6 Aralık 2006
Beyaz sinek haberinden çıkan ders
Çok şükür, Hürriyet’te Nezih Demirkent döneminde çalıştım. Ne patron baskısı vardı, ne de tiraj kavgaları. Nezih Demirkent gazeteciliğin gazeteciliğini yapıyordu. …Ve Hürriyet Hürriyet’ti.
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra sıkıntılı günler geçiren Hürriyet’te dedikodular ayyuka çıkmıştı. Nezih Demirkent görevden alınacaktı. Biz bu dedikodulara aldırmıyorduk ama ateş olmayan yerden duman da çıkmazdı.
Nezih Ağabey, tüm bu olumsuzlara rağmen işini yapıyordu. Bölge gazeteleri fikrini inanıyordu. İzmir’de çıkarılan bölge ilavesi tutmuştu. Zira büyük şehirlerdeki yerel gazeteler güçlenmiş, İstanbul merkezli gazetelerin tirajlarında ciddi düşüşler olmuştu. Bölge ilaveleri yerel gazetelerle rekabet edebilirdi.
Nezih Ağabey yazı işlerinde iş bölümü yapmış, bölgelerin sorumluluğunu bana vermişti. İzmir’den sonra Bursa’da da bölge ilavesi çıkardık. Sıra Adana’ya gelmişti.
Bir gün Nezih ağabey odasına çağırdı beni “Hadi bakalım” dedi. “Adana’nın yolları taştan. Hazırlan Adana’ya gidiyorsun. Yanına Birini al. Haber ajansı da sana yardım edecek. Yarın yola çık. 10 gün sonra ilaveyi masamda istiyorum”.
Emir demiri keserdi. Apar topar hazırlandım ve otomobille yola çıktım. Kasım ayıydı. Yollar felaketti. Zar zor Gülek Boğazı’nı geçip Adana’ya vardık. İlk defa gidiyordum.
Ertesi sabah matbaadaydım. Öğlen oldu. Uzun yıllar Hürriyet’in Adana temsilciliğini yapan İskender Ayvalık koluma yapıştı. “ Kebapçıya gidiyoruz öğlen yemeği için. Adana’nın kebabını yemeden işe başlamak yok”dedi.” Peki” dedim. O zamanın meşhur kebapçısı Onbaşılar’a gittik. Masaya oturduğumda alışkanlıktır ya etrafı bir kolaçan eder insan. Bir şey dikkatimi çekti. Çekmeyecek gibi değildi zaten. Pencerelerin içlerine sineklikler konmuştu. Tüm pencerelerde sineklik vardı. “İskender” dedim, “çok mu sinek var Adana’da. Bu sineklikler de neyin nesi?” Cahilliğime güldü. “Evet sinek için bunlar ama beyaz sinek için” dedi. “Yahu dedim, sinekler Adana’da ihtiyarladı mı?. Beyaz sinek de nereden çıktı”. Şöyle bir süzdü beni “Siz İstanbullular nereden bileceksiniz beyaz sineği. Bu sinek pamuğun baş düşmanıdır. Gözle görünmez. Onun için özellikle kebapçılarda sineklik vardır”.
Beyaz sinek kafama takılmıştı. O zaman ne internet var ne yahoo ne de google Adana’nın belalısı nasıl bir şeydi acaba?
Çıkaracağımız ilave için İstanbul’dan haber yapması için Kamil Başaran’da gelmiş, Adana’da çeşitli röportajlar yaparak ilaveye malzeme topluyordu.( Bazılarınız belki hatırlar. Galata Köprüsü’nde işyeri olan bir lokantacı, aleyhine yazı yazdı diye Gazete Gazetesi’nin yazı işlerine kadar girerek Kamil Başaran’a ateş edip öldürmüştü. Rahmetliyi bir kez daha anıyorum.)
“Kamil” dedim. “Sen de gazeteci isen bana beyaz sineğin fotoğrafını getirirsin”. Şaka yollu söylemiştim bunu tabii. Görünmeyen sineğin nereden fotoğrafını çekecekti. Bir şey söylemedi.
Haberler toplandı, bir hayli ilan alındı. Adana’da özellikle basın camiasında heyecan doruktaydı. “Hürriyet 01” doğacaktı.
Bizde heyecanlıydık. Zira Adana gazetelerin en az satıldığı bir şehirdi. İlave tutacak mıydı?
Yoğun bir şekilde çalışırken Kamil elinde bir diya ile çıkageldi. “Ne o” dedim. “Nedir elindeki”. Kıs kıs gülüyordu. “İşte Ağabey, beyaz sineğin fotoğrafı”.
Şaşırmıştım. Şöyle ışığa doğru tuttum, pek bir şey anlamadım. Camlı masaya koydum, bizim tabirimizle Lupla sizin anlayacağınız büyüteçle diyaya baktım. Baykuşu andıran bir böcek.
