20 Ocak 2008

Beşiktaş dolmuşu beklerken ıslananlar!...

Besiktaş Iskelesi: Besiktaş İskelesi’nin yapısı, mimari açıdan değerli. Beşiktaş'ta ilk iskele 1851 yılında ahşap olarak inşa edilmiş. Bu iskele1884 yılında yıkılmış. Sonra yeniden yapılmış. 1908 yılında iskelenin deniz tarafı doldurulmuş. Rıhtım inşa ettirilmiş, 1913 yılında bugünkü 2 katlı iskele yapılmış. İskeleyi mimar Ali Talat Bey yapmış. Tabii yaptıran da Sirket-i Hayriye. Beşiktaş İskelesi lodos fırtınasına açık olduğu için sık sık tamirat gördüğü bir gerçek.İskele binası ilk yapıldığı yıllarda düğün salonu olarak da kullanılmış.

İstanbul’un trafiğinde çile çekmeyen var mıdır? Bence yoktur. Bir dokunsam binlerce feryat yükselebilir dostlarımdan.1970’li yıllardı. Meydan – Larousse Ansiklopedisi’ni hazırlıyorduk. Ansiklopedi, Yeni Sabah binasında hazırlanıyordu. Bina da Cumhuriyet’in karşısındaydı.Aslına bakarsanız yerinin tarifi şöyle; Sirkeci’den Cağaloğlu’na doğru, Bab-ı Ali yokuşunu çıkın. Sağdaki İran Konsolosluğunun köşesinden dönün. Ve yürüyün. İstanbul Erkek Lisesi’ni geçin. Bina oralarda bir yerdeydi işte.
Akşamüzeri saat 18.10 sıraları. Hemen fırladık eşimle binadan. İp gibi yağmur yağıyor- nerede o eski yağmurlar- diyor insan.Ara sokaklardan Eminönü’nü bulduk. Telaşımız 18.35 vapuruna yetişmek için. O dönemlerde de Boğaz’a hemen köprünün dibindeki iskeleden vapur kalkıyor. Boğaz boyunca her iskeleye uğrayan bir vapur. İlk durağı da Beşiktaş. Biz de eşimle Beşiktaş’ta ineceğiz. Hem sabah işe giderken hem de akşam iş dönüşü vapuru kullanan nadir kişilerdeniz.Boğaz vapuru iskelesinin hemen önünde de Beşiktaş dolmuş durağı var. Bir kuyruk. Bir kuyruk.

KİMSE ALDIRMAYINCA...
Siz deyin 30 metre, ben diyeyim elli metre.Malum. Yağmur yağıyor ve trafik felç. Dolmuşlar trafiğin bir yerlerinde sıkışıp kalmışlar. Kuyrukta bekleyenlerin birkaçında şemsiye var o kadar. Yağmurdan sucuğa dönmüşler.
Biz de vapura yetişme telaşı içinde hızla yanlarından geçtik. Tam vapura bineceğim kafama bir şey takıldı. Vapur beş dakika sonra kalkacaktı, o kadar insan Beşiktaş’a gitmek için yağmur altında bekliyordu. Olacak iş miydi bu?Geri döndüm, kuyruğun başına doğru seslendim; “Arkadaşlar. Beş dakika sonra Beşiktaş’a vapur kalkıyor. Burada boşu boşuna yağmur altında beklemeyin.”Şimdi diyorsunuz ki tüm sıra hemen dağıldı, ve vapura koştular.Ne gezer!. Kuyruğun başındakiler hiç kımıldamadı. Yerlerini kaybetmemek için. Sanırım bana inanmadılar. Kuyruğun arkalarından birkaç kişi fırladı sıradan ve gişelere koştu.Ben de acele acele geminin yolunu tuttum.

DENİZ YOLU RAHATLIĞIN ADI
Bu anımı sizlerle neden paylaştım?Yıllardır İstanbul trafiğini rahatlatmak için deniz ulaşımı gündeme gelir.Genelde İstanbulluların sadece Anadolu yakasında oturanları kullanır deniz ulaşımını. Köprüler yapılmadan bu yol mecburiyetten kullanılıyordu. Şimdilerde ne kadar kullanılıyor bilemiyorum. Bildiğim bu yolun kullanılır hale getirilmesidir.
İstanbullu bir türlü deniz yolunu kullanmasını bilmez. Bu bilmezlikte tanıtımın iyi yapılmamasının payı da var şüphesiz.Tabii bu işin bir de iskeleler yanı var. Vapurdan indiniz. Kuş değilsiniz ki gideceğiniz yere uçasınız.Eğer iskeleye indiğinizde gideceğiniz bölgeye hemen vasıta bulabilirseniz, deniz ulaşımı cazip hale gelebilir.

