5 Ocak 2009

“Emekliye zam sadaka da, bizim ki ne acaba?”

2008 yılının özellikle son ayları çalışanlar için gerçekten kabus gibi geçti. 2009 da bu gidişle farklı olmayacak.Televizyonlarda hemen hemen her gün, işten çıkarılanların haberleri yer aldı.
Gazeteler de aynı şekilde işten çıkarılanları uzun süre gündemde tuttu.
Şimdi “çuvaldızı medyaya bir batıralım” bakalım.Gazetelerde ya da televizyonlarda siz hiç medyadaki işten çıkarmaları haber olarak izlediniz mi?
Hayır mı? Tabii ki hayır.

Sadece Gazeteciler Cemiyeti henüz işten çıkarmalar başlamadan bu konuda bir basın bildirisiyle uyarı yaptı. Bu uyarıyı bile medya kuruluşları haber olarak yayımlamadı. Sıkıysa yayımlasınlar da görsünler başlarına gelecekleri.
Bu işler böyledir. Piyasadaki işten çıkarılanları o da işinize gelen firmaları haber yaparsınız ama medyadan kapı önüne konanları haber yapamazsınız. Yaptırmazlar size. Medyadaki özgürlük bu kadardır sadece.
Bu konuyu yazarken bir anımı hatırladım.
Büyük bir gazetenin yazı işleri toplantısında haber değerlendirmesi yapıyorduk. O günlerde gazete taşeron sistemini ( ayrı bir yazı konusu bu iş de) uygulayıp sendikanın bağlantısını koparmış, belirli sayıda sendikalı olmadığı için toplu sözleşme görüşmeleri ve görüşmelerden elde edilen haklar tarihe gömülmüştü.
Çalıştığımız gazetenin patronu, “maaşlarınız artacak” vaadi ile çalışanları sendikadan istifa ettirmiş, önce maaşlar artmış ama sonra zam hayal olmuştu.
Gazetedeki yazı işleri toplantısı da bu “yeterli zammı alamadığımız” bir döneme denk gelmişti.
Biz dönelim haber toplantımıza.
O gün en önemli haber, işçi emeklilere yapılan zamdı. Zam her zaman olduğu gibi çok azdı.
Genel yayın müdürü manşeti hemen attı:
“Emekliye sadaka!...”
Toplantıdaki arkadaşlar birbirimizle göz ucuyla bakıştık. Sanırım hepimizin aklına patronun yaptığı zam gelmişti, işçi emeklisine yapılan zammın çok çok altındaki zam. Sesimizi çıkaramadık tabii.
Biraz sivri dilliyimdir. Tam ağzımı açıp bir şey söylemek üzereydim ki bir arkadaş patladı:
“patronun bize yaptığı zam sadaka değil mi?”
Sonra ne mi oldu?
Genel yayın müdürü her zaman yaptığını yaptı, lafı işitmemiş rolünü üstlendi, sakin bir şekilde odasına gitti.

Hiç yorum yok: