Yazın ortası gelmiş. Hava sıcaklığı tavana vurmuş. Sular gürül gürül akıyor. Biliyoruz bir kaç gün sonra suların kesileceğini. Bir faaliyet, bir faaliyet. Asfalt çalışması son hızla devam ediyor. Hemen bitmeli bu iş. Şunun şurasında seçime ne kadar zaman kaldı ki.
Yazlıklar genelde sakin yerlerdir. Çocukların tatil sevincinden doğan aşırı çığlıklarından başka fazla gürültü duymazsınız.
Silivri’de bir sabah büyük bir çalışmanın gürültüsüyle şaşırdık. Bizim oturduğumuz yerde sokaklar denize doğru iniyor ve evler iki yana sıralanmış. Bu sokakları kesen geniş bir yol var. Eğri büğrü. Asfaltı dökülmüş, yer yer toprak çıkmış ortaya. Yollar da aynı. Kazan kazmış, öyle bırakmış. Toz toprak içinde...
Biliyorsunuz, belediyeler yazlıkçılara pek hizmet vermek istemezler. Zira yazlıkçılar devamlı oturdukları evin bulunduğu semtte oy kullandıkları için yazlıklarda oy vermezler. Belediyeler de esnaf da onlara sadece yolunacak kaz olarak bakar.
Bir komşumuza Silivri’deki bir eczanede söylenen şu söz manidardır; “Leylekler geldi”.
30 sene boyunca kimi leylek, kimi kaz olduk bu sahillerde.
Bir anımı paylaşayım, sonra bu gürültünün sebebini anlatırım;
Dedim ya 25 yıl Kumburgaz’a gidip geldik. İlk yıllar köydü Kumburgaz. Muhtarın ne gücü olacak? Herkes kendi yağıyla kavruluyordu. Sonra belediye oldu. Belde belediyesi. Sevinmiştik. Belki hizmet alabilirdik. Ne gezer?
İsmi önemli değil bir belediye başkanı bizi tam olarak kaz yerine koymuştu. Anlatacağım nasıl kaz olduğumuzu.
Kumburgaz’daki yazlıklar, biliyorsunuz E-5 yolu ile sahilin arasına sıkışmış durumdadır. E-5 ile yan yol yani servis yolu arasında bir boşluk vardır. Genelde yazlıkçılar, o arayı otopark olarak kullanırlar.
Bir yaz başı Kumburgaz’daki yazlığın - yazlık dediğime bakmayın. 100 daireli bir site- önüne geldik. Eşyaları boşalttık, aracı o araya çektim. Başıma biri dikildi, "buraları ücretli artık" dedi. Şaşırmıştım. Gazetecilik var ya. "Kim kiraladı buraları size" diye sordum. "Belediye" dedi. Aylık belli bir para verirsem bana yaz boyunca otopark yeri ayırabileceklerini, söyledi. Uzatmadım, aracı site tarafındaki yolun kenarına bıraktım.
Siteye girdim, arkadaşlara sordum. Belediye tüm iki yol arasını düzeltmiş ve ücretli otopark olarak kullanıma açmış.
O yıllar Milliyet’in yazı işlerinde çalışıyorum. Ertesi gün telefonla Karayolları’nı aradım. Durumu anlattım, belediyenin park yasağı tabelalarının fotoğrafını faksla geçtim. Yetkili müdür: "Nasıl olur böyle bir şey, o şerit bizim malımız. Biz onlara sadece düzetme yetkisi verdik" dedi. Ben de "bana o bölgenin Karayolları’na ait olduğuna dair bir yazı geçip geçemeyeceklerini" sordum. "Geçeriz" dediler. Geçtiler de. Tapu gibi elimde bir yazı olmuştu.
O akşam yine damladı otoparkçılar. Yazıyı gösterdim. "Peki" dediler ama uygulama devam ediyordu.
Karadenizli bir ağabeyimiz de aracını bırakmış ve para vermemiş o gece. Ertesi günü aracını çekmişlerdi. Üşenmedik, Kumburgaz karakoluna aracın çalındığı ihbarını yaptık. Karakol amiri bizi güzel karşıladı, ifadeleri aldı ve evrakları savcılığa sevk edeceğini söyledi. Bu arada aracı çekenleri de buldurdu. O zaman anladık ki belediye otopark işini birilerine ihale etmiş, kendi aradan sıyrılmış.
Neyse. Evraklar savcılığa gitti. Biz de peşinden. Karadenizli arkadaşın tesadüf sınıf arkadaşı o bölgede savcılık yapıyordu. Ona gittik, çayını içtik.
Durumu anlattım, Karayolları’nın yazısını gösterdim. Uygulamanın yasal olmadığını söyledim. Savcı bey beni dinledi, kafasını salladı ve sonunda konuştu; "Yahu neden bu kadar israr ediyorsunuz. Başkanı tanırım. Söylerim. Size ücretsiz iki otopark yeri ayarlar".
Kafamdan kaynar sular döküldü bir an. Hemen toparlandım, “bize müsaade Savcı Bey” dedim.
Ve ayrıldık oradan. Evraklar öyle kaldı masada.
Merak ediyorsunuz değil mi? “O” uygulama belediye başkanının değişmesine kadar devam etti. Kimse sesini çıkaramamıştı, zira ipten kazıktan kurtulmuş tipler itiraz edince aracınızı çiziyor, ya da lastikleri yarıyorlardı.
Devlet otoritesi mafyaya yenilmişti o yıllarda.
Gelelim bizim gürültülü çalışmaya. Yıllardır yazlıkçıları unutan belediye, seçime bir hafta kala bizim buraları asfaltlıyor.
Güler misin ağlar mısın? Tabii gülmüyoruz ve "keşke her yıl seçim olsa da asli görevi hizmet olan belediyeleri buralarda görsek" diyoruz.
... Ve kaz olmaktan kurtulsak.
2 yorum:
Yazıyı okurken kafamda yorumu hazırlamıştım ki !..
Bir de ne göreyim benim yorum yazının sonunda.
Teşekkürler Sn.Punto yorumumu üstlendiğiniz için.
Deveye sormuşlar neren eğri diye oda cevap vermiş benim her tarafım doğru diye.
Nasıl olur demişler?
Siz söyleye söyleye ben doğruldum da ...
Torunlarımız şanslı doğrusu onlar hiç zahmet edip yazmıyacaklar; arşivlerden aynı yazıları kopyalayıp yayınlıyacaklar.
Sevgili Erdil; yıllarca bu seçim yatırımlarını hep gördük. Bir keresinde Beşiktaş'ta yağmur altında asfalt yapılıyordu. Tabii bir ay sonra asfalt kabarmıştı. Hiç değilse bizim buralarda yapılan asfalt, bu sıcakta yapıldığı için kalıcı olacak. Alan razı, veren razı ama oylar gelir mi onu bilemem.
Yorum Gönder