Adettendir yeni yılı kutlamak; ümitle yaşamak.Giden yıla bakmaz kimse, ders çıkarmak için.
Ümitler yeni yıldadır.
Ne diyelim,
"her yıl" olduğu gibi olmaz, yeni yıl giden yılı aratmaz.
Aval aval dinlemek hiç hoşuma gitmiyor… Ama dinlemek zorunda kalıyorum… Anlayarak da değil... Aval aval….Yüreğimdeki karaltı hüzün sınırlarını aşıyor….YAS oluyor…vah vah diye diye anamın öldüğü gün gibi dünyanın başıma yıkıldığını hissediyorum…
ü de göremiyoruz artık!
iti en yeni torbayı aradı... Sonra şeytan zihnine olmayacak bir soru soktu... Yahu bu IMF’e gidiyor... Cebinde nakit var mı?. 4 adetini 1 ytl’den verdiği simitlerden 10 tanesini paket yaptı.. Ve ekledi.. Dayı...! Borcun 2 ytl..İkisi de benden. Bu kadar borç ne ki! Başbakan olur dedi... Ama parayı hemen çıkaramadı... Zorlayarak cebine sıkışmış 2 ytl yi bulup uzattı.. Ayrıca 100 ytl daha verdi... Simitçi Özer’in psikolojisi düzeldi... “Bu 100 ytl geri ödemesiz kredi oldu”derken yeniden yapılanmayı başlattı.. Bu büfeden Başbakan simit alıyor yazısı ile reklama geçti... Ve böylece krizi fırsata çeviren ilk işletmemiz doğmuş oldu...
SESSİZLİĞİ BOZAN MOTORLU TESTERE: Yağmurlu bir havada her yer gibi Değirmendere sahili de boş ve kasvetli bir görüntü içindeydi. Sakin ve sessiz ortamı bozan ise yaşlı bir incir ağacını kesip dallarını doğrayan belediye işçilerinin motorlu testeresinin sesiydi.
BOŞ ARSADA DEPREMİN İZLERİ: Yer yer bazı bitişik evlerin araları boş. Bu boşluklar insana hüzün ve acı veriyor. Ehliyetsiz kimselerin yaptığı birçok bina yerle bir olmuş. Çoğu insan bu yıkıntıların altında kalmış. Depremden değil tabii, kul hatasından, kontrolsüzlükten, kadercilikten…
YÜRÜYÜŞ YOLU VE MARTILAR: Değirmendere sahil yolu yürüyüş için biçilmiş kaftan. Sabahları özellikle subay emeklilerini uygun adım yürürken görmek mümkünmüş. (Üstte fotoğraf). Sakin sakin pinekleyen martılar başka bir güzellik katıyor sahil yoluna(alttaki fotoğraf).

Yerel seçimler öncesinde seçmen sayısı açıklandı ama açıklık kazanmadı! Hayretler aynı..
Avustralya’da kadın çok kötü araba kullanır.. Ya bizde?
GÜVERCİNLER: Floransa mozaiği. Güvercinler. Duvar Panosu. 19. yüzyılda yapılmış. Dolmabahçe Sarayı’nın Mabeyn-i Hümayûn kısmında bulunuyor.
PAPAĞAN VE KERTENKELE: Floransa mozaiği. Masa tablası: 19. yüzyıl yapımı. Yıldız Sarayı Şale Köşkü. Sedefli salonda bulunuyor.
MAVİ KUYRUK KUŞLARI: 19. yüzyılda yapılmış masa tablası. Floransa mozayiği. Bulunduğu yer Dolmabahçe Sarayı Süfera Salonu.
GÜVERCİNLER VE GÜLLER: Dolmabahçe Sarayı Cariyeler Dairesi’nde bulunan ve 19.yüzyılda yapılmış bir masa tablası. Floransa mozaiği.
SAKA KUŞLARI: Floransa mozaiği. Dolmabahçe Sarayı Süfera Salonu’nda bulunuyor. Masa tablası. 19.yüzyıl yapımı.
