediyordu. Atatürk devrimi bu düzeni değiştirmek adına yapılmıştır. Yarı yolda kesildi. Niye kesildi? Çünkü, çok partili sistem gelince oy almak için şeyhler ve ağalara muhtaç oluyorsunuz. Dolayısıyla, Türkiye’de gittikçe gücü zayıflayan dönüşen bir kesim iken birden bire kuvvet aşısı aldılar bu çok partili sistem sayesinde. Sevr’in çöp tenekesine atılma harekâtı yarıda kaldı".
İsmet İnönü çok partili sistemi getirmekle 1945’te şeyhlik ve ağalık düzenine yani cumhuriyetin mücadele ettiği düzene prim verdi. Osmanlı düzeni, şeyhlik ağalık düzeni idi. Osmanlı padişahı ağaların ağası durumundaydı. Halife olarak da baş şeyh durumundaydı. Tabiî saltanatın kaldırılması bunun sadece üstünü örttü. Toplum, şeyhlik ve ağalık düzeninde yaşamaya devam ediyordu. Atatürk devrimi bu düzeni değiştirmek adına yapılmıştır. Yarı yolda kesildi. Niye kesildi? Çünkü, çok partili sistem gelince oy almak için şeyhler ve ağalara muhtaç oluyorsunuz. Dolayısıyla, Türkiye’de gittikçe gücü zayıflayan dönüşen bir kesim iken birden bire kuvvet aşısı aldılar bu çok partili sistem sayesinde. Sevr’in çöp tenekesine atılma harekâtı yarıda kaldı".
Sina Akşin, 1945’e kadar yapılan neydi? Sorusunu da şöyle cevaplıyor:
"Atatürk devrimi bir kere bir aydınlanma devrimidir. İnsan zihninin sınırsız özgürlüğü amaçlanmıştır. Bunu dönüştürme aracı da eğitim, kültür ve bilimdir. Önce bunun kadroları oluşturuldu, kurumları oluşturuldu. Halkevleri ve Köy Enstitüleriyle bunlar bütün topluma yaygınlaştırılmaya başlandı. Karşı devrimle birlikte bu durdurulmuş oldu.
"Atatürk devrimi bir kere bir aydınlanma devrimidir. İnsan zihninin sınırsız özgürlüğü amaçlanmıştır. Bunu dönüştürme aracı da eğitim, kültür ve bilimdir. Önce bunun kadroları oluşturuldu, kurumları oluşturuldu. Halkevleri ve Köy Enstitüleriyle bunlar bütün topluma yaygınlaştırılmaya başlandı. Karşı devrimle birlikte bu durdurulmuş oldu.
İki türlü demokrasi anlayışı var. Genellikle gazete yazarları, sokaktaki
vatandaş ne anlıyor: Çok partili sistem olacak, seçimler dürüst yapılacak ve
özgür bir basın olacak. Demokrasi, bununla eşitleniyor. Halbuki, bu yanlış.
Demokrasi, çok daha karmaşık ve çok daha derin bir olaydır. Demokrasi, Fransız
İhtilâli ilkeleri ile dile getirecek olursak, “eşitlik ve özgürlük”tür. Bir
toplumda eşitliğin ne kadar olduğu ölçülebilir. Eşitlik; kadın erkek eşitliği,
insanların yasalar önünde eşitliği, siyasal hakların herkese verilip
verilmemesidir. 1923’e kadar ancak belli bir oranda vergi verenler oy
sahibiydi. Bu hak, daha sonra herkese tanındı. Sonra özgürlükler, bu konuda
yasalara bakmak lazım, uygulamalara bakmak lazım. Bence bir ülkedeki eşitlik ve
özgürlük ölçülebilir bir şeydir. Birtakım göstergelerden hareketle bu
sağlanabilir. Okula gidebilme imkanları, eğitimin, sağlığın parasız olup
olması, bunlar eşitlik ile ilgili hususlardır. Şimdi, çok partili sisteme
gelince; çok parti, dürüst seçim, özgür basın… Bu demokrasiye hizmet edebilir,
etmeye bilir de. Eğer, sandıktan demokrasiye aykırı sonuçlar çıkıyorsa, demek
ki etmiyor… Ama çıkıyorsa ne âlâ. O zaman, çok partili sistem demokrasiyi
tamamlayan bir mekanizma oluyor. Ama, bu bir mekanizmadan ibaret. İşin ruhu o
değil. İşin ruhu, toplumdaki özgürlüklerin ve eşitliğin bilançosudur. Ben bu
görüşü benimsiyorum”.
Ben
de Sina hoca gibi düşünüyorum.
31 Temmuz 2014
Kahkahaya takılmayın, gündemi kaçırmayın!
Sosyal medya yıkılıyor.
Hanımların kahkaha atmasını Başbakan
Yardımcısı eleştirdi ya,
sazan gibi atlamışlar
hemen.
