14 Aralık 2006

Babamın davulu

Çoğunuzun görmediği, bilmediği bir gazete vardır. Bizim Gazete. Adı üstünde "Bizim Gazete" Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin çıkardığı günlük gazetedir. İçinde çok değerli gazetecilerin yazıları yayınlanır. Yeni nesil gazeteciler burunlarını kıvırıp bakarlar bu gazeteye. Küçümserler.
O sayfaların içinde bilgi, tecrübe ve ders çıkarılacak bir çok anı vardır.
Bizim Gazete’de yıllardır Kelaynak imzası ile çok güzel yazılar yazan bir ağabeyimizin satırlarını zaman zaman sizlerle paylaşmak istiyorum. İşte bu haftaki yazısı:
......................................................................
DALLAS-Gurbette belli kanalları seyrettiğim için olacak birine takılınca sonuna kadar sabretme becerisini göstermek zorunda kalıyorum…Çat diye bir başka Türk kanalını bulma şansım da yok...Kim ne derse desin Nobeli kazanan bir Orhan Pamuk'u seyrederken mutlu olmamak ve Babamın bavulu konuşmasından etkilenmemek mümkün mü? Konuşma bende de, sanırım dinleyenlerde de babaların hatırlanmasına yol açtı... Ben de bu tablo ile babamı hatırladım ama mutluluğumu önemli bir eksiklik acı bir şekilde gölgeledi… Benim babamın bavulu yoktu.!
İstanbulda da doğup büyümemişti. Bunalıma girdiği zaman ne yapardı asla öğrenemedim… Ama çok iyi bildiğim şey, Paris’e kadar gidip boş defter dolduramayacağı gerçeği idi. O da bunalımlı günlerinde evden kaçmıştı ama Artvin dağlarında yol yapımında çavuş olarak çalışmış, öğretmen okuluna kaydını yaptıracak parayı biriktirmeyi başarmıştı… Orhan Pamuk’u kıskanamaz mıyım? Ben de babamın anlatabileceğim bir şeyini hatırlamak istedim….
....................
Çok sıkıldığımı ona anlatamazdım… 1947’li yıllarda, köyümüze sadece sabahları tek otobüsün geldiği dönemde bana opera dinletirdi… Her zaman kolunu çevirmeyi sevdiğim büyük gramafonumuzda Verdi’nin nerede ise tüm operalarını dinlemiştim. Önce sıkılarak, sonra merak ederek, daha sonraları da babam konularını anlattığı için anlayarak dinlemeğe başladığım bu çok sesli müzik belli bir zaman sonunda gözlerimi kapayıp inanılmaz renk cümbüşüne dönen hayallerime eşlik eder hale geldi. Tek sesli kültürümüzün eksikliğini anlatırken de uyumu öne alırdı babam…
Orhan Pamuk kendi başarısını görmesi için ne kadar içtenlikle “keşke babam burada olsaydı” dediği zaman yüreğimde o baba özlemini ve sıcaklığını duydum … Ve ben tam aksi bir dilekte bulundum… İyi ki babam bu günleri görmedi dedim…
.......................

Babamın zihnimde yer eden ve zaman zaman açmağa çekindiğim çok seslilik üzerindeki nasihatlerini üst üste yerleştirdiği zihin bavulunu korkarak açtım… Babam kültürümüzde yer etmiş tek sesliliği yenmemiz gerektiğini sık sık vurguluyor, bizim kullandığımız fikrini açıklama işinin bir senfoni uyumu içinde değerlendirmediğimizi tekrarlıyordu… Ve bunun giderek kakafoniye döndüğünü söylüyordu… Tek seslerin çoğu zaman kuvvet kazanarak güçlendiğini, karşı fikirleri gördüğü anlarında kavgaya çekişmeye döndüğünden rahatsız oluyordu. Bu tek sesi duymak tek ses olmak özlemiydi… Oysa olması gereken çok seslilik içinde uyumun, seslerin ayrı ayrı çıksalar da birleştikleri zaman daha başka bir melodi olacağı gerçeğidir diyordu… Ve ekliyordu… Demokrasinin temeline konacak harcın sağlam olması için belli eğitimin de tamamlanması şarttır. Ülkenin önündeki en önemli iş, eğitimi yaymaktan ve çok sesliliği kavramaktan geçer.
.......................
Başbakanımızın meydan okumasından devletin hemen her kurumu nasibini alıyor… Hükümet olmakla devlet yönetmek arasındaki fark içteki tek seslilik alışkanlığının armoni fukaralığından kaynaklanıyor… Hazımsızlık nerelere kadar ulaştı dersiniz?
Dışa dönük dağınık ve kakafonik ses, içe dönük davul tokmağını aratmayacak hırçın vuruşlar olgunluğun mu işareti?… Koyun ve çobanın kurban edildiği tartışma yıllardır en önde gitmiyor mu?
Önce Genel Kurmay Başkanı'nın biraz da başkalaştırılmış Kıbrıs konusunda bilgilendirilmedik çıkışı, Cumhurbaşkanı'nın haberimiz yok açıklaması ardından erken seçim önerisi ve gelen aşırı tepki neyin resmidir? İçteki kakafoni artıyor. Dışta ise AB yolundaki zorluklar, keskin dönemeçler, cezalandırmalar ve haksızlıklar bizi giderek daha çok bir olma, değişik seslerden bir milli senfoni yaratma zorunda bırakmıyor mu? AB yolunda Kıbrıs’ın engel olması diğer engelleri örtmeyecek. Giderek daha zor anlar bizi bekliyor…
Bırakalım mı? Hayır… Daha açık ve gerçekçi olalım yeter… Hiç olmazsa dışa karşı birbirimizi dinleyelim, anlayalım… Formül gene çok seslilikte… Aykırı gibi gelen sesleri dinleme alışkanlığımız olsa onları birleştirip bir senfoni yapacak kadar becerikli değil miyiz?... Çok sesten kakafoni değil, senfoni yapmağa mecburuz..
.......................