SERCELER: Dolmabahçe Sarayı’nın Mabeyn-i Hümayûn kısmında bulunan masa tablası da 19.yüzyıl yapımı. Floransa mozaiği.
Hızla sola eğildi ve pabuç sol yanak hizasından teğet geçti! ABD’nin günleri sayılı Başkanı Bush'un Irak'a veda ziyaretinde nezaketten ırak bir tablo sergilendi…Protestocu
gazeteci ABD ordusu Saddam'ı kovmak için “ben geldim” dediği günlerde çiçek atmıştı. Şimdilerde pişmandı, sol pabuçla isabet kaydedemedi…Ne varsa sağda var deyip ikinci hamleyi de yaptı..Sağ pabucu da salladı…İşler sallama olmuyordu…Bush yılların alışkanlığı ile aniden yana çekildi. Bunu iyi yapardı! Gider ayak pabuç saldırısına pabuç bırakmadı. Kadere bak!..Ağır bir krizin ortasında hızlı bir değişimin başında başına pabuç atılıyordu. Hayıflandı..Savaşta harcadığını alamamıştı.
TARİHLER MUHTELİF PABUÇLAR AYNI: 2003 SADDAM’A(üstte) 2008 BUSH’A (altta).
En kolayı pabuç bırakmak!
EN PRATİK ÇÖZÜM: Bir öğretmen evi asansörü. Asansörü kullananların çoğu eğitimci. Ama öğretmen evi yöneticileri böyle bir uyarı da bulunmayı uygun bulmuşlar. İnsanın aklına hemen neden acaba? sorusu geliyor. Bilemediniz tabii. Çok güzel bir yerde yapılmış öğretmen evinin otoparkı toprak. Öyle bildiğiniz topraklardan değil. Bastınız mı ayakkabınız toz içinde kalıyor. Bir nevi tozlu toprak. Sanırım ödenek bulunamamış, otoparka bırakın betonu asfaltı, mıcır bile dökülememiş. Yöneticiler çareyi tozlu ayakkabıların asansör paspasına silinmesinde bulmuşlar. Uyarıyı patlatmışlar.
Uzun zamandır ben dahil DDD yani Doğru Yazalım, Doğru Konuşalım, Dilimizi Koruyalım etkinliğimizi ihmal ettik. Büyük bir heyecanla başladık, dilimizle ilgili kaynak olabilecek konuları paylaştık, sonra uzun bir süre ara verdik.
sine oy verdik. Tabii alacağız yardımları. Hakkımız” diyebiliyorlar.
Fotoğraf Hürriyet internet sitesinden alınmıştır.
Tüm ailelerin korkulu rüyası bir hastalık var. Son zamanlarda medyada çokca adından bahsettiren bir hastalık. ZATÜRRE.
EN GÜZEL ÖRNEK POLONEZKÖY: Geçenlerde bir televizyon programında Türk sinemasının eski jönlerinden İzzet Günay, Boğaz’ın karşı yamaçlarını göstererek “bizim film çektiğimiz bu yerlerden bakılınca karşıları yemyeşildi” diyordu.Benim çocukluğumda da Boğaz’ın iki yakasında betonlaşma yoktu, ağaçların farklı tondaki yeşillikleri güzellik katardı görüntüye.İnsanlar hep doğayı katledip para kazandılar. Doğayı koruyup da para kazanan var mıdır? Diye hiç düşündünüz mü? Elbette var.En güzel örnek Polonezköy.
KÖY YAŞANTISINA ÖZLEM DUYUNCA: Sonbaharın son güzel günlerinden birinde ailece Polonezköy’de kahvaltı yaptık. Tek katlı eski bir evin bahçesinde. Çiçeklerin arasında. Kuş seslerinin eşliğinde. Doğa ile iç içe.Ne kadar özlemişiz çocukluğumuzun köy hayatını. Polonezköy kendini betonlaşmaya karşı korumuş önemli, tarihi bir yerleşim alanı.Kuruluş tarihi 1800’lere kadar gidiyor. Kısaca özetlersek 1842'de Prusya, Rusya, Avusturya Polonya’yı işgal ediyor ve paylaşıyorlar.
