28 Kasım 2011

Geçmişe yolculuk; Taraklı-Göynük-Beypazarı!

SUZAN ABLA YAZIYOR:
‘Gezelim, görelim, öğrenelim, eğlenelim’ felsefesiyle başladığımız gezilerin son rotasıTaraklı-Göynük-Beypazarı…Kurban Bayramı tatilini fırsat bilip komşularla birlikte hep beraber düştük yollara yine. En çok görmek istediğim yer, Taraklı. Şimşir tarak ve kaşıklarıyla ünlü adını da buradan alan Taraklı, şimdilerde Şener Şen’in ttnet reklamıyla yeniden gündemde. Bu kez adı Mümkünlü.. 
Taraklıevleri...
Herşeyin mümkün olduğu yer. Taraklı deyince çoğu insanın özellikle gençlerin soran gözlerle baktığı, Mümkünlü deyince bildiği yer…İstanbul Taraklı yolculuğu 2-2.5 saat sürüyor. TEM’den Adapazarı-Bilecik sapağına kadar gidip, Geyve kavşağından Taraklı yoluna giriyoruz. Adapazarı’ndan da Taraklıminibüsleriyle 1.5 saatte bu şirin ilçeye gitmek mümkün. Biz komşularla bu gezi için 18 kişilik bir minibüs ayarladık, daha zevkli oldu. 