Babamın zihnimde yer eden ve zaman zaman açmağa çekindiğim çok seslilik üzerindeki nasihatlerini üst üste yerleştirdiği zihin bavulunu kimseyi uyandırmadan olduğu yere bıraktım… Ülkemdeki bitmez eksilmez çekişmeyi demokrasi deyip geçen, padişah olup koltuğa kurulan tavrı, karalamayı, yaralamayı, aşağılamayı, tehdidi düşündüm… Aynı fikri ömrü boyu durmadan, bıkmadan tekrar etti babam. Uzaktan da yakından da hoş gelmeyen bir davulun sesi olarak orta yerde kalakaldı cümlesi… Babam haklıydı, ama ne yazık ki bugün de tek ses ve kakafoni hakim her şeye. Usulca bavulunu zihnimin derinliğinde aynı köşeye koyarken, kendime de teselli çıkaracak bir cümle buldum…
Babam iyi ki bugünleri görmedi.

6 yorum:

Berceste dedi ki...

Punto amca iyi ki bir misafiriniz var. Bizim Gazete de belki su anda okunmayi en cok hakeden gazetelerin basinda! Ancak ne yazik ki oyle bir doneme geldik ki Gazeteciler Cemiyeti'ni gazeteler bile tanimaz oldular :( Keske eski gunlerdeki degerini, itibarini kazanabilse. Eskilerin ozverisi ile ayakta. Sonrasi beni oldukca dusunduruyor ve sahip cikmaliyiz diyorum!

Harika bir yazi!

Punto amcanin agabeyinin zihnine, kalemine saglik! Bir bitkinin fotosentez yaptigi gibi, siz de yazinizda kelimelerle, harflerle fotosentezi olusturmus, fazlasi zararli olan karbondioksidi essiz bir cicege besin yapmissiniz!

Punto dedi ki...

Sevgili Dilek,
Yazının sahibi zaman zaman bu siteye konuk olacak. Ağabeyimiz bir zamanlar Babıali'nin en iyi genel yayın müdürlerinden biriydi. Bugün her gazetede yazabilecekken yalaka olmadığı, kulis yapmadığı için kimse farketmiyor ya da bilerek fark edilmiyor.

Tulosh dedi ki...

Bu neden hep böyle ülkemizde? Yazık gerçekten yazık. Birçok doğru düşünür tecrübeliler yalaka olmadığı ve belkide saçma sapan polemikler yaratmadığı için seslerini duyuramıyorlar. Fikir özgürlüğü direkt olarak kısıtlanmasana dolaylı olarak bu şekilde kısıtlanmıyor mu?

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Çok çok güzel bir yazı,
Bizim gazete yi bulup okumak istiyorum bende..
bu gazeteyi daha önce hiç okumamış, duymamıştım.
Bizlere tanıttığınız için çok teşekkürler.

Punto dedi ki...

Haklısınız. Gazetecilik bir yerde yaratıcılık ister. Farklı görmeyi gerektirir. Oysa patronlar yaratıcı olanı değil, iş bitirici olanı seviyorlar.

Sevgili Pınar,
Gazeteyi zor bulursunuz. Çok satılmadığı için çok yere dağıtılmıyor. Ama ben bu ağabeyimizin yazılarını sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.

Adsız dedi ki...

Elinize,kaleminize sağlık,
keşke gerçek çok seslilik hayatımıza girebilseydi.Şu anda Türkiye'de ciddi müzik eğitimi alanlar bile tek sesli ve uyumsuz.
Ahenkli çok sesli günler özlemiyle sizleri kutluyorum.F.K