Rahmetli babam Mısır'da akrabalarımız olduğunu söylerdi. Zamanla bu akrabaların izini buldu. Onlarla mektuplaştı. Muhittin Bey'i İstanbul'a davet ettiler. Babamın sevincini görmeliydiniz. Gazeteye de geldiler. Sarıldık, öpüştük.Bu hikayeyi hep yazmak istiyordum ama detayları bir araya getiremiyordum. Sağolsun Muharrem Kaptan, savaşın dağıttığı aile dramını bir güzel kaleme dökmüş. Ben de bu yazıya ziyaret sırasında çektiğim akrabamızın fotoğrafını ilave ettim.İşte Muharrem Kaptan'ın kaleminden Ali dedenin "hazin" hikayesi:
Babaannemin dedesi “Ali dede” harbe gitmiş, o yıllarda Osmanlı bir çok cephede savaşıyormuş. Ali dede de en son Mısır taraflarında savaşmış. Köyüne Ali dedenin şehit olduğu haberi gelmiş.
Ailenin büyükleri, dul kalan eşini çocuğuyla perişan olmasın diye kardeşi Hacı Sofi dedeyle evlendirmişler. Ali dedenin tek çocuğu varmış; babaannemin babası İsmail dede.
Aslında Ali dede şehit olmamış, esir düşmüş. Savaştan sonra esirler serbest bırakılmış. Ali dede memleketi Rize’ye gitmeden önce İstanbul’a gelmiş ve Rizelilerin gittiği bir kahveye uğrayıp kendisini
“ben Ali Giritlioğlu’nun asker arkadaşıyım. Ondan haber alamadım. Tanıyan varsa bana bilgi versin” demiş. Giritlioğullarını tanıyan biri, Ali’nin şehit düştüğünü, eşinin de kardeşiyle evlendirildiğini söylemiş.
Ali dede bu bilgiyi başka yerlerden de doğrulatmış ve Rize’ye gitmeden, sağ olduğunu da haber vermeden tekrar Mısır’a dönmüş.
Mısır valisi Mehmet Ali paşaya müracaat ederek 1885 yılında Mısır’a yerleşme müsaadesi almış.
(Bu belgeyi 1985 yılında Türkiye’ye gelen Ali dedenin torunu, İsmail ’in oğlu, Muhittin Bey getirmişti ve bize göstermişti) .Ali dede Mısır’da bir Türk hanımla evlenmiş ve ilk çocuğu erkek olmuş, ona da Türkiye’de bıraktığı oğlu İsmail’in adını vermiş. Yani iki oğluna da İsmail adını koymuş.
Mısır’da işlerini düzeltip normal düzene geçince Rize’ deki oğlu İsmail’e bir mektup yazmış, olayları anlatmış ve onu Mısır’a davet etmiş.
İsmail dede Mısır’a gidip babasını bulmuş ve orada epeyce kalmış.
Baba-oğul İsmail dedenin Rize’deki babasına ait malları satıp Mısır’a dönmesine karar vermişler. İsmail dede Türkiye’ye dönmüş . O zamanlar ulaşım tabiî ki uzun sürüyormuş. Onun Rize’ye gelişinden çok kısa bir zaman sonra Kafkas cephesinde savaş başlamış, İsmail dede de askere alınmış ve orada esir düşmüş.
Dağıstan’da bir köyde tutuluyormuş. Amcası Hacı Sofi’ nin öğrettiği dini bilgiler sayesinde o köyün hocası olmuş. Taş ustası olduğu için de o köyde kesme taştan bir çeşme yapmış.
(1900’lerin ikinci yarısında o çeşmenin hala durduğu bilgisini aldık).Tabii bu olaylardan sonra İsmail dedenin Mısır’a gidişi gerçekleşmemiş. Esaretten geldikten sonra evlenmiş, 1900 yılında babaannem doğmuş.
Osmanlının devam eden savaşları, arkasından 1.dünya savaşı , Kurtuluş savaşı, Rusların Doğu Karadeniz’i işgali gibi olaylar Mısır’la bağlantıyı koparmış.
Mısır’daki Ali dededen sonraki nesil de zaten Türkçe bilmiyormuş.
Daha sonra Ahmet Muhtar diye bir kişi Şevki dayıma bir mektup yazmış ve Mısır’da amca çocuklarının olduğunu bildirmiş.
( Ahmet Muhtar, Mısır’daki İsmail' in oğlu Muhittin beyin kayınpederi.)
Ahmet Muhtar, aslen İzmirli ve konsoloslukta görevli bir Türk ve onun kızı Suzan hanım Muhittin beyle evli. Daha sonra Mehmet Ali amca da Muhittin beyle yazışmaya başlamış. 1980’li yılların başlarında Arslan amca, sendika görevlisi olarak Kahire’ye gittiğinde Ahmet Muhtar’ı ve Muhittin beyi bulmuş çok sevinmişler ve mutlu olmuşlar. Muhittin bey onu, kardeşleri ve ablalarıyla tanıştırmış. Arslan amca onları Türkiye’ye davet etmiş. 1985 yılında Muhittin bey, Suzan hanım ve kızları Cihan’la Türkiye’ye geldiler. İstanbul’u, Rize yi ve daha birçok yeri gezdiler. Bu arada onlarla ilgilenen ve gezdiren Fehmi Girit’e ne kadar teşekkür etsek azdır. Rumelifeneri’ne babamı ziyarete de geldiler. Babam o zaman hastalığının son dönemlerindeydi. Bu görüşmeden çok mutlu olmuştu.Daha sonra devamlı mektup ve kart gönderip haberleştik.1991’de Kahire’de bir deprem oldu, ondan sonra ne kadar yazdıysam cevap alamadım. 2006 yılında Meryem ablam bir mektup yazdırıp yine aynı adrese göndermiş ve cevap almış. Aynı zamanda telefon numarası da vermişler. Ben birkaç kez aradım ama ulaşamadım, sonradan araştırdım, ülke kodunu yanlış girmişim. Bize gelen resimlerde Muhittin beyin iki oğlu, bir kızı ve eşiyle çektirdiği fotoğraflar vardı.. İşte Mısır’daki akrabalarımızla ilgili hikaye . Sonuçta iki kardeşin çocuklarının devamı olarak bizler yakın akrabalarımızı tanımadan sadece varlıklarını bilerek yaşıyoruz. Anadolu da bizim ailenin hikayesi gibi kimbilir ne hikayeler vardır. (Kafanız karıştı biliyorum. Sözün kısası Ali dede babaannemin dedesi, Mısır’daki İsmail dede Babaannemin amcası, bizleri ziyarete gelen Muhittin bey de amcasının oğlu oluyor. Bu blogda zaman zaman yazan Keyaynak da bir Mısır gezisinde Muhittin beyi ziyaret etmişti).