İSKELE KAVRAMI GELİŞİNCE...
Hazır iskelelerden konuşurken Boğaz’a ayrı bir güzellik katan iskelelerimiz hakkında da biraz bilgi vereyim;
19. yüzyıla kadar Boğaz’da iskele kavramını göremiyoruz. Gemilerden yolcuları sandalların aldığı, sandalların önemli bir rol üstlendiği bir dönem.“Şirket-i Hayriye” şirketi kurulduktan sonra da sandalların önemi devam ediyor.Daha sonraları gemilerin yanaşmasına uygun iskeleler inşasına dair bir proje hazırlanıyor ve iskelelerin yapımına başlanmış.
Hâlâ kullanılan bazı tarihi iskelelerimiz:

Arnavutköy iskelesi: 20. yy. başlarında inşa ettirilmiş. Tabii Sirket-i Hayriye tarafından. 1986'da sahilden kazıklı yol geçince eski iskele süs olarak kaldı ve yolun kenarına yeni bir iskele yapıldı.
Bebek İskelesi: Bebek Koyu'nun ortasındadır. Bebek parkının önündedir. Küçük iki yapıdan oluşur. Yapılardan büyüğü bekleme salonudur.

Anadoluhisarı İskelesi: Eski Anadoluhisarı iskelesi 1393 yılında Yıldırım Beyazıt tarafından Antik Çağdan kalan Zeus Mabedi'nin yıkıntıları üzerinde inşa edilmiş olup, önceleri Güzelhisar adıyla anılan, Fatih Sultan Mehmet'in Rumelihisarını yaptırmasından sonra Anadoluhisarı adıyla anılmaya başlamış. Anadoluhisarı'na ilk iskele Şirket-i Hayriye tarafından ahşap olarak, 1851 yılında fahihanelerin nihayetindeki Hisar önü denilen yere inşa edilmiş iken 1905 yılında yıkılarak yeniden inşa edilmiş. Boyama işleri Şirket-i Hayriye'nin Hasköy Tersanesi baş nakkaşı Hasan Usta tarafından yapıldı. Anadoluhisarı İskelesi T.C. Kültür Bakanlığınca taşınmaz kültür varlığı olarak tescilli olduğundan restorasyon izni ile ahşap olan iskele platformu yerine betonarme kazık üzerine yapılan platform ve iskele binası olarak 1989 tarihinde 510 m2'lik platform üzerinde 135 m2'lik aslına uygun restore edilerek bugünkü halini almış.
Kandilli İskelesi: Bu iskelenin başına gelmeyen kalmamış. Şirket-i Hayriye tarafından yapılmış, 1916 yılında yanmış. Yerine yapılan iskele de bir geminin hışmına uğramış. Boğaziçi'nin tarihi ve geçmişini yansıtan iskelenin inşa tarihi net olarak bilinmemektedir. T.C. Kültür Bakanlığı İstanbul III Numaralı Kültür Ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun onayı ile yakın tarihte aslına uygun olarak restore edilmiş. Denize kazık çakılarak elde edilen 345,60 m2'lik platform üzerinde 98 m2' lik ahşap kaplamalı iskele binası aslına uygun olarak inşa edilmiş.
Kanlıca İskelesi: Boğaziçi'nin yaşam ve geçmişteki mirasını yansıtan ve Şirketi Hayriye döneminde de önemli iskelelerimizden olan Kanlıca İskelesi, yoğurtları ünlü semtin simgesini tamamlıyor. İnşa tarihi kesin olarak bilinmiyor. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığınca taşınmaz kültür varlığı olarak tescilli olduğundan alınan restorasyon izni ile 1989 yılında iskele binası yapılmış.
Diğer bazı tarihi iskeleler:
Ortaköy İskelesi: Ortaköy Vapur Iskelesi Sokagi'nin denize kavustugu yerde, Ortaköy Meydani'nin kenarindadir. 20. yy basinda insa edilmistir. Türk neoklasigi üslubunda, tek katli, kare formunda, ahsap bir yapidir. Kas kemerli pencereleriyle dikkat çeker. Denizden bakinca sagda küçük bekleme salonu, solunda iskele memuru ve çimaci odasi, arkada gise yer alir. Iskelenin rihtim uzunlugu 12 m kadardir.
Üsküdar İskelesi: Şehir hattı vapurlarının Her yirmi dakikada bir yolcu alıp, yolcu indirdiği Üsküdar iskelesi Şirket-i Hayriye’nin Boğaz kıyılarında yaptırdığı ilk iskelesi olması bakımından ayrı bir yeri vardır. İlk yapılan iskele bugünkünden biraz daha içerde, tarihi çeşmeye biraz daha yakında olduğu kayıtlarda belirtilir. 1906’da ilk iskele binası yıkılıp yerine yenisi inşa edilir, içinde kuş kafesler, süslü, oymalı bilet gişeleri yer yapı bugünkü halini 1983 yılında gerçekleştirilen inşa ile alır.
Beylerbeyi İskelesi: Yapım tarihi bilinmemekle birlikte çok eski yerleşim yeri olan çevresindeki tarih ve kültür mirasının bir parçası olarak geçmişin anılarını yaşatmaktadır. T.C. Kültür ve Bakanlığından restorasyon izni alınmış olup İskele binasının aslına uygun olarak restorasyonu ile beton iskele platformu inşa edilerek yeniden vapur seferlerine açılacaktır. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığınca taşınmaz kültür varlığı olarak tescillidir. Boğaz hattı yolcu gemilerimizin en eski geçmişi olan iskelelerinden biridir.