Taraklı Kadirler Konağı...
Sonbaharın tüm renklerini gördüğümüz güzel bir yolda güneşe doğru ilerlerken, küçük bir fotoğraf molasında sabahın sessizliğini dinliyoruz. Sakinliğe hayran kalan gençlerimiz, caddenin ortasına oturup fotoğraf çektiriyor. İstanbul yollarında caddenin ortasına oturup fotoğraf çektirdiğinizi düşünebiliyor musunuz? Aman ha, biz çizgi film kahramanı değiliz.
 Kadirler Konağı, misafirlerini bekliyor...
Taraklı’ya vardığımızda sakinlik ve sessizlik ‘hoş geldin’diyor bize. Hava güneşli ama serin. Serinlik çay bahçesinde çay içmemize engel değil. “En güzel çayı burada içeceksiniz. Öyle ki, İstanbul’dan kalkıp sadece çay içmek için buraya geleceksiniz” diyor, çaycı. Mis gibi havayı ciğerlerimize çekerken ben çayımısoğutma pahasına fotoğraf peşindeyim. Kadirler Konağı çay bahçesinin hemen arkasında Taraklı’nın en ilgi çeken konağı. Mümkünlü’nün reklam afişinde de bu konağıgörüyoruz. Konağın önünde tahta kaşık, şimşir tarak, bez bebek gibi küçük hediyelik eşyalar satılıyor.
Taraklıevleri zamanı durdurmuş gibi..
1800’lü yılların ortalarında yapıldığı tahmin edilen Kadirler Konağı, iki yıl süren restorasyonun ardından 2011’in nisan ayında misafir kabul etmeye başlamış. Ayaklarımıza galoş giyip 1 TL karşılığında konağı geziyoruz ve hayran kalıyoruz. Gezinin en güzel anılarından biri olarak Kadirler Konağı’nda yaşadıklarımız kalıyor. Cam önü sedirleri, büyük annelerimizin çeyiz sandığından çıkarılmış işlemeli örtüleri, sehpanın üzerine yeni çıkarılmışçasına bırakılan fesi ve eski bir radyoya sırtını yaslamış sararmış fotoğrafıyla tarihsel bir yolculuğa çıkarıyor bizi bu konak. O kadar kaptırıyoruz ki kendimizi başına fes geçirip padişah gibi mağrur poz veren de var, eşine yatak odasında ayağını yıkatıyormuş gibi yapıp fotoğraf çektiren de.
Zafer Kulesi, Sakarya Meydan Savaşı anısına yaptırılmış..
Kadirler Konağı’ndan çıkıp küçük çarşıya doğru giderken büyük bir tabelada, ‘Sakaryalı Değerlerimiz’ başlığı altında ‘Saim Özel- bu sokakta yetişti’ yazıyor..Saim Özel, hem ünlü bir hattatımız hem de ünlü hafız. 1919 doğumlu Özel, 6 yıl önce aramızdan ayrılmış.
Taraklı’nın evleri arasında gezinirken tarihi soluyup Osmanlı mimarisinin ve yaşam tarzının izini sürüyoruz. Mimar Sinan’ın eserlerinden biri de Taraklı’da. Halk arasında kurşun kubbesi nedeniyle Kurşunlu Camii diye anılan bu caminin asıl adı Yunus Paşa Camii..Caminin bahçesinde küçük İlayda elimizi öperek bayramımızı kutluyor. Çarşısından şimşir kaşık ve tahtadan küçük düdükler aldıktan sonra Taraklı’dan ayrılıyoruz.
Göynük, 1987'de kentsel sit alanı ilan edilmiş...
Göynük zamanı durdurmuş ..
Sırada yine bir Osmanlı kenti Göynük var. 1987’de kentsel sit alanı ilan edilen Göynük, ahşap cumbalı evleri, Arnavut kaldırımlarıyla zamanı durdurmuş gibi. Aracımızdan inince ilk gördüğümüz Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin Hz. Türbesi. Göynük, diyar-ı Akşemseddin diye de anılıyormuş bu yüzden. Fatih’in İstanbul’a girişi’ni gösteren resimde beyaz atın üzerindeki Fatih’in sağ yanında Akşemseddin duruyor ve Fatih, O’na verdiği değer nedeniyle İstanbul’a ilk hocasının girmesini istiyor. Hocası ölünce de onun için 1464 yılında bu türbeyi yaptırıyor. İlçede her yıl İstanbul’un fetih günü 29 Mayıs’ta Akşemseddin Hz.’ni anma etkinlikleri düzenleniyormuş.
 Çubuklu Gölü, bir doğa harikası...
 Göynük’ün çarşısındanşehri kuşbakışı görmek için Zafer Kulesi’nin bulunduğu tepeye tırmanıyoruz, eski evlerin arasından..1922 yılında Sakarya Meydan Savaşı anısına Cumhuriyet döneminin ilk kaymakamı Hurşit Bey tarafından yaptırılan Zafer Kulesi, 3 katlıve bulunduğu yer itibariyle adeta “Göynük’ün sahibi benim” diyor.
 Bir dizi için yapılan değirmenler, Çubuklu'ya masalsı bir hava katmış..
Ee bu kadar yokuş tırmandıktan sonra karnımız acıkıyor haliyle. Şehrin içinden geçen Göynük Çayı’nın kenarındaki Paşazade restoranında güzel bir yemek yedikten sonra yöresel elişlerinin satıldığı çarşıdan Göynük’e özgü tokalı örtü ve Göynük yazmalarından alıyoruz. Göynük’e gelip Çubuk Gölü’nü görmeden gitmek olmaz..Çubuk Gölü, 1150 metre yükseklikte dağların arasında kalmış ve bu yüzden de sert bir iklime sahip. Hepimiz donuyoruz adeta..Göynük’teki bahar, burada yerini sert kışa bırakmış..Gölün çevresinde bir dizinin çekimi sırasında yapılmış yel değirmenleri var. Bunlar Çubuk’a ayrı bir hava katmış..Burada bulutlar da çok güzel… Çubuk Gölü günü birlik piknik ve trekking için tercih ediliyormuş. Temiz hava solumak ve doğayla baş başa kalmak için ideal bir yer. Yalnız sıcak tutacak giysileri unutmamak lazım...
Beypazarı'nın son yemeni ustası zamana direnemiyor...
NALLIHAN'DA RENKLİ TEPELER
Şimdi hedefimiz geceyi geçireceğimiz Beypazarı. Güneş batmak üzereyken yollara düşüyoruz yine. Aynı gün içinde ne kadar çok yer görüp, ne çok anı biriktirdik. Nallıhan yakınlarında gördüğümüz renkli tepelere hayran kalıyoruz. Tepelerdeki her bir renk ayrı bir jeolojik zamanı anlatıyormuş.Tabakaların arasındaki jips mineralleri de bölgenin büyük bir kuraklık geçirdiğinin işaretiymiş.
Beypazarı..
Gece saat 8 gibi Beypazarı’ndaydık. Otel görevlisi otelimizi tarif ederken “havuçtan dönün” diyor. Beypazarı’nın simgesi havuç. Havucu bol bir yer.
Sıcak sıcak Beypazarı Kurusu...
 Aracımızdan inince soğuk ve bacalardan çıkan is kokusu beni çocukluğuma götürüyor. Otelimiz Beyzade Konağı. Konak deyince Taraklı’daki Kadirler Konağı gibi bir yer beklediğimiz için biraz hayal kırıklığı yaşıyoruz. Ama odaların birbiriyle olan yakınlığından doğan samimi ortam, ayakkabılarımızı çıkararak girdiğimiz konak, babaannemin demir karyolasına benzeyen karyola, üstünden atlasak istifini bozmadan merdivende yatan kedi, bize eğlenceli bir gece geçireceğimizi müjdeliyor. Bağ Evi denilen yerde yediğimiz daha doğrusu yiyemediğimiz yemekten sonra şehrin içinde karnımızı doyuruyoruz. Gecenin bitiminde resepsiyondaki arkadaştan istediğimiz çay eşliğinde, demli bir sohbete dalıyoruz. Şimdi odalara çekilme zamanı, sabah Beypazarı’nı gezeceğiz.
Hıdırlık Tepesi'nden Beypazarı evleri...
Beypazarı'nda eski ve yeni.. 
Sabah kahvaltısının ardından Hıdırlık tepesine çıkıyoruz. Tepe’nin bir yanında tarihi cumbalı evleri, bir yanında yeni inşaatları görüyoruz. Beypazarı’nı kuşbakışıgörmek için bu tepe birebir. Tepenin başlangıcında kurutulmuş meyve ve yörenin otlarından satan Beypazarlı kadınlar var. “Alıverin kuzum” diyor biri..Ondan aldığımız armut kurusunun yolculuğumuz boyunca tadına doyamıyoruz
200 yıllık küçük dükkanlarda tatlı sohbetler var..
Beypazarı, Taraklı ve Göynük gibi tarihi İpek Yolu üzerinde kurulmuş. 16.yy’da merkez nüfusunun 10 bin olması, tarihteki yerinin ne denli önemli olduğunu gösteriyor. 200 yıllık tarihi çarşısında Osmanlı’dan kalan küçük bir çok dükkan, bugün hala faal. Bu dükkanların sahiplerinin kimisi zahireci, ‘çömlek patlatan pirinç’ satıyor, kimisi ‘1 TL’ye havuç suyu’, kimisi yazma…Kimisinin pişirdiği köpüklü kahveler, demli çaylar eşliğinde Türkiye’yi kurtarıyor yaşlılar…
Nallıhan'da renkli tepeler...
Beypazarı’nın sokaklarını gezerken, bir dükkanın camına yapıştırılmış küçük bir yazı içimi acıtıyor: ‘Beypazarı’nın tek yemeni ustası,işyerini kapatıyor’ Osmanlı yemenisi ve mes üreten Durmuş Kaya, ekonomik sıkıntıya daha fazla dayanamayacağını açıklamış. Demek ki, zamanı durduruyor sandığımız Beypazarı’nda da saatin dişlileri acımasızca çalışıyor..Beypazarı telkari gümüş işçiliğiyle de ünlü. Hal böyle olunca gümüşçülerden çıkmamız zorlaşıyor. Sabah gezimizin en büyük bölümünü gümüşçülere ayırdık, neler aldık neler.
Sonbaharın renklerine hayran kaldık..Bu gezi ekibimizin üçte biri..
 Beypazarı denince akla ilk gelen Beypazarı Kurusu. Marketlerde hep tereyağlısını gördüğümüz Beypazarı Kurusunun zeytinyağlısı da varmış. Hepimiz birkaç paket de kuru alıyoruz, ama fırından. İlk kez sıcak Beypazarı Kurusu yiyiyorum..Çok lezzetli…
Geziden aldığımız lezzetin de tadı damağımızda kalarak İstanbul’a dönüyoruz…

