2 Mart 2008

Venüs gezegeni ile nasıl çarpıştık?

1972 sezonunda kalkancılık yaparken başımızdan geçen iki traji komik olayı sizlerle paylaşmak istedim;
Yine bir devir daim sonrası ağları kurduk, Boğaz’a doğru yol alıyorduk. (devir daim, bütün kalkan balığı takımlarını çekip yeniden kurmak-sermek).
Dümen vardiyası bendeydi. Yanımda da Kısırkayalı Selahattin vardı. Herkes yorgunluktan bitap düşmüş bir halde yatıyordu. Boğaz’a doğru gelirken Malatra açıklarında uzaktan bir ışık gördüm, deniz seviyesiyle birdi, gittikçe yaklaşıyor gibi görünüyordu. Işık sanki üzerimize geliyordu. Selahattin’e dışarı çıkıp bakmasını söyledim. O sırada kuzenim Zeki’de uyanmış, dışarı çıkmıştı. İkisi beraber baş üstüne çıkmış ışığa bakıyor ve ne olduğu hakkında fikir yürütüyorduk.
Zeki, sahil güvenlik botu olabileceğini, zira botun tanınmamak için seyir fenerlerini yakmadığını, sadece beyaz bir ışık yaktığını söylüyordu. Biz böyle konuşup fikir yürütürken, Zeki birden bire “Muharrem dön. Bindiriyor bize” diye bağırdı.
Dümeni alabandaya bastım, 90 derece kadar dönüp viyaladım. Birkaç dakika sonra gidip makineyi boşa aldım. O şekilde biraz bekledik.
Bu arada ışık da ufuktan bayağı yükselmişti. Meğerse kaçtığımız ışık Venüs’müş. Biz az daha Venüs gezegeniyle çarpışacaktık!...
Üç gün üç gece hiç uyumadan çalışmanın verdiği yorgunluk gözlerimizi bile isyan ettirmişti.

KAMARA KAPISINA SIKIŞINCA!....
İkinci anlatacağım olay ise anlattığım olaydan bir yıl önce olmuştu.
Yine bir devir daim sonrası Boğaz’a geliyorduk. Yine ben dümendeydim. Saat 23.00 sıralarıydı. Rahmetli babam birden “eyvah bindirdi bize” diye bağırarak yattığı ranzadan fırladı. Amcam da o bağırmayla ranzasından fırlayınca ikisi birden kamaranın çıkış kapısına göbek göbeğe sıkıştılar, ne biri geçebiliyordu ne öteki. Dümende bendim ve herhangi bir tehlikeli durum da yoktu. Bunu onlara anlatmaya çalışıyordum ama o panikle beni duymuyorlardı bile. Bu bağırtıyla arka kamaradakiler de uyandılar. Dağ adamı Hüseyin en alt ranzada yatıyordu, oradan çıkarken üst ranzadan atlayan Seyfi onun göğsüne bastı. Hüseyin bir an baygınlık geçirdi.
Ben makineyi boşa alıp onları yatıştırmaya çalışıyordum. Bu arada Zeki de teknenin her tarafını dolaşmış kontrol etmişti bile. Ortalık biraz durulunca işin aslını anladık. Babam rüyasında, bir geminin bize çarptığını görmüş ve bağırmış.
Daha sonra onların kapıya sıkıştıkları anı hatırladıkça o olaydan bize miras kahkahalarla gülmek kalmıştı.
Siz siz olun, uykusuz, yorgun yorgun araç kullanmayın, kullananı da önleyin.
..................................................
KAMA

Akıl tutulması!...

Çok kez aşmakla, şaşmak arasında sıkışıp kalıyoruz…Hak etmiyoruz ki…
Kaos’un, şüphenin, nefretin, ayrımcılığın, menfaatin her şeyi boğduğu bir AKIL KARANLIĞI var? Seyrettiğimiz sahne hainlik, alaca karanlıktaki özgürlük feryadı ihanet..!
Görme diyorlar…Göremiyoruz ki! Kandil’de aradığımızın Meclis’i seçtiğini!…
İmkansız denen bir dönemde dondurucu bir soğukta sarp kayalara yaslanıp elde silah ölüme doğru beklemek neymiş? Anlama…Anlatma…Parlayan VATAN ışığını görme…KÜÇÜMSE! Uyan ey gönlüm uyan .
Çekilmiyor bu kargaşanın, bu akıl tutulmasının alaca karanlığı!
Oysa sevginin ufkunda güneş bizi bekliyor....
YK

2 yorum:

Berceste dedi ki...

Benzer bir hikaye de bende kuzenlerle ilgili var...

Küçük dayımın, büyük kızında bir rahatsızlık vardı ve teşhis konulamıyordu. Sonradan celiac olduğu kendisi tarafından bulundu. Hastalık özellikle buğdayda bulunan bir proteinden kaynaklanıyormuş. Gene kötü olduğu bir dönemde, doktor ilaç vermiş. İlk defa kullanıyor diye dayım merak edip odasına gitmiş. Bakmış nefes almıyor sanmış, korkmuş, nefes alıp almadığını anlamak için kafasını duvar tarafına, kuzenimin nefesini dinleyeceği şekilde uzatmış. Kuzenim o sırada uyanıp, gecenin 3'ü, 4'ü sıraları karşısında iki adam gözünü karşısında görünce çığlığı basmış! Ranzanın üstünde yatan küçük kız kardeşi top gibi kendini yere atmış, dayımın üzerine denk gelmiş. Anneannem karşısındaki yatakta yatıyormuş, hırsız vaaaaar diye uyanmış, erkek kardeş eline birşeyleri kaptığı gibi odaya koşmuş hırsızı pataklamaya, yengem nooooluyor diye bağıra bağıra odaya... Gece bütün ev ayağa kalkmış! Neymiş, çok meraklı olmayıp, bazı şeyleri oluruna bırakmak lazımmış... Olacakların önüne geçilemiyor çoğu zaman çünkü. Anınızı paylaşıp, bu anıyı bana hatırlattığınız, gülümsettiğiniz için teşekkürler...

Punto dedi ki...

Sizin hikayeniz de ilginçmiş Sevgili Dilek.