Yahu! 2 yıldır bunların
taktiklerinin farkında değil misiniz?
Önemli bir gündem mi var?
Bu gündem iktidara
dokunuyor mu?
Hemen bir laf atılıyor
ortalığa.
Özellikle kadınlarımız
için.
Sonra oturup seyrediyorlar
.
Belki de kahkahalarla
gülüyorlar nasıl gündemi değiştirdik diye.
Şöyle bir filmi 12 yıl
geriye doğru sarın.
Örnekler o kadar çok ki.
Başbakandan bakanlara,
milletvekillerine kadar say say bitmez.
Yapıları belli.
Dünya görüşleri belli.
Takiyye mi?
Hazır ve nazır.
Bunun için dostlarıma
özellikle hanım dostlarımıza diyorum ki bu laflar fol yok yumurta yokken neden
birden bire ortalığa salındı?
Gündemdeki konuları
aklınıza getirin.
İktidarı yıpratan konular
mı?
Şöyle bir düşünün.
Bir daha düşünün.
Tepkinizi ondan sonra
verin.
İktidarın ekmeğine ballı
yağ sürmeyin.
30 Temmuz 2014
Kaç AKP kaç!
Bir yalan yüz doğruyu paslandırır. ( Çerkes Atasözü)
Gezi olayları sırasında Başbakanın kahraman polisleri bugün mü ihanet içinde! Bu devlet, Emniyet Teşkilatının
hepsini mi cemaate devretmiş! Bunca tutuklama, coplama, yaralama, öldürme, göz
çıkarma yaşanırken, göze çarpmadılar mı? Askerleri, gençleri Ergenekon, Balyoz,
KCK ve kendi gibi düşünmeyen hemen herkesi öteki diye ayırıp, acımasız kumpas
kurarken, onlar da mı kumpasa kurban
oldular? Bugün gene de oh olsun
diyemeyiz. Hakkı, hukuku, adaleti savunacağız. İnsan haklarının üstünlüğünü
elden bırakmayacağız. Keşke, polisin
polisle imtihanı böyle olmasa idi.
*Ahlak çöktü ama olsun o benim
polisim… Bütün İsmailler gibi… İsmail
ADİL TÜY! İsmin ilk hecesi, İsmail’in nüfus kağıdından, onu babası koymuş!.
Diğeri benim hediyem. Bana göre en uygun hareketi yaptı… Polis olarak
Adliye’den koşarak tüydü… Ne işi var bu karışık ortamda!. Ne zaman adalet dense
sonunda olmadık bir haksızlık çıkmıyor mu? Peki kaçmayıp ne yapacaktı ki.
Herkesin Hukuk deyip durduğu,
herkesin Adalet isteyip yerlere
yığıldığı, gençlerin bu yüzden coplandığı, gazlara boğulduğu, yaralanıp öldüğü
ama hiç kimsenin henüz hiç bir yerde bulamadığı adaleti o mu tek başına bulacaktı!. Hem de Adliye binası içinde!.
Bir şeyi yıllar içinde çok iyi öğrenmişti… Adaletin en çok arandığı ama nerede ise hiç bulunamadığı yer Adalet
binasıdır. Şimdilerde daha büyük mekanlara taşınmasına, Saray gibi olmasına
rağmen! Adı İsmail. Türk polisi. İşi… Adaletin peşinde… Adalet nerede? Bugün
için, yandaş Hakimlerin emrinde!.
*Ahlak çöktü! Bursa’da Ulu Cami’de kıldığı
Bayram namazı sonrası Bülent Arınç “ahlaki çöküntü”yü işaret etti ama ne 17 - 25 Aralık operasyonlarından, ne de
hırsızlığı ortaya çıkardıkları için başlarına gelmedik iş kalmayan polislerden söz etti! “Biz çok iyi bir
toplumduk. Bunlar nereden çıktı? Bu ayrık otları nasıl yetişti, nasıl bitti?”(Ne denebilir ki… Bahçıvana sormalı…
Tarlayı biz ekmedik ki! Duyan yok ama hatırlatalım. Nerede ise 13 yıldır ülkeyi
AKP yönetmiyor mu? Milli Eğitimi milsiz
hale getiren siz değil misiniz?. 4+4+4 ile neleri yerle bir ettiniz! İmam hatip olmayan okul kaldı mı?) Kadın iffetli
olacak. Erkek de olacak. Zampara olmayacak. Eşine bağlı olacak. Kadın ise o da
iffetli olacak. Mahrem- namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha
atmayacak. (AKP den ayrılıp yeni İFFET partisi mi kuruyor? Bırak
kadınları, kimde bu ülkede gülecek hal kaldı ki!. Kasdettiği ağlanacak halimize
gülmek olsa gerek! Ona da gülmeyin diyor! Keşke kadınlar birazcık gülebilse! Bu
gidişle erkek egemen bu kafa ile yüzleri nasıl gülecek!)
