18 Nisan 2008

Fethiye'nin "Elleri kırılası yaratıkları"!...

Fethiye’nin merkezindeki görülecek yerleri Asortikkrep ’le gezdik. Kaya mezarlarına dar sokaklardan geçerek gittik. Bu bölge, Fethiye’nin eski yerleşim yeri. Kaya mezarlarının kapısını sonuna kadar açık bulduk. Görevli mörevli kimse yoktu. Belli ki görevliler de sezonu bekliyorlardı. Kaya mezarlarından kopar bir parça al götür. Kimsenin ruhu bile duymaz. Zaten mezarın görüntüsünden de buralarının birileri tarafından didiklendiği izlenimi ediniyor insan. Kaya mezarlarından sonra şehri tepeden göre göre dar sokakları takiben limanlara geldik. Oradan da Fethiye’yi karşıdan gören piknik yerlerinin bulunduğu Samanlık Koyları'nı gezdik. Bizi batmış ve denizin dibinde silueti görünen bir gemi karşıladı. Umarım balıklara yuva olan bu gemiyi çıkarmazlar. Fethiye’nin sahil boyu, gazinolarla bezenmiş. Çok uzun bir yürüyüş yolu var. Hele akşam güneş batarken o bölgedeyseniz yürüyüşü bırakın ve güneşin batışının güzelliğini seyredin derim.
İşte fotoğraflarla Fethiye:
FETHİYE İSMİ NEREDEN GELİYOR?:Ticaret için yöreye gelen Grekler malarya mikrobu yayan bataklıklardan uzak bir bölgede Levissi ( bugünkü Kaya köy) şehrini kurarlar. Meğri bu kentin iskelesi olur. Meğri’de ilk belediye örgütü 1874’te kurulmuş ve ilk başkanlığa Rodoslu Hacı Mehmet Ağa getirilmiş. 1900’e doğru Girit ve Trakya’dan gelen Türklerle nüfuslandırılan Meğri’nin adı Belediye Meclisi’nin 1914’te aldığı bir kararla ilk Türk Hava Şehidi Fethi Bey’in adına ithafen Fethiye olarak değiştirilmiş. Fotoğraf kaya mezarından Fethiye'nin genel görünümü.
HER GÜN GÜNEŞ BÖYLE BATIYOR:Rıhtımdan bakıldığında Güneş, Samanlık Koyları'nın üzerinden batıyor. Fethiyeliler o kadar alışmışlar ki bu manzara ile hiç ilgilenmediler bile. Bir turist olarak heyecanla deklanşöre arka arkaya bastım bu görüntüleri yakalamak için.
AZ ÇİÇEKLİ RIHTIM: Yürüyüş için çok uzun bir rıhtımı var Fethiye’nin. Belediye bu rıhtım boyunca sık sık oturma grupları koymuş. İnsanın gözü ister istemez çiçekleri arıyor. Tek tük çicek kümelerine rastlıyorsunuz. İstanbul, çiçek cenneti olması gereken bu kentten çok daha fazla çiçeğe sahip.
TELMESSOS ANTIK TİYATROSU: Antik kaynaklar Telmessos’da büyük bir tiyatronun olduğundan bahsetmekteydi. 1993 yılında Fethiye Müze Müdürlüğü Başkanlığında yapılan sondaj kazılarında erezyonla dolmuş olan 3-4 metrelik toprak tabakası altında tiyatronun oturma sıraları bulunmuş.
Fethiye’nin karşı kıyısından küçük samanlık koylarından görünüşü ise böyle.
ESKİ FETHİYE: 24 Nisan 1957’de meydana gelen deprem, merkezdeki evlerin % 90’ının yıkılmasına neden olurken dönemin kaymakamı Nezih Okuş ve diğer yöneticilerin duyarlı tutumları sayesinde sadece 19 kişi hayatını kaybetmiş. Bugün antik tiyatro ve Paspatur çevresinde, Çarşı Caddesi’nin güney kesiminde farklı tarzlarıyla seçilebilen eski Fethiye evleri, kentin hüzünlü geçmişinin kalıntıları olarak bizleri selamlıyor.
LİKYA KAYA MEZARLARI : Mezarlar Likya döneminden kalma. M.Ö.4.YY. eserleri. Bunlar, gelen doğal kayaya oyulmuş mezarlar. Mezarların en görkemlisi Amintas. Bu mezar İon stilinde ve tapınak türünde. Soldaki sütunun orta kısmında, M.Ö.4.YY. alfabesi ile ”Herpamias oğlu Amintas” yazılı. Bu kişinin kimliği tam olarak bilinmiyor; ama ünlü bir kumandan olduğu söyleniyor.
OKALİPTUS KÖKÜ: Bölgenin zamanında bataklık olduğu biliniyor. Sanırım Osmanlı beyleri, bataklığın kurutulması için bölgeye bol miktarda suyu emen okaliptüs ekmişler. Portakallar çiçek açmış artık. Çok fazla portakal bahçesi göremedik. Sanırım portakal tarlası olanlar, bunları ev yapmak isteyen yabancılara satmışlar.
ÖNÜ ARKASI FARKLI GAZİNO: Rıhtım boyunca bir çok gazinonun önünden geçiyorsunuz. Her bölgede olduğu gibi burada da rıhtımların önemli bir bölümü gazinolarının işgali altında. Herhalde belediye bu yerlerden önemli kira alıyor ki rıhtımın işgaline izin vermiş.(Üstte) Gazinonun arkasından yol geçiyor. Gazino işletmecileri kıvır zıvırlarını arka tarafa koymuşlar. Hani temizlikçi kızın tozları halının altına süpürmesi gibi.
GÜNEŞ SAATİNİN İLGİNÇ HİKAYESİ: Rıhtımda cam fanus içine alınmış mermeri kırık güneş saati ilgimizi çekti. İçinde bu kırıklarla ile ilgili bir yazı vardı. Yazının son cümlelerini sizlerle paylaşıyorum; “05 Mayıs 2006 günü açılışı yapılan Türkiye’nin halka açık sergilenen ilk güneş saati 08 Mayıs 2006 günü ELLERİ KIRALASI YARATIKLAR tarafından bu hale getirilmiştir”. Ne bekliyorlardı ki.

