13 Eylül 2007

Boğaz’ın incileriydiler, şimdi seyirlik oldular!...

Prof. Murat Belge’nin ifadesiyle yalı yaşamı deniz kıyısında bir sayfiye yaşamı. Osmanlı toplumu deniz kıyılarındaki konutlarını bugünün insanı gibi kullanmamış. 20 yy. ‘a gelinceye kadar yalı sakinlerinin yüzmeleri söz konusu değil. Yalı deniz kenarında bir bahçe köşkü niteliği taşıyor. Büyük yalılar, yamaçlardaki köşklere bağlanıyor, ağaçlar, korular, havuzlar, küçük köşkler denizle bütünleşen bir kır yaşamının simgeleri. Bu bahçelerin kendine özgü ağaçları var. Defne, şimşir, erguvan, çınar,servi, ceviz, incir ve ıhlamur. Manolya ve fıstıkçamı sonradan gelmiş bu bahçelere. Bütün bahçelerde dut, ayva ve incir vazgeçilmez meyve ağaçları. Zavallı fındık çit olarak kullanılmış. Yalıya yakın bahçelerin favorisi de mor salkım ve asma. Bu bilgilerden sonra dönelim yine gezimize.Yalı gezisinin şimdi de detayını anlatıyorum size. Prof. Murat Belge’nin ifadesiyle 19. yy’dan günümüze kadar ayakta kalan yalı sayısı çok az. İşte bunlardan bazılarının yeni fotoğrafları ve bilgileri:
AYAKTA KALAN EN ESKİ YALI : Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı. Anadoluhisarı’nın kuzeyinde kalan bu yalı Boğaz’ın ayakta kalan-pek kalmış gibi değil ama- en eski yalısı. Meşruta Yalı olarak da biliniyor. Yalı 1699’da Amcazade Hüseyin Paşa için inşa edilmiş. Yalının 1893 Rus Savaşı sırasında yerleştirilen Rumeli göçmenleri yüzünden tahrip olduğu ve kısmen yıktırıldığı söylenir. Belge’ye göre büyük tahribat, günümüze kadar süren ihmalden.
MİMARI BİLİNMEYEN YALI : Fethi Ahmet Paşa Yalısı. Kuzguncuk’taki bu yalının ne yazık ki mimarı kesin olarak bilinmiyor. Yazmayan, gelecek nesillere bilgi bırakmayan bir anlayışın eseri bu. Yalı Damat Fethi Paşa tarafından satın alınınca genişletilmiş. Bugün de bu anlayış devam etmiyor mu? Murat Belge bunu çok güzel ifade ediyor; “bizim yalıların bir özelliği var. Hem enine hem boyuna büyürler” diye. Eski yalılarda olduğu gibi bu yalının da hem selamlığı hem de haremliği var. Yalının Kuzguncuk tarafı yanmış 1922’de. Fethi Ahmet Paşa’dan sonra damadı İngiliz Said Paşa’nın torunu Şevket Mocan yalının sahibi. Yalıyı pembeye boyatan Mocan. Yalı onaltı odalı, iki büyük sofalı. 1948’de büyük paralarla onarılmış bu sayede günümüze kadar gelebilmiş. Yalının tepelere doğru yayılan korusu da içinde yapı yapılmaması şartıyla İstanbul Belediyesi’ne bırakılmış. Koru çoğunlukla çam, çınar ve köknar ağaçlarıyla kaplı. ( Not: Çektiğim fotoğraflarda pembe yalı göremedim. Yanlışlık yapmamak için fotoğrafı Denizce Sitesi'den aldım. )
OTLARDAN İLAÇ YAPMASIYLA ÜNLÜ: Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı.Yalı Anadoluhisarı ile Kanlıca arasında. Hekimbaşı Salih Efendi otlardan ve çiçeklerden yaptığı ilaçlarla tanınıyor. Yalısının bahçesiyle, kendisine ait tepelerin sırtlarındaki bağ ve arazide her çeşit çiçekleri, bitkileri ve nadide meyveleri yetiştirmiş. Karanfil ve güle çok meraklı. Aşıladığı bir gül "Hekimbaşı Gülü"diye meşhur olmuş. Mevsiminde yalıyı, özellikle karanfillerle bir gelin odası gibi süslermiş. Yalı 18.yy’ın ikinci yarısında harem ile selamlık olarak yapılmış, günümüze sadece haremi gelebilmiş. Selamlık hekimbaşının ölümünden sonra hissedarlarca satılmış yerine modern bir yalı yapılmış.Yalı aşı boyası ile dikkati çekiyor. Bilindiği gibi normal boyalar kolay yanan kimyasallar. Aşı boya ise zor tutuşan bir boya. Diyeceksiniz ki yangın çıkarsa ne fark eder? Şöyle fark ediyor; yan yana iki yalı düşünün. Birinde yangın çıkmış. Yalının tahtalarını tutan çiviler kor halinde fırlayıp yandaki yalıya saplanabiliyor. İşte bu çiviler aşı boyayı tutuşturamıyor, normal boyayı kolaylıkla tutuşturuyor.
ÜÇ SOFALI 21 ODALI: Kıbrıslılar Yalısı. 18 yy’ın son çeyreğinde inşa edilen bu yalı Kandilli’de. Yalının ilk sahibi İzzet Mehmet Paşa Osmanlı sadrazamlarından. İzzet Mehmet Paşa ailesinden sonra yalının son sahibi Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa olmuş. Yalı diğer yalılarda olduğu gibi harem selamlık kısımlarından oluşuyor. Üç sofalı. Sofaların etrafında odalar yer alıyor. Toplam 21 odalı yalı. Yalının bahçesinde mermer bir musluk ve dilimli havuz var.OSMANLININ HUKUK MÜŞAVİRİ: Kont Ostrorog Yalısı. Bu yalının özelliklerini anlatmadan önce vurgulamak istediğim bir nokta var. Sağolsun Murat Belge yalıları anlatırken sahile bakmıyor bile. Burada şöyle bir sıkıntı oluyor. Benim gibi dikkatli dinleyenler anlatılan yalıyı seçmekte zorlanıyor. Şöyle diyebilse; üç tane yan yana yalı görüyorsunuz. Anlattığım yalı en sağdaki. Nokta atışı olmayınca Ostrorog yalısını atlamışım. Zaten diğer yalıları da internette bulduğum fotoğraflarına bakarak belirlemiştim. Ostrorog Yalısı’nı böyle atladım. Neyse. Ostrorog Yalısı Kandilli’de. Kont Ostrorog Yalısı’nın 19 yy.’ın birinci çeyreğinde yapıldığı biliniyor ama ilk sahibi bilinmiyor. Yalıyı 20 yy’ın başında Leon Ostrorog satın alıyor. Kont Polonya’nın eski ailelerinden. Leon Ostrorog, İslam Hukuku konusunda çalışmış bir akademisyen. Osmanlı hükümetince çağırılıyor ve sadaret hukuk müşavirliği yapıyor. Kont İstanbul’a yerleştikten sonra Lorandonların kızı ile evleniyor ve yalıya yerleşiyor. Yalı birbirine bitişik iki binadan oluşuyor. Harem dairesi orta sofalı karnıyarık tipte. Sofa muntazam bir dikdörtgen halinde evi ikiye bölüyor. Vaktiyle İstanbul’a gelen C. Farer, Piyer Loti gibi Avrupalı misafirler burada ağırlanmış. (Fotoğraf, Denizce internet sitesinden alınmıştır.)

