19 Nisan 2008

Bayburt Bayburt olalı!..Türkiye yerinde sayalı!

Beşikdüzü Köy Enstitüsü Müzik öğretmeni Mehmet Ali Kamacıoğlu köy çocuklarından kurduğu orkestra ile. (Üstte). Orkestra bir konser çalışması sırasında. (Altta)
Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası Bayburt'ta konser verdi... Olay oldu ve haber oldu... NEDEN ACABA?
Çünkü o Bayburt (ki önemli bir medya patronun memleketidir) yıllar önce gene Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrasını konuk etmiş ve konser sonunda dinleyenlerden yaşlı biri : "Oğul Bayburt Bayburt olalı böyle zülüm görmemişti" cevabı ile ne anladığını ve ne denli, mutlu olduğunu göstermişti!...
YIL 2008..
Bu gün de konseri dikkatle izleyenler araya türkü söyleyen Bayburtlu genç çocukların sokulduğunu yani belki de zülmü hafifletme gayreti yaşandığını görebilirler. Biraz daha ince düşünenler bu işi Ertuğrul Özkök'ün damadının Cumhurbaşkanından rica ederek halktan önce Bayburtlu patronlarının memleketini aklamak için ve de mutlu edebilmek için yaptığını da akıl edebilirler..
Ne olursa olsun Senfonik bir orkestranın Bayburt konseri haber olmuştur... Ahhhh denmiştir..
Şimdi bize kalan Yaaaa kısmını hatırlatmak olacakl..
Bilinmeyeni hatırlatmak... Ve bu bilinmeyen şey, büyük bir orkestra ile bu işin hala tartışılan Köy Enstitüleri bünyesinde 4 sesli korusunu da ekleyerek köy çocukları ile yapılmış olmasıdır.
Tarih...1946
Yer Beşikdüzü... Bayburta çok uzak da değil...
TARİH DİYOR Kİ....Müzikal oyun...
............
Ah babacığım ahhhh...
Bugün de Meclis’te milletvekilleri birbirini dövüyor.. Dinleme tahammülleri sıfır... Senin cümlelerine babam olduğun için mi dikkat etmemişim...
"ÇOK SESLİLİK UYUMUN İLK ADIMIDIR. FARKLI SESLER ANCAK BİR ARADA OLURSA BÖYLE GÜZEL BİR SONUÇ ALABİLİRSİNİZ. UYUMU SAĞLAYABİLİRSİNİZ ".
Bayburt Bayburt olalı eziyeti konuşuyor... Göstermelik de olsa geçen akşam alkışları duydum... Ama Türkiye Türkiye olalı yerinde sayıyor... Ve adım adım geriye gidiyor... Alkışları duymayı da beklemiyorum..
İyiki bu zamanı görmüyorsun... Seni özledim babacığım... İçimdeki acı her klasik müzikte çoğalarak saldırıyor... Verdi'nin besteleri bile çare olmuyor artık...
Kelaynak
.........................................................
Kelaynak yazıyor

GEYİK….CANDIR!
Önce biri boynuzlarını ekrandan taşacak kadar yakından gözümüzün içine soktu… Ne oluyor demeye fırsat kalmadan sürüler halinde yemyeşil alanları kapladılar… Nereye baksan bir başka geyik akın akın geliyor… Yaşlısı, irisi, genci, düşüncelisi, azgını… Nerede ne kadar geyik varsa çıka geldiler… Sanki ülkem geyiklerin istilasına uğramış!…

Slogan GEYİK CANDIR deyip bitiyordu ama benim aklıma gelen sorular bitmiyor ki… Her yeni günle yeniden başlıyor! Geyik candır da, peki can nedir? Onun geyikle ne ilgisi var? Can benim ülkemi seven onun sevdalılarıdır… GEYİK istilası ise acı bir gerçek… Reklama kanıp telefona sarılmayın. Cevap alamazsınız!… Telefonunuzu değil gözünüzü açın… Bakın etrafınızda ne geyikler dolaşıyor!
………………
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi başkanı Luiz Maria de Puig, geyik şaşkını değil mi? AKP liler gidip ricada bulunmuşlar… Aman partimizi kapatacaklar… Siz de bir bildiri yayınlayın da partiyi kurtaralım…
AKPM hem her zaman gerekli gördük deyip bildiri yayınlayan bir organ… Puig açıklamak zorunda kalıyor ve diyor ki:"Bilmenizi isterim ki bu talep Türk heyetinden geldi”.
……….
Düşünün sürüler haline geyikler Ankara sokaklarını doldurmuş… Yavaş yavaş ara yollardan Anadolu’ya doğru koşuyor.. Geyikler. Yaşlı başlı geyikler. Boynuzları göğe değecek geyikler!