KIRIMDAN GELEN POLONYALILAR: Prens Adam Czartoryski bu paylaşıma karşı çıkıyor ve mücadele ediyor.1856'da Türkiye Kırım Harbi'ne girerken Polonya'dan kaçan asker ve siviller Osmanlı ordusuyla beraber Kırım'a gidiyor. Bu Polonyalılar savaş sonrası Türklerden alınan oturma izni ile Polonezköy'e yerleşiyorlar.Tarih kitaplarından hepimiz biliriz; Osmanlı İmparatorluğu, Polonya'nın parçalanmasını hiç bir zaman tanımadı. Hatta bu konuda bilinen hikayedir; gelmesi beklenen Leh Elçisi için, Bâb-ı Âli'de verilen her ziyafette, devamlı boş bir iskemle bulunduruldu. Polonezköy’e yerleşenlerin kurduğu koloninin tarihi sürecini tarih kitaplarından bulmak mümkün. O kısmı meraklıların araştırmalarına bırakıyorum.
PANSİYONCULUK GELİR KAYNAĞI: Polonya kültürünün devamını sağlayacakları düşünülerek, kolonideki bekârlarla evlendirilmek üzere, Polonya'dan genç kız gönderilmesi için Paris'e ricada bulunuldu. Poznan yakınındaki bir yerden üç kız geldi. Geldikleri yıl üç nikâh kıyılarak, 3 kolonistin eşi oldular.Köy'ün, Polonya karakterinin korunması için en önemli unsur, yeni kuşak çocukların eğitim ve öğretimi idi. Öğretim ana babalar tarafından veriliyordu. XIX. yüzyılda, önce büyükbaş hayvan yetiştirilmesine çalışıldı. Çayır ve otlak azlığı karşısında kümes hayvanları ve süt ürünleri üretimine önem verildi.XIX. yy.'da pansiyonculuk bu bölge için yeni ve önemli bir gelir kaynağı oldu. Tam ve yarım pansiyon olmak üzere, misafirlere odalar kiralandı. Bölge halkı, yakacak odun ve odun kömürü satışından da gelir sağlanıyordu.
ŞİMDİ ÇOĞU EVLER TÜRKLERİN ELİNDE: Bölge 150 yıllık varlığı ile küçük Polonya izlenimini uyandırıyordu. Sık ormanlık, evlerin kapısında asılı olan dinî sözcüklü levhalar, bir tepedeki Polonya mezarlığı, kilise, çan kulesi, her şey, Polonya'yı hatırlatıyordu. Türkiye'de 1950-1960 yıllarında sanayide kaydedilen büyük gelişme ile, Polonya köyü ile ekonomik ilişkiler fazlalaştı. O zamana kadar bir kaç çeşit ürün istanbul'da satılırken, bölgenin ekonomik karakteri değişerek, tarım karakteri, yerini turistik fonksiyona bıraktı. 2. Boğaziçi Köprüsü yapılınca bu bölgeye gelişler kolaylaştı. Bölgede yerleşim ve yapılaşma kapıları açılmış oldu. Köyde bu kez betonlaşma korkusu başladı. 1989 tarihinde, köyde açık bir toplantı düzenlendi.Toplantıda Köy Muhtarı, 3-4 dönümün altında parsel oluşmasına karşı çıktı. İnşaatların ev-villâ ölçeğinde kalmasını istedi. Bölge şu anda devlet ormanı niteliğindedir. İnşaat izni verilmemektedir.Son yıllarda bölgede oturan Polonya asıllılar üçte bir orana düşmüş. Çoğu evleri Türkler almış. O bölgenin sonunu hiç düşünemiyorum.