Ahlak çöktü!. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu iddia ediyor: “Gırtlağına kadar
yolsuzluğa batmış”, “Bağışları açıklamıyor, çünkü kara para”… Libya ’nın verdiği ödül parasını ne yaptığını
açıklamadı. Çünkü onu hiçbir hayır kurumuna vermediğini biliyoruz. Aynı şekilde
Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında bütün adaylar gelen bağış paralarını
açıkladı, bir tek Erdoğan açıklamadı. Çünkü kara para, açıklamaz…
Ahlaklı olmak bu mu? 17-25 Aralık
operasyonlarını yapan polislerin, Çağlayan Adliyesi'ndeki
gözaltı durumunda yaşananlar polisin polise (neci olurlarsa
olsunlar) yaptığı ahlakın neresinde yer alır? Başbakan tarafından dün devlet
üstün hizmet madalyası ile ödüllendirilmiş eski emniyet müdürü yeni tutuklu Yurt
Atayün süresi kalmadığı için ifadesini tamamlayamadı! Elleri ters
kelepçelendi. Atayün’ün Avukatı Ömer Turanlı. “Tuvaletlerde
maşrapaya doldurup soğuk su ile duş aldılar. Bayram namazını da öyle kıldılar.
Ben bayramlaşmak için gözaltındaki polislere şeker getirdim... Müdür emrindeki
polise “sakın şeker almayın bunlarla
bayramlaşmak bile yok” dedi… Başbakanın dediği gibi polis kinini korumuyor mu? Polisin polisle bayramlaşamadığı bir
bayram!
Adalet, intikamla yaşar mı? Aslında suçun büyüklüğü
(İN) aydınlanınca gözler önüne
serilecek… Av sürecek gibi!. Atayün “İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü'nce yapılan
bütün operasyonlar Başbakan'a arz edildi.” diyor.Yani Başbakanın hepsinden haberi vardı. Peki şimdi suçları ne? İstanbul
1. Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk edilen 49 polisten Yurt
Atayün'ün de aralarında bulunduğu 11'i tutuklandı. Devletin gizli kalması gereken bilgilerini
casusluk amacıyla temin etmek ve Resmi belgede sahtecilik suçlaması ile… Size
hiç bir şeyler hatırlatmıyor mu? Hangi polise inanacağız? Tutuklanana mı
tutuklaya mı?
Cehennemin kapısı
aralanıyor mu? AKP nin uzun vadeli
planı Şeriat devleti kurmaktır
diyenlerin IŞİD’i seyrederken bu işin
ucu Türkiye’ye değecek endişesi büyüyor. AKP yi dinliyoruz… Nerede ise 13
yıldır… Kurutulmadık gölet, kesilmedik ağaç, betonlanmadık yeşil kalmadı…
Etraf, feryat figan!… Ama bizim gözlerimiz kapalı… Polisler de polis düşmanı olmuş!. Adalet saraylarında
bir telaş…Biri mi bağırıyor dersiniz (Kaç
İsmail kaç..) Bir yalan yüz doğruyu paslandırıyor! Biri sana doğru mu geliyor! Kaç AKP kaç…
23 Temmuz 2014
Cehennem’in kapısında!
“ Adamlar
çalmış ama hizmet ve medeniyet getirmişler! Zaten biz de 2002 yılında götümüzde
yaprak, elimizde mızrak ormanda av yaparak yaşıyorduk... (Çarşı) Sosyal Medyadan...
Normal Medya’da, normalde olması gereken hemen hemen hiç
bir şey kalmadı… Sosyal Medya dolup taşıyor! Çoğu zaman da çoşuyor… Karşı olanların nefes aldığı, nefes
aldırdığı yer oldu! Hal böyle olunca biz de aldık duvarı önümüze, duyar inşallah
deyip gerçeği bağırıyoruz... Duyması gereken hemen her yer aslında DUVAR! Yalan Krallığında sanırsınız ki herşey AKP ile başladı… AKP
ile bugüne geldi… Ülkenin ormanları katledilmedi… HES lere YESS dendikçe
ihaleler katliama dönmedi! Sanki iki yüzlülük meziyet sayılmadı!. Halk
fakirleşmedi! Ordu zayıflatılmadı!. Yargı ele geçirilmedi! Adalet mülkün temeli
değil, iktidarın emeli olmadı!
Kimlik kavgası yaratılmadı! Ülkeyi yöneten nefretine
sahip çık nutku atmadı! Bölmedi…
Parçalamadı… PKK ile gizli pazarlığa kalkmadı!.Ne yaptığını kimse bilmedi!.