16 yorum:

Bocuruk dedi ki...

En eski yalıda iskeleler mi kurulu? Yoksa bana mı öyle geldi? Şu an sahibi kim bilemiyorum ama mutlaka restore edilmeli güçlendirilmeli, ayakta kalması sağlanmalı diye düşünüyorum. Bilgiler için çok teşekkürler:)
Sevgilerimle...

Adsız dedi ki...

Murat Belge ile bu boğaz yalıları turunu hep yapmak istiyorum ama bir türlü kısmet olmadı. Bir gün eğer gidersem sayenizde bayağı bilgili gideceğim..
Sevgiler..

Punto dedi ki...

Sevgili Bocuruk; iskeleler sanırım yalı yıkılmasın diye "dayak" olarak konmuş. Pek onarım için konmuşa benzemiyordu.

Punto dedi ki...

Sevgili mavilimon; yıllarca her iki yakadan balıkçı tekneleriyle, küçük motorlu sandalımızla gittim, geldim. Yalıların, sarayların önlerinde balık tuttum. Ama bu gözle hiç sahile bakmamıştım. Sanırım hepimiz bakıp geçiyoruz bir çok tarihi esere. Ama ne olduğunu, değerini bilmeden. Meraklılar için gezi faydalı olur diye düşünüyorum.

B5 dedi ki...

