19 Ekim 2008

Gazetecilerin gazeteci olmayan “TARAF”ları!

Son günlerde ordumuz ile ilgili yapılan eleştirilerin doruk noktaya çıkması beni üzüyor. Eleştiri mi, yıpratma mı?
Medyanın işi eleştirmek mi, yıpratmak mı?
Tabii ki eleştirmek ve eleştirileri de ülke çıkarının çizdiği çerçeve içinde yapabilmek.
Sizinle bir anımı paylaşmak istiyorum. Bu paylaşmayı yaparken isimleri yazmayacağım.
Büyük gazetelerin birinde genel yayın müdürü değişmişti. Ben de yazı işlerinde çalışıyordum. O dönemlerde çalıştığım gazetede sıkça genel yayın müdürleri değişiyordu ama ilk defa gazete dışından bir gazeteci genel yayın müdürü olmuştu.
İlk olarak bu arkadaş yazı işlerine birkaç kişi getirdi.
Onlar da dışarıdan!
İki başlı bir yazı işleri olmuştu. Birinci grup eski çalışanlar, ikincisi yeni gelenler.
Bu iki grup bir türlü kaynaşamamıştı. Yeni gelenler farklı gazetecilik yapıyordu. Sağda solda yayımlanmış haberleri alıyorlar, takla attırıp yeniden gazeteye koyuyorlardı.
Bir sabah toplantısında önemli bir roman yazarı ile röportaj yapılması istendi.
Konu Güneydoğu sorunu idi.
Gazetenin toplantıya katılan ve muhafazakarlığı ile tanınan bir yazarı, bir öneride bulundu. Roman yazarına “Güneydoğu sorunlarının yanı sıra çatışmalarda şehit olan gençler için de ne düşündüğünün sorulmasını” istedi. "Tamam" denildi ve bir muhabire görev verildi.
Röportaj yapıldı, yazı işlerine verildi. Yazıyı ilk ben okudum. Cümle düşüklüklerini, imla yanlışlarını düzelttikten sonra sayfaya konmak üzere hazırladım.
Muhabir, toplantıda konuşulduğu gibi muhafazakar yazarın istediği soruları da sormuştu romancıya.
Romancı bu sorulara kaçamak cevaplar vermişti. Cevapların ne olduğu önemli değildi, önemli olan bu soruların sorulmuş olmasıydı ve bu sorular, röportajın “tek taraflı” olmasını önlemişti.
Genel yayın müdürünün gazeteye aldığı ve yazı işleri müdürü sıfatı verdiği kişi, o gün gazeteye her günkü gibi geç gelmişti.
Röportajı sordu. Geldiğini ve sayfaya koyduğumuzu söyledik.
“Durun” dedi. “Bir de ben okuyayım. Benim okuduğum şekli ile gazeteye girsin”.
O da okudu ve röportaj onun okuduğu şekli ile gazeteye girdi.
E! ne olmuş der gibisiniz.
Bu arkadaş muhafazakar yazarın istediği tüm soruları ve cevapları yazıdan çıkarmıştı. Röportaj o şekliyle yani "tek taraflı" olarak yayımlandı. Bizim gazetecilik anlayışımızın tam tersi bir bakış açısıydı bu ama güç onlardaydı!...
O grup sonunda gazeteden ayrılmıştı, ayrılmıştı ama gazetenin okuyucu karşısındaki itibarı da zedelenmişti.
Bugün birtakım gazeteci sıfatlı kişilerin neyin “taraf”ı olduğu çok net görünüyor ne yazık ki.
O arkadaşın şimdi nerede çalıştığını merak ediyorsanız onu da söyleyeyim:
O arkadaş hâlâ TARAF”!......

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Haber, haberi yapanın ve yayınlayanın görüşünü taşımamalı. Bu yorum olur. Gazeteci büyüklerimizin bize öğrettiği haberin karşıt görüşlerinin de alınması ve haberde yorum olmamasıydı. Oysa şimdi her gazeteye bakıyorum çoğu haberler, haber değil, yorum. Başlıklar da öyle. O zaman biz habere onların gözüyle bakıyoruz. Objektif olamıyoruz. Oysa yorum için köşe yazıları var değil mi?
Taraf artık gazetelerin bile adı olabiliyor. Ne günlere kaldık...
Teşekkürler Akın Abi, bu görüşleri herkesle paylaşmak lazım...

Punto dedi ki...

Evet Sevgili Suzan. Bugünleri de görecekmişiz. Dediğin gibi,ne günlere kaldık?
Meslek kimlerin elinde kaldı?

Berceste dedi ki...

Meslek, mesleği yapan gerçek gazetecilerin elinde değil ki! Bakın geçmişlerine ne patronlar, ne de çalışanlar bu iş için eğitilmiş :( Amaçları için gazete alıp, amaçlı yayın yapanlarla dolu oldu artık bu meslek. Okuyucu olarak zaten uzaktan da çok net görülüyor, birinin ak dediği, öbürünün karası şeklinde ve dilleri, usulleri, adabları net! Magazinden habere sıra gelmiyor zaten. Hepsi al birini, vur öbürüne şeklinde gazete çıkartıyorlar :( Bence sizler doğru düzgün, daha doğrusu onlara doğru düzgün yolu gösterecek bir internet gazetesi kurmalısınız.

Punto dedi ki...

Doğru söze ne denir ki Sevgili Dilek. Haklısın.