Oysa havuz beslemesi Fırıldak
Medya oralı değil! Hangi gerçekleri hasır altı etti! Cepleri büyürken
itibarları sıfırlanmadı mı? Ergenekon-Balyoz- Casusluk gibi, katagullisi bol,
sahte delilleri etrafa saçılan hormonlu davalarla insanların umutlarının
zindana yatırılması ne içindi? Henüz yasaklanmamış bir kaç şeyi torba (Zorba)
yasa tekniği ile bir hamlede aktarmalıyım! Yarın AKP ile gelen ve sorgulanmayan
susma özgürlüğü, ifade edememe özgürlüğü yaygınlaşabilir!.
Filistine yapılan baskıyı, zülmü, kadınların, çocukların ölümüne yol açan
İsrail saldırısını lanetlemeyen kaldı mı?Başbakan en yüksek perdeden haykırmadı
mı? Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken içte prim yapar! Nelerden bahsetmedi
dersiniz! Türkmenlere yapılan katliamı, İşid’in müslümanlara yaptığını,
cinayetleri, adam alıkoymayı, camii ve türbe bombalamasını! Dile getirmedi…
İsrail bu zülmü hep yapıyor… Gaddarca… Haince… Başbakan IŞID
için terör örgütü lafını ağzına almasa da müslüman halkın ölümü sadece
İsrail’le sınırlı değil ki!. Başbakanın bugün ki öfkesine ve “one minute” çıkışına bakıp
inanamayız!. AKP döneminde düşmanlığımız değil iş birliğimiz tam 4 kat arttı. Allahtan Diyanet İşleri Başkanı
Mehmet Görmez, bir gerçeği görmezden
gelmedi. Açıkladı: “Yapılan bazı araştırmalara
göre son yıllarda günde ortalama bin
Müslüman katlediliyor. Bunun yüzde 90'nı
Müslüman tarafından, kardeşi tarafından katlediliyor. Sadece Suriye'de,
Irak'ta değil. Libya'da, Pakistan'da, Afrika'da, Myanmar'da... Buralarda ortaya
çıkan hareketler var. Şebaplar, İŞİD'ler, Boko Haram'lar var. Bütün bunlar nasıl
türedi?. Müslüman kamuoyunda nasıl ortaya çıktı?. Üzerinde durmamız gereken en
önemli husus bütün bu yapılar nasıl ortaya çıktı. Yanlış yapılar nasıl oluştu?.
Asıl gaye ise temelinde mezhepçilik ya da fitne ateşini nasıl söndürebiliriz”
dedi…
CHP Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker, batan dış
politikadan artan malları işaret ediyor. Hesapsız ve plansız açılan hudut
kapılarından ülkemize gelenler bugün sorun yaratıyor. Suriyeliler ile büyük bir
gerginlik var. Çevre illerde ve Gaziantep'te yaşayan Suriyeliler rahat
işyerleri açıyor ve denetlenmiyor. Bizim esnafımız ise işyeri açtığında SGK ve
vergiler ödüyoruz, zabıta, polis bizi denetliyor. Suriyeliler de, çok rahat
işyeri açıyor ve vergi, SGK gibi maliyetleri de yok!”. Zülme maruz kalanları
tabii ki sokağa terkedemeyiz!. Ama ayağımızı yorgana göre uzatmak, öncelikle
kendi ulusumuzun çıkarını düşenmek şart değil mi?
CHP’li Umut Oran, “Vekil olarak hükümet üyelerinin karıştığı yolsuzluk
olayları konusunda parlamentoda yasama ve denetim görevlerim yaptırılmıyor”
gerekçesiyle Avrupa Konseyi’ne Türkiye’yi şikâyet etti... Oran dilekçesinde Başbakanın
polis ve yargı mensuplarını “çete, örgüt, paralel yapı” diye nitelendirdiğini,
operasyonu gerçekleştirenlerin görevden alındığını, çıkarılan yeni yasalarla
yürütmenin, yasama ve yargıya müdahalesinin önünün açıldığını ileri sürdü...
*İmam Hatip Liselerinin artması için yapay baskılar var... Milli Eğitim
Bakanlığı özel öğretim kurumlarına yeni standartlar getirdi ve ibadethane zorunluluğu koydu. Bundan sonra yapılan
tüm okulların ibadethanesi olacak! Dönüşümün hangi noktasına kadar geldik
dersiniz?
*4+4+4 sisteminin çöktü AKP nin pek çok projesi
gibi... Eğitim Sen raporu başka rakamları da ortaya koydu... Ülkede ortaöğretim
öğrencileri 9 veya 10 sınıfta okulu terkleri arttı. Bu terklerle birlikte çocuk
gelin sayısı da arttı... Çağdaş ülkeler seviyesine mi? Arap ülkeleri hizasına
mı?
Meclis’te Muharrem İnce
soruları ve cevapları sıraladıktan sonra şunu ekledi: “Türkiye Cumhuriyeti’nin 1948′den beri bir Filistin politikası vardı.