Çengelköy İskelesi: İstanbul Boğazının en eski yerleşim yerlerinden biri olan Çengelköy İskelesi'nin yapım tarihi net olarak bilinmemektedir. T.C. Kültür Bakanlığı İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu izni ile yakın bir geçmişte aslına uygun olarak restore edilmiştir. 172 m2 iskele binası ahşap kaplama olarak inşa edilmiştir. Denize kazık çakılarak elde edilen 330,75 m2'lik mahal iskele platformu olarak kullanılmaktadır. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığınca taşınmaz kültür varlığı olarak tescilli olup Boğaz hattı yolcu gemilerine hizmet vermektedir.
Kaynak: Şirket-i Hayriye internet sitesi

16 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben vapurcuydum. Kucukken halam beni birinci sinifa oturttururdu. O zamanlar ucuncu sinif dahi vardi. En altta, vapurun dibinde.

Sonra universitede cok binerdim. Benim yerim bile vardi. Arasira eski ucuncu sinifa otururdum, o zamanlar siniflari kaldirmislardi.

Simdi, Turkiye'ye gelince, Buyukada'da kaldigim icin, hepten vapurcuyum. Gunes ne tarafa gelecek, ruzgar nereden esecek, hangi iceri koltugunun manzarasi muhtesemdir, butun hatlarda hepsini bilirim! :o)

Cocuk gibi sevindim simdi boyle birseyi bildigime! :o)

www.elifsavas.com/blog

Punto dedi ki...

Sevgili Elif; vapurun tadını alan hemen tiryakisi olurdu. Siz de onlardan birisiniz, biz de öyleydik. Üstelik Beşiktaş'ta oturmamıza karşılık.
Akıl dolu bir organizasyonla deniz yolunun trafiği çok rahatlatacağına inanıyorum. Özellikle şehrin merkezine yapılan yolculuklarda.

Adsız dedi ki...

Ben de İstanbul'a geldiğim tatilllerin ikisinde vapurla boğaz turuna katılmıştım. Bir keresinde Eminönü'nden, diğerinde ise Yeniköy'den binip tüm iskelelere uğrayıp, Anadoluhisarı'na kadar gitmiştim. Oradaki bir kaç saatlik molada, balık yiyip ve de acıbadem kurabiyelerinin de tadına bakıp dönmüştüm.


Vapura binmeye Çanakkale'den alışkınım.Lise ve ortaokulu deniz aşırı okudum. O zamanlar vapura değil, motor dediğimiz minik teknelere binerdik. Zorlama ile üç araba sığardı ancak. Lodos esti mi tekneyi alttan alttan sallardı, poyrazda ise bir sağa bir sola yatarak yol alırdık.

Nerden nereye Punto Ağabey:)

Punto dedi ki...

Hatırlıyorum o tekneleri Sevgili Mine. İzmir'de askerliğimi yaparken çok kullandım Çanakkale yolunu. Yine de severim, fırsat buldukça o yoldan gitmeyi tercih ederim. Deniz yolculuğu, uzun kara yolculuğunun molası gibi gelir insana.

Pınarın Kulubesi dedi ki...