Geldiler, köşeyi incelediler. Yamacın altında iki okul, karşıda yedi yüz haneli bir site, etrafta diğer siteler ve onlara giden büyük bir yol.
Güzel öykülerini okuduğunuz Suzan Abla aslında şiir de yazıyor. İşte o şiirlerinden biri:
SONUNDA BİRİLERİ AKIL ETMİŞ: Küçük tur otuz, büyük tur elli lira. Artık Gülhane Parkı'nın faytonları var. Sizi Sultanahmet Meydanı'ndan alıyor, Gülhane'yi gezdirip bindiğiniz noktaya getiriyor. Geç kalınmış uygulama ama birileri akıl etmiş işte.
HAVUZ BAŞI, DİNLENDİRİR İNSANI: Havuz etrafında oturup suyun sesini dinlemek insanı dinlendiriyor. Bu sese bir de kuşların cıvıltıları eklenince keyfin doruğuna ulaşıyor insan. Bir an şehrin sersemleten uğultusundan uzaklaşıyorsunuz.
OTURMA GRUPLARI AŞIKLARIN İŞGALİNDE: Parkın ana yolunun dışında üst tarafta bir yol daha var. Bu yol üzerinde dinlenmek için oturma grupları konmuş. Bizim gezdiğimiz hafta arası aşıklar bu oturma gruplarını tek tek işgal etmişlerdi.
İSTEYENE KLOZETLİ, İSTEYENE NORMAL TUVALET: Parkın içinde bir de tuvalet var. Güzel bakımlı. Ücretli tabii. Belediye her türlü vatandaşı düşünmüş. Normal tuvalet arayanlara normal tuvalet yapmış. Alafranga tuvalet arayanlara da klozetli tuvalet yapmış. İki tuvalet karşılıklı. Sıkışan vatandaşları bekliyor. Böyle bir uygulamayı ilk kez gördüğüm için sizlerle paylaşmak istedim.
PAZARIN BOŞ VE DOLU HALİ: Kadıköy'ün sembolü semt pazarlarından “Salı Pazarı”, (üstte boş hali, altta pazar kurulmuş hali). Pazarın İstanbul Büyükşehir Belediyesince inşaatı tamamlanan Hasanpaşa'daki yeni pazar yerine taşınacağı söyleniyor. (Fotoğraflar o bölgede MOROUTLET isimli dükkanı olan Suzan Abla'ya ait).
PROJESİ ÇİZİLMİŞ BİLE: 50 milyon dolara mal olması hesaplanan projeye göre pazar, 45 bin metrekarelik alanda 22 bin metrekareye kurulacak. Alışveriş ve yemek alanlarının üzeri dev bir kubbeyi andıran çadırla kapatılacak. İçinde pazar tahtası esprisine uygun üç cepheli dükkânlar bulunacak. Kubbenin ortasında yükselen kulenin tepesinde ise 700 metrekarelik özel bir restoran yer alacak. 300 bin araçlık otopark, sinema, tiyatro, çocuk eğlence merkezi ve spor alanları da bulunacak. Zemin katta geleneksel sokaklar, meydanlar oluşturulacak. Ayrıca yiyecek içecek üniteleri için birimler olacak. Her sokakta ayrı bir ürün grubu hizmet verecek.
TAM BİR CAZİBE MERKEZİ: Salı Pazarı'nın kurulduğu Kuşdili Çayırı'nın kuşbakışı görüntüsü. Etrafında hiç boş alan kalmamış. Tam bir cazibe merkezi haline gelmiş.
Cağaloğlu’ndaki Hürriyet’te ve Günaydın’da çalıştığım dönemlerde çok bunaldığımız anlarda arkadaşlarla işi bırakır, 10-15 dakikalığına Gülhane Parkı’nı bir dolaşır sonra işe dönerdik. Orada teneffüs ettiğimiz temiz hava bize doping etkisi yapardı.
Çarşı pazara çıktığınızda ne kadar çok Çin malları ile karşılaşıyoruz değil mi?