2 yorum:

Berceste dedi ki...

Cok kiskandim ama ben bu geziyi :) Ne iyi etmissiniz de gitmissiniz. Fotograflar harika, yazi harika... Gezilen yerler harika... Tarakli'yi Tijen'in Kanal 24'teki Tak Sepeti Koluna programinda seyretmistim. Tahta kasiklarin oykusunu. Meger annem de bilirmis orayi. Cunku memleket yolu uzeri :) Beypazari'ni ve havucu'nu da anneleri orali ama Ingiltere'de yasayan arkadaslarimdan cokca dinledim. Birisi of simdi Beypazari kurusu olsa yaninda da sarmalarindan of of derdi :) Digeri de annemin havuclarini ozledim ben derdi :) Cok havuc cikinca, balkonda cuvalda toprak icinde sakliyormus annesi ve akla ne geliyorsa yapiyormus havuclu. Ankarali bir arkadas da kim oraya gitse taki siparis ederdi. Simdi sizin takilari merak ettim ben :)

suzan dedi ki...

Dilekçim, beğenmene sevindim.. Havuçların toprak içinde saklanması ne kadar ilginç.. Benim takılar bir yüzük, bir de bilezik..Ama yüzük iki taraflı da takılabiliyor. Bir tarafının taşı kırmızı, diğer tarafı yeşil, ilginç.. En çok takıyı komşular aldı.. Sen de gitsen kimbilir ne gözle bakar, bizim görmediklerimizi görürsün..,