“Nereden buldun bunu” diye sordum düşünmeden. “Biliyorsun ağabey gazeteciye haberin kaynağı sorulmaz”. “Olur mu öyle şey. Koymam bunu nereden aldığını söylemezsen” dedim. “Çukurova Üniversite’si arşivinden ağabey” dedi. “İzin verdiler mi yayınlanması için” diye sordum. “Yayınlanmasını istiyorlar ama diyayı arşivlerinden çıkarmıyorlardı. Birilerini ayarladım, aldım. Hemen renk ayırımı yaparsanız akşam üstü yerine teslim ederim”.
Kaçırır mıyız hemen renk ayırımı yapıldı. Diya yerine ulaştırıldı. Beyaz sinek
hakkında da bilgi getirmişti. Bu böcek krem renginde, 1mm boyunda küçük bir sinekti. Pamuk yapraklarının alt tarafındaki genç nesil yaprağının öz suyunu emiyor ve kurutuyordu.
Biz de tüm hazırlıklarımızı bozup ilavenin ilk sayfasına “İşte Adana canavarı” başlığı altında boydan boya beyaz sineğin fotoğrafını yerleştirdik.
EEEE. Diyorsunuz ne özelliği var bu anının değil mi?
Esas iş bundan sonra başlıyor.
Heyecanımız doruktaydı. Baskı günü geldi çattı. Bir ara Nezih bey seni arıyor dediler. Telefona gittim. “Alo” demeden Nezih ağabey “Ne yaptın ilaveyi. Birinci sayfada neler var” diye sordu. Ben de bir şeyler becermenin gururu içinde “beyaz sinekle ilgili haber var ağabey” dedim. Dedim ve hayatımın en ağır fırçasını yedim. Bu fırçalar izninizle benim hafızamda kalsın. Son cümlesi “Bırak hayvanları da, insanları koy ilaveye insanları” oldu.Şaşırmıştım. Çok güzel bir şey yakaladığımızı sanırken, tüm hayallerim altüst olmuştu. Ne yapacaktım şimdi. Bende renk menk kalmamış ki İskender Ayvalık “ne oldu”? Diye sordu. Sonra güldü. “Aldırma yahu biz bu fırçaları her gün yiyoruz” dedi.Fırça önemli değildi. Önemli olan haberi kullanmaktı.Üzerinize afiyet biraz Karadenizli inadı vardır bende. Ne olursa olsun beyaz sineği kullanacağım dedim kendi kendime. Mesleği Nezih Bey’den öğrenmiştim. Bana hak vermeli dedim. Çok çoğu kovarlar bizi. Olur biter.Ben yine bildiğimi yaptım. Tam sayfa beyaz sinekli sayfayı kullandık ve bastık. Ertesi gün merak içinde tepkileri bekledik. 2 saat içinde Adana içinde ilaveli gazete bitmişti. Bu bize yeterdi. Birkaç gün sonra zorlu bir yolculuktan sonra İstanbul’a döndüm. Ertesi gün çekine çekine gazeteye gittim. Yazı işlerine girdim. “Hoş geldin”, Şalgam suyu getirdin mi? gibi klasik soruların dışında bir önemli bir durum yok gibi görünüyordu. 5 dakika sonra sekreter hanım Nezih Bey’in beni beklediğini haber verdi. Kapıyı tıklatıp içeri girdim.Nezih ağabey göz ucuyla bana şöyle bir baktı, “gel otur” dedi. Çekine çekine masasının önündeki koltuğa iliştim. Masanın üstünde “Adana 01 ilavesi” ve tabii kocaman fotoğrafı ile beyaz sinek duruyordu.“İyi iş çıkarmışsın” dedi. “Adana’dan biraz önce vali, belediye başkanı aradı. İlaveyi çok beğenmişler. Tüm okullarda sınıflara asılmış. Hemen de tükenmiş”.Çok sevinmiştim bir anda. Kovulma cümlelerini beklerken, iltifatla karşılaşmam şaşırtmıştı beni. Üstelik hiçbir şeyi beğenmeyen Nezih Bey’den geliyordu bu iltifatlar.Nezih Ağabey devam etti. “Bak” dedi. “Biz İstanbul’da oturmuş, ülkeyi idare ediyoruz. Bunun ne kadar yanlış olduğunu bize gösterdin. Her şeyi yerinden görüp öğrenmek gerekiyormuş”.Adana’nın sıkıntılarını sordu. Anlattım, not aldı.Biliyorsunuz, Nezih Bey Hürriyet’ten ayrıldıktan sonra kıdem tazminatı olarak Hürriyet bünyesindeki Dünya gazetesi’ni aldı. Sonra Dünya’yı yoktan var etti. Ekonomi gazetesi olarak bugünlere getirdi.Meslek hayatımın son yıllarını onunla çalışarak geçirdim. Ölene kadar beraberdik.Dünya’da bir ilki başlattı. Bölge toplantılarını. Uzmanlarla birlikte tüm şehirleri gezdi. Oralarda toplantılar yaptı. Dertlerini dinledi, bu dertleri gazetesine taşıdı. Bir gün bana “o beyaz sineği hatırlıyor musun. İşte ben Anadolu’yu bu beyaz sinek sayesinde tanıdım” Dedi. Bugün Dünya gazetesini ayakta tutan Anadolu’nun Dünya’ya duyduğu güvendir. Zira onların ayaklarına kadar gelen Dünya, onların eli ayağı, dert ortağı olmuştur. Bazı gazetelerin düzenlediği bölge toplantıları, taklit olduğu için tutmamıştır, tutması da zordur.Nezih Ağabey’i bu sanal ortamda rahmetle anıyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
11 yorum:
Gene çok güzel bir anı Punto amca, nereden nereye! Beyaz sinek bunları bilse mutlu olurdu herhalde :) Teşekkürler paylaştığınız için.