Ne hos bir yazi olmus bu! Bitmesin istedigim türden.
Istanbul'umun bana göre karsi yakasindan yalilar..
Istanbul'un o meshur yanginlari cikmasa, sonrakiler de satip yiktirmasa kimbilir daha neler kalacakti bu sehirde.

Punto dedi ki...

Sevgili B5; insan eski yalılara farklı bir gözle bakınca çok şey görüyor. Yanan ya da yakılan yalıların yerlerine yapılan binalar, Boğaz'ı seyrederken insanın gözüne batan diken gibiler.
Umarım bu eski yalılar, gelecek nesillere taşınırlar.

Adsız dedi ki...

Bir rehber olarak tam 15 yıldır neredeyse haftanın en az bir günü yaptığım boğaz turunu sizden okumak ne kadar keyifli. galiba benim için öylesine sıradanlaşmışki yazmayı hiç akıl edemedim. Harika fotoğraflar içinde çok teşekkürler. sayenizde yunan adalarınıda gitmeden tanımış oldum ve artık gitmek için sabırsızlanıyorum.
sevgiler

Punto dedi ki...

Güzel temennileriniz için teşekkür ederim. İnsan çok görünce kanıksıyor. Bakılan pencere önemli sanırım. Yorumlarda belirtmiştim. Ben de 45 yıl boyunca yüzlerce kez geçtim bu yalıların önünden ama farklı bakınca farkı anlıyor insan.

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Punto Amca,
bu yalılara bakışımda acaba neler yaşandı bitti bu mekanlarda diye düşünürüm. Nedense garip de bir hüzün verir bana, içinde yaşamışların çoğu zaman hüzün içinde olduklarına dair bir his vardır içimde. Sanırım okuduğumuz kitap ve filmlerin etkisi...
Bilgiler için teşekkürler, geziye katılmış kadar olduk sayenizde...
Sevgiler

Punto dedi ki...

Sevgili Pınar; bir çok hüznün yaşanmış olması çok doğal ama mutlu günler de yaşanmıştır sanırım bu yalılarda.

Berceste dedi ki...

Cok guzel bir tur, cok guzel bir yazi olmus. Ben de Bogaz'dan son gecisimde ah su yalilar demistim :) Emeginize saglik.

O yalilarda ne hayatlar yasandi, ne olaylara taniklik etti ve acaba onarilanlarin ne kadari orjinali gibi diye de dusunmeden edemiyorum. Cocuklugumda Avrupa yakasindaki yalilardan birinde yasayanlari, o yalida verilen davetleri bilirdim, duyardim, sonra sahibi oldu, esi ve cocuklari sattilar, simdi kimbilir hangi sonradan gormenin eline dustu :(

Punto dedi ki...

Sevgili Dilek; Rumeli Hisarı'ndaki Yılanlı Yalı eşimin akrabalarınındı. Üç kardeşe kalmıştı. Üçünün de parası yoktu dökülen yalıyı onarmak için. Kardeşlerden biri hissesini Aydın Bolak'a sattı. Bolak, tüm yalıyı yıktı, içini beton, dışını özel tahtalarla ahşap yaptı. Yalının görüntüsüne dokunmadılar. Diğer iki kardeşe de yalının eklentisi bina kaldı. Bahçe de paylaşıldı. Bolak ölünce ismi duyulmamış bir zengin aldı o yalıyı.Yalı şu anda orijinali gibi ama yepyeni. Böyle olursa iyi tabii. Ya yalıları yakıp beton ev yapanlara ne demeli?.

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Punto Amca
ben de sizi sobeledim. Yeni bir oyun başlamış, adı "severim". 3 tane sevdiğiniz şeyi yazıyorsunuz.
Kolay gelsin
sevgiler

MorKoyun dedi ki...

b5in dedigi gibi okurken bitmesin istedim, muhtemelen yalilari anlatan bir kitap vardir, nerden bulmali dedim. Tesekkurler...

Punto dedi ki...

Sevgili Pınar; okudum günlüğünde sobelendiğimi. Yorum da bıraktım. Sevdiğim üç şeyi yazacağım. Bugün DDD günü. Sevgili Ayşem'in yazısını anonsladıktan sonra sevdiğim üç şeyi yazacağım. Sahi senin yeni şeklinde DDD'de uçmuş görünüyor.

Punto dedi ki...

Sevgili Morkoyun; bir kaç yalı daha var ama çok eski değiller. Yine de bugünün sahipleriyle ilgi çekebilirler. Onları da anlatırım. Sırada saraylarda var.