Uluslararası Tiyatro Enstitüsü, 1962 yılından başlayarak kuruluş amaç ve ilkeleri doğrultusunda topluluğa üye ülkelerde kutlanmak üzere, bir tiyatro günü saptanmasını kararlaştırır. Bunun için 1954’den beri tiyatroyu yaşatmaya çalışan “Uluslar Tiyatrosu”nun açılış tarihi uygun görülür: "27 Mart.”
Ülkemizde de "27 Mart Dünya Tiyatro Günü" medyada küçük haberlerle kutlandı. Tiyatrocular, bazı sivil toplum örgütleri ise bu günü protestolarla kutlamak zorunda kaldılar.
Robert Kolejli öğrenciler yoğun ders trafiğini aksatmadan, Lüküs Hayat müzikaline hazırlanmışlar. Sanki yıllarca prova yapmışlar. Aileleri ne kadar gurur duysa azdır bu çocuklarla.
KÜÇÜK SALONDA BÜYÜK OYUN
Üst balkonu da olan şirin küçük bir tiyatro salonundayız. Suna Kıraç Tiyatro Salonu. Tüm yerler dolu. Heyecanla oyunu bekliyoruz. Oyunun ismi Lüküs Hayat. Yıllardır eskimeyen müzikal. Orkestra yerini alıyor ve oyun başlıyor. Oyuncuların hepsi çok güzel oynuyorlar, orkestra hatasız çalıyor, ışık düzeni, teknik donanım hepsi profesyonel ama tüm bu güzelliği sergileyenler ise amatör. Amatör de değil "öğrenci". Evet. Robert Lisesi’nin öğrencileri. Hiçbir profesyonel yardım almadan gerçekleştiriyorlar oyunu. Oyunun birinci arasında gözlerimi kapıyorum, çocukluk yıllarıma doğru uzun bir yolculuğa çıkıyorum.
Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nün köy çocuklarından oluşan öğrencileri, okulun bahçesinde Tırtıllar oyunundan sonra ikinci müzikali oynuyorlar. "Tarih Diyor ki" oyununu.
Bir meydan hatırlıyorum. Lüks ışıkları, gemici fenerleri. Ağabeyler farklı giysiler içinde. Müzik aletleriyle bir şeyler çalıyorlar. Hatırladıklarım bunlar. Evet, yıl 1944. Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nde hummalı bir çalışma var. Enstitünün müzik öğretmeni sağa sola koşuyor. Öğretmen bu koşuşturmayı "anılarında" şöyle anlatıyor:
“1944 yılının sonbaharında, enstitü ilk mezunlarını verecekti. Bir tören ve gösteri düzenlenmesi kararlaştırıldı. Orkestra ve korodan başka bir de müzikli piyes sahneye konacaktı. Oyunun adı “Tırtıllar”dı. Bunun için tüm arkadaşlar seferber olmuştuk. Çalışmalar ders saatleri dışında okulun çeşitli yerlerinde sürdürülüyordu. Sahne dışarıda hazırlanacak, törenle gösteri açık havada yapılacaktı.
Elektriğimiz henüz yoktu, lüks lambaları, gemici fenerleriyle aydınlanıyorduk. Tören gününe dek hep içerde çalışmıştık. Temsil ve konser geceye kalmıştı. Parçaları çalarken temsile eşlik ettiğimiz sırada yay kıllarının gevşediğini fark ettik ama konseri ve temsili kazasız belasız bitirmiştik.”
Köy çocukları “Tırtıllar” tiyatro oyununu, yani bir müzikali gemici fenerleri altında oynuyor, yine köy çocuklardan oluşan orkestra eşlik ediyordu.
Gözlerimi bir müzikle açtım. Lüküs Hayat’ın ikinci bölümü başlamıştı, ikinci, üçüncü bölüm bir nefeste geçti.
Çocuklar ayakta alkışlanırken, onlar da kendilerini seyreden annelerini, babalarını, ailelerini ve öğretmenlerini alkışlıyordu.
1944 ve 2007 yılları. Köy çocuklarının da, kolej öğrencilerinin de ortak heyecanı tiyatroydu.
Ne diyorlar Tiyatro bildirgesinde:
"Tiyatro; insanı, insana, insanla anlatan bir sanat türüdür ve bu nedenle de bütün dünya bir oyun sahnesidir, tiyatronun ta kendisidir. Tiyatronun bu yapısından hoşlanmayan bazı zihniyet sahipleri tiyatronun varlığını ortadan kaldırmak isteseler de hep kaybetmişlerdir”.
Sizi, 27 Mart’la ilgili medyada tek sütuna sıkıştırılmış bir haberle baş başa bırakıyorum:
Atatürk Kültür Merkezi (AKM) çalışanları, tiyatro oyuncuları ve onları destekleyen sivil toplum ve meslek örgütleri, AKM önünde toplanarak, kültür merkezi ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin yıkılmaması için gösteri düzenledi.
Sanatçılar, bazı sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin üyelerinden oluşan grup, Taksim'de protesto gösterisi yaparak, Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin yıkılmamasını istedi.Tiyatro sanatçısı Orhan Aydın tarafından okunan basın açıklaması metninde, gecekondularda yaşayanların evleri yıkılırken direndikleri belirtilerek, ''Biz de kendi salonlarımızı, sahnelerimizi aynı niyetle, dikkatle, özenle korumalıyız. Tek bir koltuğumuzun, tek bir spotumuzun başkası tarafından sökülmesine izin vermemeliyiz. Bedenlerimizi kalkan ederek, gerekirse dozerlerin önüne yatarak salonlarımızın yıkılmasına 'hayır' demeliyiz. Sanat korkakların işi değildir. Hele tiyatro hiç değildir'' denildi.