ANAP’ın olması, Doğru Yolun olması, CHP’nin olması, MHP’nin olması, Adalet
Partisinin olması, başka partilerin olması Türkiye’nin Filistin politikasını
değiştirmiyordu. Ne yazık ki Türkiye’nin bu Filistin politikasını yerle bir
ettiniz.”
12 Temmuz 2014
Haksızlık HAK’tır!
Atın başı geçtikten sonra kuyruğundan yakalamağa kalkma ( Çerkes
Atasözü)
Adalet ve Kalkınma
Partisi (AKP) büyük bir kampanya içinde… Devlet imkanlarının tümü ile
hazırlanıyor… Genel Seçim havası yaygın… Oysa sadece Cumhurbaşkanı seçilecek!
AKP bu yarışta kuralsızlıklarını saklama ihtiyacı da görmüyor… Bir garip telaş
var! Ve bu ortamda Adaletin A sı yok ama AKP tüm kadrosu devletin tüm
imkanı ile ve 12 yıldır alıştığımız yaptım oldu fırtınasını estiriyor!
Adalet Patisinden adaletsizlik yayılmıyor mu? CHP milletvekili Mahmut Tanal
haktan hukuktan bahsedecek oluyor... “Anayasanın 76. maddesi ve YSK'nin 2923 sayılı
genelgesine göre, “hizmette bulunan,
işçi niteliği taşımayan
kamu görevlilerinin seçime katılabilmesi için istifa etmesi” gerekir.
Dinleyen çıkmıyor... 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarındaki hırsızlık,
yolsuzluk iddiaları sanki partinin AK
hecesi ile aklanı vermiş gibi. Oraya bakmıyorlar bile! Ne lüzum var savcıya! Ne
gerek var yargıya! Ne alakamız var paralelle. O yaptı. Onun inine gireceğiz...
Kavga havası ve suçlamalar dinmiyor!. AKP hala AK mı?
Kampanyada
şarkılar da tamam... Bir de pastanın üzerine çilek misali ünlüler
yapıştırılıyor... Kimi tanıtıyorsunuz ki! Özgürlük diye diye her umudu ters
köşelere yatıran birini değil mi? Alışkanlıklar 12 yıldır sürüyor... Menfaat
dünyası. Onun havuzlarında serinlemiyor mu? Benim Başbakanım! Benim polisim.
Benim genel müdürüm, benim gazetecim, benim, benim, benim... Kısaca artık sadece ONUNKİLER var... Yepyeni
bir Cumhuriyet kuruyorlar! Var olanı
kevgire çevirmişler, bütün birleştirici değerleri yıkıcılarla değiştirmişler,
alt üst etmişler ya… Cumhuriyetin son
kullanım tarihi dolmuş gibi
davranıyorlar!. Menzile doğru… O da Samsun’a ayak basmış… Benim Samsun’um dedi
mi, bilmiyorum. Bu gayret, bu telaş için bilgi verdi… Olay ne imiş? Recep Tayyip Erdoğan açıklıyor “Ben aranızdan
ayrılmıyorum. Hizmetlerimize ara vermiyorum, dinlenmeye çekilmiyorum. Tam
tersine sizlere, aziz milletime daha iyi hizmet edebilmek için bir üst makama
aday gösteriliyorum. Olay budur”
Başbakanın
Cumhurbaşkanı olunca daha çok iş yapacağı, her işe karışacağı beklentisi yok
muydu!. Bir gün Cumhurbaşkanı olursam Anayasayı bu kez çiğnemem, mahkeme
kararlarını dinlerim, istediğim yerlere villa yaptırmam dese “ ters köşe olurdum”... Demedi!. Genç
bir sporcuya BU DÖVMELER ne?”
dediğinde çok sevinmiştim. O sıra Taksim de bir gazeteci komaya sokuluncaya
kadar polisten dayak yemişti. Onu soruyor zannettim. Usta siyasetçi ufukta yeni
bir seçim görününce vites değiştirdi veya gerçekten adalete ulaştı ve
ustalaştı! Geç oldu ama güç olmadı. Ramazanın da payı olabilir! İfade özgürlüğünün
DÖVME ile sağlanamayacağını hele hele polisin kahraman olsa da, olmasa da
halkı, gösteri hakkını kullanan binlerce genci dövmesi ile, hiç mi hiç özgürlükler yolunda ilerlenemeyeceğini
gördü!. Birlikte yaşama, farklı fikirleri tartışma, düşünceleri dinleme
becerisi gösterme de önemli bir ilerleme sağladı.. Öyle ya.. Olur olmaz dövme sahneleri artık bıktırmadı mı!.
