16 Ekim 2011

Bin yirmi yedi eşittir BİR!

Dil her ülkede anlaşmayı, dertleşmeyi ne olupbitti ise kavramayı sağlarken benim ülkemde daha çok kavgayı, neyin olup bittiğini anlamayı önleyen, öfkeyi tek yanlı kalma, öteki olma yolunu açıyor! Ve bu manzara heyecan yaratıyor! Afyon etkisi ile tutulup kaldığımız kolaycılık öne çıkarıyor. Kim arar gerçeği... Hakikata diye sunulan hakikatsızlığın yaygın modası ve işe yarayan rahatlığı “sigara öldürür” sloganı gibi... “kolay öldürür” formülüne dönüyor.
Medya gemisini yüzdürenlerin reytinge bağlanmış rotası, ufka bakmadan güvertedeki kavgası limana ulaşmayı zorlaştırıyor... Birbirini sevenlerin arasındaki AŞK gibi! yazarlarımızın nefreti karalama yaralama yarışı orta hakem rolünündeki reyting’e sunuluyor!
Nefretler büyüdükçe karalama, derinleştikçe reytingler artıyor... Reytingler arttıkça cesaretler bileniyor... İlginin çektiği at arabası gözü kapalı şarampole koşuyor... Ey gölgedeki suskun... Ara beni dertleşelim...
“Durum bayağı vahim!” Bayağı kısmını kestiremedim ama vahim... TV tartışmalarını dinlemiyorum... Seçtiğim sözler ünlü habercilere ait... Ünlü ve de yorgun! Sabahtan akşama haber okumaktan yorulmuş olabileceğini belki de bu nedenle kelimlerin sonuna “ıhhhhh” eki gerektiğini, hatta biraz bir yana kaykılarak masada dirsek desteği de almaları gerektiğini kabul ediyorum!
“Suçsuz yargılanma” Derin bir anlamı olsa gerek! Ülkemdeki tabloyu iki kelime ile anlatıyor desem fazladan ahkâm kesmiş olurum. Cümleyi tutuksuz yargılama gibi alalım...
“Gemi yan battı” Siz ne anlıyorsunuz? Ekonomi gemisi falan değil... Yük gemisi söz konusu olan... Batma ile ilgisi yok... Mercan kayalarına oturmuş!
Aslında batan, batırmağa çalıştığımız pek çok şeyin başında, konuştukça anlaşamadığımız tartışıp bir karara varmağa çalışalım dedikçe tartışıp dalaştığımız Türkçe var. Örnekler hızla artıyor. Paylaştığım mini örnek acemilerin yaptıkları değil... Üne, şöhrete kavuşanların ki... Gel de dünün kıymetleri bilinmeyen TRT spikerlerini arama!...
Kalitenin sıfır değere indiği bir ortamda çuvaldız gibi batan Hamas –İsrail anlaşması özünde neyi anlatıyor? Sadece inanılmaz bir dengesizliği mi? Sayıca çokluğun kalitede üstün olanla nasıl eşitlendiğini mi?
Hamas yaklaşık 5 yıl önce İsrailli bir onbaşıyı kaçırmıştı. Sağ olduğunu görüntülerle açıklasa da akıbetini tayin edecek görüşmeleri bitirmemişti. Uzun süren bir pazarlık nihayet sonlandı. Hamas onbaşıyı bırakma kararı aldı. İsrail de buna karşılık tutuklanmış bin yirmi yedi Filistinli’yi salıverecek.
Her iki tarafta da şenlik havası var... Biri kalabalık... Hamas liderleri başarılarını kutluyor... Arabalara binmiş ellerinde bayraklarla sokaklara taşmış insanlar var... Öteki bir baba ve aile... İsrailli baba “nihayet oğlum evinin kapısından girecek... Bu büyük bir mutluluk” diyor.
Herşey güzel... Özgürlük havası içinde... Bu tabloda Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu bile var... İnsani açıdan İsrail’e destek olmanın gururunu yansıtıyor! Yıllara yaydığımız İsrail ve ABD karşıtlığından söz eden yok! Düşmanlığın yanlışlığından bahsedecekler de suskun... Şeytanın durmadan kulağıma sıfıldadığı soru şu: “Bu takasın ortaya çıkardığı gerçek 1 İsrail askerinin 1027 hamas militanına bedel olduğunu mu?” Tartışacak mısınız?
Neden nefret ettiğini, neden düşman gördüğünü bilmeden hangi lisanla konuşacağız? Kolaycılığın yol açtığı kendini kandırma gerçeği görme işi Temel gündemi ile mi olacak?
Temel İngiltere’ye gidecekti. Onun için bir arkadaşından İngilizce hakkında bilgi istedi. Arkadaşı bir hafta sonra seyahata çıkacak Temel’e Türkçe kelimelerin son hecesinin uzat kısa yoldan İngilizce konuşursun dedi. Temel uçağa bindi. On dakika sonra hostesi çağırmak için:
Hemen İngilizceyi patlattı...- “Hosteeees.”
O da ne hostes gelmişti. Temel İngilizceyi sökmeye başladığını düşündü. Havaalanından çıktı:
Ula söktük bu lisanı dedi ve bağırdı - “Taksiiiii.”
Vay be taksi de durmuştu. Temel kendini kaptırdı:- “Hoteeeeeeel.”
Otele gitti. Odasına çıktı, duş aldıktan sonra bara indi: - “Viskiiiii.”
Daha sonra Londra sokaklarında dolaşmaya başladı. Parkta bir adam gördü. Tipi yakın geldi.
- “Merhabaaaaa, nasılsınıııız?”
Adam : - “İyiyiiiiim, sağoooooool”
Temel : - “Türk müsüüüüüün? ”
Adam : - “Eveeeeet”
Temel : - “Kardeşim Türksün de neden iki saattir İngilizce konuşuyorsun.”
Yaptık oluyor mu? Hangi lisanı konuşup hangi değeri eşitliyoruz! Sayı saymayı mı kaliteyi mi? Sevindiren denklem ve günün gerçeği şu değil mi? Bin yirmi yedi Hamas esirine karşı bir İsrailli onbaşı...

Hiç yorum yok: