22 Ekim 2008

Eğitmenlerin “Ergenekon İş Grubu”!...

Biliyorsunuz benim iki şapkam vardı; birincisi gazeteci, diğeri de hukukçu şapkam.
Bu blogda ilk soruşturmanın yasa gereği gizli olduğunu ve buna uymanın hukuka uyma olacağını defalarca yazdım.
Gazetecilik, her önüne konan habere balıklama atlamak değildir.
Bu hatırlatmaları neden yaptım?Ne yazık ki medyada ilk soruşturmanın gizliği diye bir şey kalmadı.
İlk soruşturma bilgileri de yalan yanlış haber haline gelince ne hukuk kaldı, ne de medyanın tarafsızlığı.
Aylardır “Ergenekon” kelimesi ile yatıp kalkıyoruz.
Dava başladı. Aslında başlayan davanın ismi “Ergenekon” falan değil.
Bilmem kaç sayılı dava. Bu davanın dosyasının kapağında isim yoktur, sayı, tarih vardır.
Medyamız meraklıdır isim yakıştırmaya. Biri bir isim koydu mu bunun aslı astarı var mı diye bakılmadan hemen atlanır o ismin üzerine.
“Ergenekon” ismi sanırım sanıklardan bazılarının “destandaki önemine paralel” kendilerine yakıştırdıkları bir isim.
Üzüldüğüm nokta medyamızın hali.
Yarını düşünmeden, milli değerlerimize aldırmadan, genç kuşaklara bıraktıkları mirasa bakın!.
Ergenekon’la terör eşdeğerde ve yan yana.

Fotoğrafta Türklerin Ergenekon'dan çıkışı anlatılıyor. (Foto. Doğu Türkistan web sitesi)
Sevgili dostlar; Biliyorsunuz ama ben yine de “Ergenekon Destanı”nı hatırlamakta fayda görüyorum:
Genel olarak bu destan hile ile yenilgiye uğrayan Türklerin Ergenekon Ovası’nda yeniden toparlanıp eski yurtlarına dönerek düşmanlarıyla çarpışmalarını anlatır. Destana göre, düşmanlar Türkleri yenemeyeceklerini anlayınca yenilmiş gibi yapıp kaçarlar. Türkler de peşlerine düşer. Düşman geri döner. Türkleri kılıçtan geçirir. Çadırlarını, mallarını yağmalarlar.
Türklerin başındaki İl Kağan’ın Kayı adlı oğlu sağ kalır bu savaşta. Bir de yeğen Tokuz Oğuz. İkisi de tutsak olur ama bir süre sonra karılarını da yanlarına alıp kaçarlar. Yurtlarında buldukları sürülerle dağlara doğru yol alırlar. Öyle bir yere gelirler ki sadece geldikleri sarp yolu vardır bu yerin. Buraya “Ergenekon” adını verirler.
Kayı ve Tokuz’un çocukları doğar ve zamanla çoğalırlar. Aradan dört yüz yıl geçer. Bulundukları yere sığamaz olurlar ama Ergenekon’dan çıkış imkansız gibidir.
Kurultay’ı toplarlar. Bu bölgeden çıkış kararı alırlar ama yol yoktur. Bir demirci akıl verir. Dağda bir demir madeni vardır. O maden eritilirse yol açılacaktır. Öyle yaparlar. Dağın her yanına bir kat odun, bir kat kömür koyarlar. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere yerleştirirler. Ve bir yüklü devenin geçebileceği kadar bir yol açarlar. Bir bozkurt çıkar karşılarına. Bozkurt onlara yolu gösterir. Ergenekon’u terk ederler.
Yani yeniden doğarlar.
O gün Türklerin bayramı olarak kutlanır.
Tıpkı Atatürk’ün yenilmiş Osmanlı’dan bir Türkiye Cumhuriyeti yaratması gibi.
Ne kadar benzerlik var görüyor musunuz sevgili dostlar.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında “Ergenekon” kelimesinin bir anlamı, bir ağırlığı vardı.
Köy Enstitüleri ile ilgili bir kitapta “Ergenekon” kelimesine rastlamıştım. Uzun süre hatırlamadım nerede gördüğümü “Ergenekon”u.
Birkaç saatimi verince bulmuştum aradığımı. Nerede mi?
İsmail Hakkı Tonguç’un “Canlandırılacak Köy” kitabında.
Biliyorsunuz İsmail Hakkı Tonguç Köy Enstitüleri fikrinin uygulama babası.
Köy Enstitüleri’nden önce köylünün aydınlatılması için Köy Eğitmeni Yetiştirme Kursları açılmıştı.
1936’da açılan Eskişehir Çifteler köy Eğitmeni Yetiştirme Kursunda eğitmenler çeşitli iş gruplarına ayrılıyor, başlarına da bir öğretmen veriliyordu.
Bu eğitmen grupları çeşitli isimler almıştı:
Altı ok, Kocatepe, Sakarya, Bozkurt, Duplupınar, İnönü, Çankaya, Göçyolu, Tınaztepe ve ERGENEKON.
İşte size, Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki “Ergenekon grubu" ve Ergenekon kelimesinin kullanıldığı yeri.
Ne dersiniz? Nereden nereye değil mi?

6 yorum:

Berceste dedi ki...

Bence tüm bunlar kasıtlı olarak yapılıyor :( Bilerek ve isteyerek... Basın da alet oluyor sansasyon yaratmak adına. Zaten çoğu satılmış halde. 12 Eylül dönemi hatırlanarak, hatırlatılarak ordu karalanıyor, halkın orduya güveni sarsılıyor. Böyle isimler konularak da Türklük karalanmış oluyor, milliyetçilik... Geriye Osmanlı'yı geri getirmek kalıyor. Bir de hoca efendilerini Amerika'dan getirmek! Birini padişah, öbürünü de şeyhülislam ya da halife ilan ederler olur biter :(((((((((((((

Punto dedi ki...

Sevgili Dilek. Bir kısım insanlar "yetiştirildikleri amaç" uğruna çalışıyor olabilirler. Bunları bilirsin.
Benim kabul edemediğim, demokrat geçinip binlerce şehit kanıyla kazanılmış Cumhuriyetimizi karalayanların tavırları. Ne yazık ki medyadaki yönetim kadrosu, bunlara köşe veriyor, her akşam televizyonlara çıkarıyor.

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

punto sana ve bercesteye katılıyorum..20 ekim duruşmasını
mit,fettullahcı polisler,f tipi
galadyocular,pkk yandaşları basmış!
basından 'tık' yok..kahretsin böyle
yandaş satılmış basını!!!!
dostlukla...

****ERGENEKON YALANI AMERİKAN PLANI!!!!!!!!*******

Punto dedi ki...

Sevgili Jivago. 20 Ekim duruşması tam bir fiyaskoydu.

B5 dedi ki...

Bloglar kapatildi mi Turkiye'de!??

Punto dedi ki...

Sevgili B5, öyle bir şey var ama punto şimdilik açık. Ne zaman kapanır bilmiyorum, bekliyorum.