Olmayacak ölümler!. Oysa yanılmışım. Ters köşe olmuşum! Paralel’in AKP yi, pardon, Başbakanı aldattığı gibi bir duyguya
kapıldım... Ne safmışım dedim. Gerçi dövme
de deriye zarar veriyordu ama dayaktan sopadan falakadan bahsediyor ve olmaz anlamına nedir bunlar diye soruyor zannetmiştim. Oysa Başbakan
Cumhurbaşkanlığı seçimine çeyrek kala 18 yaşındaki
Galatasaraylı genç futbolcu Berk Yıldız'ın kolunu görünce onun tercihine
karışıyor, terbiye ediyordu! Silin bunu
diyordu. Bir kaç yerde Berk dövmeyi silmem demiş diye okudum... Cesur bir genç
daha mı kazandık! Kısacası ortam dengesiz... Cumhurbaşkanlığı seçime giderken
şartlar eşit değil! Yani Haksızlık var!
Başbakan da şikâyetçi. Hayret ama o da eşit şartlarda yarışılmadığından
yakınıyor. “Şu
anda siz 5-6 parti toplandınız, tüm teşkilatlarınız
bir olmuş durumda. Sizi destekleyen medya da bir oldu. Karşılarında
da şu anda sadece AKP’nin koyduğu aday
var. Tek avantajı Başbakanlık,
o da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı”
Siz 5-6 parti, ben tekim diyor… Haksızlık değil mi! Başbakan hem kanuna aykırı bir şekilde
Başbakanlıktan istifa etmeden aday oluyor, hem de seçilirsem tarafsız olacağım diyebiliyor… Sadece
AKPlilerin değil 77 milyonun cumhurbaşkanı olacak! Ben bu cümleden tarafsızlık manası çıkaramıyorum. Bana
göre bu cümlenin manası şu:77 milyon AKP’li daha yaratacağım. Ve hepsinin
Cunhurbaşkanı olacağım. Böylece 77 milyonu tamamlamış olacağım. Başka nasıl 77
Milyonu kucaklayacak? Herkese eşit uzaklıkta nasıl kalacak?
Rakamlar da var.
Var olmasına da gören gösteren var mı? Yazılanlara göre Devlet Televizyonu yani
tüm yurttaşların (sadece AKP lilerin değil, öteki haline getirilmişlerin de)
vergileri ile yayın yapan TRT, adaylara ne kadar zaman ayırmış bugüne kadar.
Hesaplamışlar. Orantı göze batıyor. Başbakan: 51 195 dakika, Ekmelettin İhsanoğlu 4 389, Selahattin Demirtaş 476
dakika. Adaletsizliği anlatan olaylar
da var! Şimdiden bir sürü! Kısa bir örnek: Erdoğan’ın Denizli mitinginde kentteki reklam
bilboardlarının büyük bölümü kiralandı. Mitingin ardından Erdoğan’ın
katılımıyla 15 bin kişilik iftar yemeği düzenlendi. Binlerce TL’lik her iki
organizasyonun bütçesinin nasıl karşılandığı konusunda hiçbir açıklama
yapılmadı. Cumhurbaşkanlığı seçim
süreci anormal sıkıştırıldı! Normalde 2 yıl bir hazırlık yapılıyor...
Hayatımızdaki
zorluklar bizler haberdar olmadan torba
torba çoğalıyor? Sıkıntı artıyor. Meclis'teki torba (Zorba)
yasaya eklenen bir madde ile vatandaşlara ait mülklere, kamu yararı kapsamında
köprü, otoyol ve benzeri yapılar yapılması halinde kamulaştırılmış sayılacak.
Yani vatandaş önerilen fiyatı kabul etmek zorunda kalacak, dava açamayacak.
İleri demokrasinin en ileri ucu... Adalet hangi mülkün temeli? Kaliteli bir Medya var ya. Tüm köşelere adam
oturtulmuş. AKP hayranı kahraman gazeteciler, yıllarını bu meslekte
tüketmişlerin tanımadığı usta gazeteciler! Artık etraf her kalabalığa, sorgusuz
sualsiz dalan kahraman polislerle dolu!. Medya’nın tamamı Alo Fatih’ten
oluşmuyor. Alo.. kimler var kimler!. Demokrasilerde, sandık ve kazanma için her
yol mubahtır prensibi acı sonlar hazırlar. Hiç bir siyasetçi aslında
siyaset yaparken bunu görmeye hazır değildir. Bilse de çok kere gerçeği
görmezden gelir! Adaleti ve özgürlüğü yürekliliğine sığdıranlar için seçilememe,
görev yapamama bir nöbet değişimidir. Umudu bir daha ki seçime kalır…
Demokrasiyi araç olarak kullananlar bir kere kaybederler. Bir daha gelemezler!
Geri dönüşü yoktur. Kaybolmuştur… Mantık, hoşgörü, insaf çizgisi pek çok şey
kaybolmuştur…
Yalanın, hırsın başkumandan olduğu bu meydanlarda
HAKSIZLIK HAK olmuştur!.