4 yorum:

Asortik Krep dedi ki...

Bazı bahçeli evlerin önünden geçerken hayali bir şekilde bahçeyi giydirip çiçeklerle süslüyorum :) Şu köşeye şu sarmaşık, bu kısma yayla papatyası, buraya sardunya gibi.

Yol düzenlemeleri ve bitki seçimi zaten hep kötüdür buralarda..Hatta Karaçulha Belediyesi kaktüs cenneti olabilecek Fethiye için su istemeyen yer örtücüler değil yol düzenlemelerinde 2-3 blok arayla havuz denemeleri yapmış şehrin girişine..Ortalık küresel ısınmadan yıkılırken bu yaklaşıma ne diyeceğimi bilemedim ben.

Punto dedi ki...

Ben de çiçekleri hayal ederek geziye başlamıştım Sevgili Asortik Krep. Hatta Berceste'ye söz verdim çiçek fotoğrafları çekerim diye. Bazı bahçelerde vardır tabii çiçek ama laf olsun diye dikilmiş hepsi. Aslında ülke olarak kültürümüzde çiçek pek yok.
İstanbul gerçekten son yıllarda çok mesafe almış.
O havuz merakı bizim sitede de vardı. Şimdi o havuzları toprakla doldurup çiçek dkiyoruz.

Adsız dedi ki...

siz gazinoculardan ne istersinizki? onlar size çok mu dokunuyor?

Punto dedi ki...

Sevgili Adını yazmayan adsız; ülkemizin en büyük derdi okuduğunu anlamayan insanların çokluğudur. Görüntü çirkinliği yaratmadıkları, sağlıklı ortama dikkat ettikleri sürece benim gazinolarla ne derdim olabilir ki. Eleştiriyi dikkate alıp görüntü çirkinliğinin kalkmasını istemek yerine bu şekilde yorum yazanın o kafalardan bir farkı yok demektir. Yazık.
Yorumunuzu silmeden cevap verecek nezaketi gösteren birine bu şekilde yüklenmeye hakkınız olmadığına inanıyorum.