“Ulusal onur” diye bir şey duymuşlar mı? Yargıya saygı diye bir kavramı öğrenmişler mi? Benim ülkemin yargısına yabancıların laf etmesi, üstüne üstlük kalkıp bir de bildiri kaleme alması sömürge yönetimlerine yakışır bir tutum değil mi? Benim ulusum egemen ise egemenliğini nasıl kullanır? Önüne gelenin akıl vermesine fırsat vererek mi? Gel bir bildiri de sen yayınla diyerek mi? Hem ülkeyi ben yönetirim diyeceksin, hem % 47 ile kendini padişah sanacaksın, hem de gidip ülkeni AB ye şikayet edeceksin? Partimi kurtar yeter ki, sen ne olursa olsun, yargıyı etkileyebilirsen etkile ve lütfen ülke aleyhine bir bildiri yayınla diyeceksin..
………..
Düşünün sürüler halinde geyikler Ankara sokaklarını doldurmuş… Yavaş yavaş ara yollardan Anadolu’ya doğru koşuyor.. Geyikler. Yaşlı başlı geyikler. Boynuzları göğe değecek geyikler!
…………..
Yeşil ovalardan geçerken pirinçleri de yok ettiler… Öyle mi? Tarım Bakanım ne güzel söylüyor… Telefonlarınızı kapayın kulaklarınızı açın… Halk pirinç kuyruğunda… Ama söylem de sıkıntı yok… Fırsatçılar var. Spekülatörler var… Kim bunlar? Kim yaratır bunları?
Geyikler… Geyikler candır… Gerçeği bilirler… Susarlar… Suskun ve umutsuz… Yaşarlar…
Tarım Bakanı: “Yok böyle bir şey! Depolarımız pirinç dolu… Halkımıza sesleniyorum.. Pirinç yemeyin… Üç gün sabredin! Bulgur yiyin”.
Benim halkım sabır taşı… Soramıyor… Devlet bu pirinci üreticiden aldı… Kime sattı? Milletin vekilleri soruyor… Kimlere ait gemiler liman açıklarında bekliyor?…
……………
Benim bakanım Türkçeyi de unutmuş… Geyikler akın akın… Nereye baksan varlar… Eski AKP Milletvekili Turhan Çömez, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve oğlu Abdullah hakkında “fabrika yapabilmek için ayrıcalık istediği” iddiasını yeniliyor. “Unakıtan Ailesi bana dava açsın... Bekliyorum”diyor… Maliye Bakanının cevabı İngilizce “What is the next?” Türkçe bitmiş… Kelime kalmamış… Cevap verecek durumu yok sanmayın… Mesele lisan uyumsuzluğu!.. “Geçiniz, başka soru sorunuz” diyor.. Cevap gene yok…
……….
Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın The Financial Times Gazetesine konuşuyor:
Anayasa Mahkemesi'nin
işini kolaylaştırmak amacıyla Anayasa'yı değiştirmeyi düşündüklerini söylüyor… Oysa yurdum topraklarından uzakta olan Başbakan Katar'da “AKP'nin kapatılacağına inanmıyorum. Bu yüzden Anayasa değişikliği yapıp bunu halkoylamasına götürmeyi düşünmüyoruz” beyanında bulunuyor…
Kara kara düşünmek bize kalıyor… Düşünüyorum… Düşünüyorsun.. Düşünüyoruz…
………………………..
Geyikler geliyor ekrana… Geyikler… Ankara sokaklarını doldurmuş… Yavaş yavaş ara yollardan Anadolu’ya doğru koşuyorlar.. Geyikler. Yaşlı başlı geyikler. Boynuzları göğe değecek geyikler….

2 yorum:

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Gecen gun Hadi Uluengin 'Köy Enstituleri Balonu' diye bir yazi yazmis, ben de bir dostuma gönderdim, o konuda kitap yazacak kadar bilgisi ve deneyimi olan. Bana yaziyi ancak yarisina kadar okuyabildigini, okudugu kadariyla da midesini alt ust ettigini söyledi...

Punto dedi ki...

Sevgili Alp ve Ege'nin annesi; o yazıyı ben de okudum. Üzüldüğüm nokta, kendini aydın sanan ama karanlıkta dolaşan bu tiplerin yetiştiğim gazetede köşe yazarı olmaları.
Gazetecilik araştırma ister. İnceleme ister ki hükümler buna göre verilsin.
Köy Enstitü projesinin ne olduğunu incelemeden, Kemal Tahir'in bir romanındaki "öğrenciler amele gibi çalıştırıldı" mantığından yola çıkan yazı da "balon"dan öteye gitmez.
İsmail Hakkı Tonguç'un "köyde imamın yerini öğretmen alacak" hedefinin bugün geldiğimiz noktada ne kadar anlamlı olduğunu kendini aydın sananlar pek anlamazlar. Zira işlerine gelmez.