Akın Amca
öğrenciyken Üsküdar'da oturdum son dönemde, Okul ise Maçka'da idi. Vapur ile 7 dakika sürüyordu. Derse yarım saat kala evden çıkmam yetiyordu. Daha önceden ise Maslak'da üniversitenin yurdunda kalıyor en az 1 saat önceden yola çıkmam gerekiyordu. Karşıya taşınmıştım ama yolda ve trafikte geçirdiğim vakit çok azalmıştı. Üstelik boğaz manzarası ve martı sesleri eşliğinde keyifli bir yolculuğa dönüşmüştü. Şimdi bu vapur sefasını özledikçe Eyüp'den biniyoruz, 1 saat sonra Üsküdar'a varıyoruz. Biraz dolaşıp aynı şekilde Eyüp'e dönüyoruz.

Punto dedi ki...

Vapurun zevkini alan bir daha bırakamıyor tabii Sevgili Pınar. Üzüldüğüm nokta bu kadar rahat, güzel ve dediğin gibi boğaz sefası sürmek varken, deniz yolunun özendirilememesi. Çok mu zor acaba?

Yunkabu dedi ki...

Istanbul'u cok ozluyorum. Fotograflariniz ve beni Besiktas'a goturdugunuz icin tesekkurler.
Her sabah Sariyer'den Sirkeci'ye giden vapura binerdim. Okulum ogleden sonra 5 te basliyordu. Sabah 09 dan 15 e kadar Sirkeci'de bir muhasebecide calisiyordum. Vapurda herkesin yeri belliydi. Dost olmuslar, arkadaslik gruplari olusmustu. Ben vapurda hep calistigimda merdivenin basindaki koltukta yalniz olurdum. Okul ve isi bir arada goturmekten zorlaninca isi birakmistim tabii vapuru da. Hala gulumseyerek anarim o vapur ortamini..

Punto dedi ki...

Sevgili Yunkabu; bugün acaba Sarıyer'den kaç kişi biniyor vapura Eminönü'ne gitmek için. Çok olduğunu sanmıyorum.

Tijen dedi ki...

Akın Abi,
Siz anlatınca özlüyorum İstanbul'u. Oysa Ege'de, Akdeniz'de olmak daha cazip geliyor şu sıralar.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Yine harika bir yazı yazmışsınız ellerinize sağlık

Punto dedi ki...

Sevgili Tijen; Bu sıralar İstanbul pek çekilecek gibi değil. Hele dışarıda felaket bir hava varken.

Punto dedi ki...

Teşekkür ederim Sevgili Ayşegül. Sadece hatırladığım anılarımı paylaşıyorum o kadar.

Esra dedi ki...

Sevgili Akin Abi, harika bir yazi yazmissiniz. Elinize, dilinize, kaleminize saglik. Ben de yillardir hep ayni seyden sikayet ederim. Istanbul'da deniz trafiginin hic kullanilmamasindan. Aslinda bu sadece Istanbul'a ozgu birsey degil ne yazik ki. Dort bir tarafi denizlerle cevrili bir ulkede acaba kac kisi vapurla, gemiyle ya da tekneyle seyahat ediyor? Ya da kac kisi hayati boyunca bir kere gemi ile seyahat etmistir?

Bir diger sikayetim ise bundan 74 sene once dort bir yani "demir aglarla orulmus Ana yurdu" olan bir ulkenin bugun demiryolunu neredeyse hic kullanmiyor olmasi.

Tum agirlik karayollarinda...

Ne yazik ki...

Punto dedi ki...

Sevgili Esra; dediğin gibi demiryolları da çok ihmal edildi. Bildiğim kadarı ile 1950'den sonra Amerika istemedi demiryollarını. Karayollarına ağırlık verildi. Kamyon taşımacılığı öne çıkarıldı. Kamyonlar karayollarında azrail gibi dolaştılar durdular yıllarca.
Gemilere yabancı kalınmanın bir sebebi de İstanbul'un Anadolu'dan göç alınması ve gelenlerin denize yabancılığı. Korkudan gemiye binmeyen o kadar çok kişi var ki.

pinar dedi ki...

sevgili Akın amca ,
ne yazık ki bu bahsettiğiniz yerlerin hiçbirini bilmiyorum fakat çekmiş olduğunuz resimler görüntüler bir harika..bende vapurda seyahat sevenlerdenim ama benim şu yaşıma dek tanıdığım tek vapur konak-karşıyaka vapuru :)20 küsur dakikada karşıdan karşıya geçiliyor .hele de hava güzelse dışarda oturup bir bardak kahveni eline alıp uçuşan martıları ,güzel izmirimi seyretmenin tadına doyulmaz...

Punto dedi ki...

Sevgili Pınar; İzmir'de de vapur yolculuğu güzeldir. Askerliğimi İzmir'de yaptım ve Karşıyaka'da oturdum.
İstanbul tabii farklı. Boğaziçi gerçekten denizden bakıldığında insanı büyülüyor.Hele erguvanlar açtığında.