Yanımda
oturan genç devamlı elindeki cep telefonuna bakıyor. Oğlum da öyle. Zamane
gençleri diyorum içimden. Doğum günü kutlamasındayız. İnsan kafasını kaldırıp
etrafı ile bir ilgilenir.
Bir
yandan da aklım Gezi Parkında. Anlı şanlı medyamızda “tık”yok. Sanki hayal
alemindeler. Havadan sudan programlarla zaman dolduruyorlar.Mesleğim beni bırakmıyor. Hayalimde gazete yapıyorum.
Birinci sayfanın fotoğrafını buldum bile.
İki kadın. Biri biber gazına karşı kılını kıpırdatmadan duran modern giyimli kırmızılı kadın.
Diğeri bir nine. Beyaz başörtülü.
Birinin isyanı sessiz, diğerininki sesli.
Biri beni dürtüyor. Ayılıyorum.
Torunumun doğum gününde Yeniköy’de bir yerdeyiz. Günlerden 1 Haziran.
Yanımdaki genç soruyor: “Siz Mete’nin dedesi misiniz?”
“Evet” diyorum. “Ben de Mete’nin servis arkadaşı Ömer’in babasıyım. Ömer’in dedesi de gazeteci”.
Yanımdaki genç bunları söylerken cep telefonuna tekrar tekrar bakmayı sürdürüyor.
Ben de meraklanınca bana fotoğraflar gösteriyor.
Kadıköy’den vapura binen insan selini.
Beşiktaş’tan yükselen gaz bulutlarını.
Sivil giyimli belinde tabanca bulunan birinin kasklı polislerle birlikte kıstırdıkları bir göstericiyi acımasızca dövmelerini..
Bir ara dertleniyor genç adam ve oğlum. “İnterneti kestiler” diyorlar.
İnternet için çırpınıyorlar. Olaylara ulaşmak için anlamadığım sanal programları, birbirlerine aktarıyorlar.
Dedeyiz ya. Lafa giriyoruz. “Çok mu acil bu seyrettikleriniz” diye soruyorum. Öyle ya. Bir kutlama var. İnsanlar geliyor. Çocuklar koşturuyor.
Hiç ummadığım bir cevap alıyorum gençten.
“Akın Bey. Olayların içindeki arkadaşlar fotoğraf çekip Facebook’a koyuyorlar. Biz de o fotoğrafları ve filmleri paylaşıyoruz. Herkesin her arkadaşı paylaşınca fotoğraflar binlere ulaşıyor. Dünyanın öbür ucundakilerin bile haberi oluyor. Ben paylaşmazsam zincirin bir halkası kopar”.
O zaman anlıyorum bu sosyal medya olayını. Hepsi iyi niyetli gönüllü gazeteci. Fotoğrafı ya da filmi çekiyorlar. Koyuyorlar Facebook’a. Biliyorlar o fotoğrafın binlere ulaşacağını.
Ne genel yayın müdürünün ne de yazı işleri müdürünün okeyini bekliyorlar.
Hepsi tek başına gazete. Her birini birbirine bağlayan facebook.
Ve tek bir fotoğraf ya da iki satır yazı anında tüm dünyaya yayılıyor.
…Ve ortaya inanılmaz bir iletişim hızı ve gücü çıkıyor. Tabii yalan yanlış bilgiler de havalarda uçuyor.
Şunu anlamak gerekiyor artık; İktidarlar görsel ve yazılı medyayı susturabilirler ama sosyal medyayı susturacak, interneti kesecek bir güç yok henüz.
1 yorum:
Aynen katılıyorum :)
Yorum Gönder