Sevgili Dilek,
İnsan yaşadıkça neler görüyor. Benim ki basit bir karardı. Ama sonucunun bu olması, kararın doğru olduğunu görmek mutluluk verici tabii.
sonunda sitenizden bahsedip (son yazida) link verebildim agabey. sizden ögrenecek çok seyimiz oldugu ortada. diger site okurlari da görsünler istedim. hele de ortamin vicik vicik oldugu bir dönemde...
sevgi ve saygilar,
tijen
Sevgili Tijen,
Link için teşekkür ederim. Umarım çok sayıda genç anılarımızı okur ve bir şeyler öğrenir. Bu bizi mutlu eder.
Merhaba
bu anılar gerçekten bizlerin yoluna ışık tutuyor. Hepsi çok güzel birer örnek.
Kendi düzenlediğim sayfayı artık daha bilinçli oluşturmam gerektiğini farkediyorum.
Her bilgiyi araştırarak öğrenmek istiyorum. Sizlerin, haber için yaptığı çalışmaları ve kararlığı görünce takdir etmemek mümkün değil...
Pınar hanım,
Bizim yetişme tarzımıza göre gazeteciliği öyle aç telefonu karşındaki ne söylüyorsa onu yaz, ya da size bir köşe versinler oradan özel hayatınızı, aşklarınızı anlatın şeklinde algılamıyoruz.Şüphesiz sorumluluk isteyen bir meslek .
Ben bu siteleri çağın buluşu olarak görüyorum. Eğer siteler bilgiyi ön planda tutarsa paylaşım çok daha fazla olur diye düşünüyorum. Benim anılarım bitmek üzere. Sanki mecburmuşum gibi kara kara ne yazacağımı düşünüyorum.
Sitenize daha çok emek verirseniz hem güzel olacak, hem birileri faydalanacak siz de bundan mutluluk duyacaksınız. bunu düşünmeniz bile bir adım .İşe yaradığına inanmak en güzel duygu bence.
Ne kadar güzel anlatmışsınız. Anılara zaten bayılırım, sanki o günü yaşarcasına sürüklenir giderim anlatımlara. Adanaya hiç gitmedim ama beyaz sineği öğrenmiş oldum sayenizde :) Unutmayacağımda...
Şimdi var mı beyaz sinek Adana'da bilmiyorum ama bir şeyi yerinden öğrenmek gerektiğini biliyorum artık. Umarım bu anılardan sizlerde kendinize bir pay çıkarırsınız.
Bloğunuz çok güzel bir kaynak olmuş..Anılarınızda harika..Bende ileride bu şekilde işimle ilgili anılarımı yazmak istiyorum..
Ben de şimdi sizin sitenizi gördüm. bana link vermişsiniz. Teşekkür ederim. siteniz güzel. bende link verdim size. İleride anılarınızı yazacaksanız mutlaka günlük tutun. Fotoğraflı, belgeli, saat saat. belki de tutuyorsunuzdur. Ben çok pişman olduğum için tekrarlıyorum herkese. 20-25 yıl öncesini hatırlamak çok kolay değil. Örneğin beyaz sinekli Adana ilavesinden insan bir tane saklamaz mı? Belki Hürriyet'in arşivinde bile yoktur.
Ben teşekkür ederim. Tijen hanım saolsun sayesinde anılarınızı okuma şerefine ulaştım. Kesinlike doğru söylüyorsunuz. Tecrübeli birisinin nasihatları herzaman önemlidir, bende elimden geldiğince günlük tutacağım.
Yorum Gönder