3 Temmuz 2014
Menzil “İSLAM” devleti mi?
Yurdun güçlüyse cesursun. (Çerkes Atasözü)
Uzun ince bir yol… Menzile
ulaşmak için çekilen çile!… Uğranılan mağduriyet!… O başörtülü bacıların
Kabataş’ta vapura binerken başına gelenler! Çektikleri.. Ya da
çektirdikleri! Tam 12 yıldır Kurgular, Katagulli’ler ,Sahte CDler.,
Mağdurlar ,Ergenekonlar Balyozlar ve Casusluk, KCK davaları… Günahsızların
hapislerde çektiği acılar… Eski haline dönemeyecek aile yıkımları! Ülke çöle
döndü, dönecek ama AKP de yalan kuyusunun
suyu tükenmiyor!. Her olayda kapanmak, kapatmak, bir suçlu bulmakta
becerikli. Hemen hemen her dinde 3 önemli emir yok mu? Kesin yasaklanan bu
3 emir. Öldürme-Çalma-Yalan söyleme değil mi? Başbakan şikayete gelen ve
anamız ağlıyor diyen çiftçiye “Al
ananı da git” demedi mi? Bugüne bakarsak haşaaa… Demek ki dememiş! Yurtta
sulh cihanda sulh ata sözümüz vardı… Hatırlayamadık! Hem yurtta hem de cihanda ONLAR
düşman olarak kaldılar! Biz ve Onlar Mezhep kavgasına indirgenen din
üzerinden siyaseti çatışma ayarına getirdik! TIR lar dolusu silah, cephane
,Irak, Suriye , topraklarına gitmedi mi? Silah yetmedi, Kin’i ortak ettik…
Erdoğan gençlere hitap ederken ne öğütledi… Kininizi unutmayın! Çok
kucaklayıcı bir nasihat değil miydi? Kadın erkek eşitliğine inanmadığını
bilmiyor muyuz? Başbakan “ben Cumhurbaşkanı olmak istiyorum” derken,
dakikalarca bir logonun önünde konuştu! Logo çalıntı bir logo idi… Obama’nın
logosunu taklit etmişlerdi. Onu da mı çaldınız diyemedik! Her şeyi
kucaklarken muhalif basın kucağa
gelmedi! Sığmadı, dışarda kaldı! Ramazan sofrasını süsler gibi
konuşmasını, dini temalarla doldurdu! “Zaferin sahibi sadece
Allah’tır”, “Bu millete zaferi müjdele ya Rab” derken korkuya kapıldım… Savaştayız
da bizim mi haberimiz yok! ZORBA
(pardon)TORBA yasalarla savaş ilan edilse haberimiz de olmaz ki!
Ülkemde her şey açık ya!
Başbakan onu da açık açık açıklıyor! Neden siyaset yapıyor dersiniz? “Dicle’nin
kenarında
kaybolan koyunların hesabını sormak için siyaset yaptık”, “Yoksul
olduğu için kapının önüne konanlar için siyaset yaptık”
“Ayrımcılık yapmadık”, Sadece
Dicle kenarındaki koyunlar mı? “Cumhurbaşkanı
olacağım” demek için, görkemli bir salonu doldurup, dini içeriği bol
cümleler pompalamak, ülkedeki çöküşü, geriye gidişi, gerçeği göremeyenleri bir
kere daha yalana boğmak, onları
koyun yerine koymak değil mi? Yoksul oldukları için AKP nin 4 bakanını ayakkabı
kutularını dolduracakları bir yere mi koydunuz? Yoksa Soma da yolsulluğu
anlatmaya kalkan kuyudan kurtulan bir gençi yoksulluğunu gidermek için mi
tokatladınız, İsrail dölü saydınız? Önce askeri vesayeti yıkacağım
dediniz. Askeri körelttiniz… Sonra, Yargı vesayetini hedeflediniz… Yargıyı
yeniden kurguladınız. Şimdilerde eski ortak yeni düşman, paralel vesayeti yok
etmek görev haline geldi! Cumhurbaşkanı seçilirsem güçlü bir Cumhurbaşkanı
nasıl olurmuş göstereceğim diyorsunuz. 12 yıldır görmek isteyenler sizi görmedi
mi? Hak hukuk terazisinin diğer
kefesinde kim kaldı? Denge ve fren sistemi yok olmadı mı? Asker-yargı-medya
vesayetiniz altına girmedi mi? Asıl melese şu: Demokrasiyi sizin vesayetinizden kim kurtaracak? İktidarınızda,
aşırı dindarlık, gericilik öyle bir kök salmış ki kafa keserken, palayı
sallarken Allahu ekber demek
unutulmuyor! Bana anlatılan, benim dinim
bu mu? DİNİMİ ELİMDEM ALDINIZ. Bu benim dinim diyemiyorum! Allahın verdiği aklı, mantığı neden kullanamıyoruz?
Üzeriden 21 yıl geçti ama yobazlık tehdidi kalktı mı? Yoksa sinsice büyüyor
mu?. Madımak nasıl kapkara bir lekedir?
Ama gerçektir. Musul Konsolosluğu olayını da yazmak bugün yasaktır… Medya
mefta olduğu için üstü örtülen hırsızlığı, yolsuzluğu , arsızlığı AKP nin giydirme, örtme, örtünme merakına
bağlamak gerekmez mi? Musul konsolosluğu olayı hangi noktada? Kaçırılan... Türkler nerede? Medya’dan
sildik!Nüfusumuzdan da mı sildik? Mırıltılar artıyor! Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlanana kadar bir yerde yiyip içip tatil mi
yapıyorlar? İşkence mi çekiyorlar? Bir bilen vardır… Biri Başbakana sorsa…
Ne iyi olurdu. Sora bilir mi? Bugün
sokaklarımızda hangi tehlikeyi büyütüyoruz? Canlı bombalar yok mu? Bu ülkede,
insanlar cayır cayır yanmadı mı? Yanık kokusu hafızamıza kazanmış, nasıl
unutulur?
Sivas’ta,
2 Temmuz 1993’te, 4. Pir Sultan Abdal Şenlikleri’nin hazırlıkları sırasında gerici odaklar çevre illerden otobüslerle
Sivas’a geldiler. Camilerde toplantılar yapıp, bildiriler dağıttılar. Cuma
namazından çıkan bir grup, “Sivas laiklere mezar olacak”, “Cumhuriyet Sivas’ta
kuruldu, Sivas’ta yıkılacak”, “Şeriat gelecek, batıl zail olacak” sloganları
atarak etkinliklerin yapıldığı kültür merkezine ardından valiliğe saldırdı.
Atatürk ve Pir Sultan Abdal heykelleri yıkılarak yerlerde sürüklendi.
Kalabalık, tekbir getirererek ellerindeki benzin bidonlarıyla aydın ve
sanatçıların sığındığı Madımak Oteli’ne yürüdü. RP’li Sivas Belediye Başkanı
Temel Karamollaoğlu, otelin önünde kışkırtıcı bir konuşma yaptı. Madımak
Oteli’ne sığınmış aydınlar, sanatçılar ve gençler korku içinde beklerken.
Elektriklerin 7.5 saat kesildi. Kalabalıktan birkaç kişi otele girdi ve
ellerindeki benzini dökerek perdeleri ateşe verdi... Katliamda 33 aydın ve
sanatçı , 2 otel görevlisi can verdi. 51 kişi ağır yaralandı.
Işid bizim için nedir? Terör
örgütü demeyen bir Başbakanımız var. Kalkar şimdi biz terör örgütü dersek Başbakana inanmamış mı oluruz! Nereden
geldilerse, hangi sınır kapımızı kollarını sallayarak geçtilerse! Onun bilgisi içinde değil midir?.. Henüz
hatırlamamız yasak değil!.. Niğde
civarlarında çatışmaya girip askerlerimizi öldürdüler… Haber sürdü mü? Hemen
üstü örtüldü! Tehlikeyi farkına bile varamadık! Olaylar dikkatten kaçtı! İstanbul’dan
Şanlıurfa’ya giden otobüsün yolcularından A.K., sabaha karşı herkesin uyuduğu
sırada eline aldığı bıçakla “Allahuekber”
diyerek 3 kişinin boynunu kesti!.. Yolcular ağır yaralandı. Allahtan saldırgan pala bulamamıştı! Üç kafa daha
kesebilirdi! AKP iktidarında uzun ince bir yoldayız. Nereye kadar geldik bilen
var mı? Uzun ince ve karanlık bir yol!.
Başbakanın duası şöyle“Bu millete zaferi müjdele ya Rab” Neyin zaferi bu? Menzil’e,
yani islam devletine ulaşma zaferi
mi?
2 Temmuz 2014
Selin torunum pür dikkat MANTI açıyor!
Selin. Üç erkek torundan sonra gelen kız torunum.
Mutfaktan çıkmıyor. Görünüşü göre detaycı.
En ince ayrıntıyı hesaplıyor.
Erkek torunlarda görmediğimiz özellikleri var.
Kız olduğu için mi?
Yoksa özellikleri özel mi?
Büyüdüğünü görebilirsek, ömrümüz yeterse anlayacağız.
Mutfaktan çıkmıyor. Görünüşü göre detaycı.
En ince ayrıntıyı hesaplıyor.
Erkek torunlarda görmediğimiz özellikleri var.
Kız olduğu için mi?
Yoksa özellikleri özel mi?
Büyüdüğünü görebilirsek, ömrümüz yeterse anlayacağız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)