Simsiyah çizgilerin renkliye döndüğü anları seyrettiniz mi?
Ne kadar az değil mi?…Yapışıp kalan karanlık ne kadar güçlü… Ne kadar sinsi bir sarılmışlık var… İnsan çırpınışlarının nafileliği korkutuyor… Duymayanlara, kavramayanlara isyan ediyorsunuz… Olacak iş değil deyip oluşu seyrediyorsunuz…
İran’ın yasakladığı Persopolis bize hangi karanlığın nasıl geleceğini anlatmıyor mu?
Bu karanlık bir türlü fark edilmedi… Fark edilsin istenmedi… Daha önce de yayımlanan fakat en kısa sürede gündemden düşen bir başka benzer hikaye vardı… 1992 de yayımlanan SÜRGÜN (L’Exilée) benzer bir hikayeyi başka bir isim ve üslupla aktarıyordu.(Cep yayınları 1992)
Yani karanlık yıllar geçse de aynı karanlıktı ve kalıcıydı…
Hélène Kafi gerçek adı ile Fariba Aşrûdi İran karanlığını dile getirdi… Aynen bugünlerde yayınlanan Persopolis’teki kızın ikiz hikayesi gibi… Fariba 1965 yılında sürgün edilmiş… Hemen yazılanlardan din düşmanı olduğumu çıkaranlar olabilir… İran’ı İranlılar anlatıyor… Fariba aydın bir din adamının torunu… Ünlü bir matematikçinin kızı. Demokrasi aşığı bir gazeteci… Babası ve büyük babası da Kralın diktatörlüğüne karşı çıkmış. O kitaptakilere nazaran bugün anlatılan Persopolis’te karanlık iyice koyulaşmış.
Aydınlığı kaybedince yakalamak çok zor görünüyor… Belkide yakalamak umutsuz bir hayal olarak kalıyor!
……………………
Bizdeki karanlığa gidişi anlatırken uyanık olmak gerekiyor… Unutmamak, atlamamak gerekiyor..
Genelkurmay’da önemli bir görevi olan bir general ile eski YÖK Başkanı’nın, özel odalarında yaptıkları özel konuşmalardan oluşan kayıtlar yayınlanmamış mıydı?… Bunlar daha sonra Youtube’da bile sergilendi… Karalamadan karanlığa…
Kim yaptı veya kim yaptırdı belli mi? Olayı takip ettiniz mi? Olay takip edildi mi?
Yazıldı…. Vah beee.. dendi ve küllendi… Şimdi giderek artan bir vahşetle korku tüneline yürümüyor mu bu ülkenin aydınlığını isteyenler… Hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi, laik cumhuriyeti savunanlar?.. Kimi malî çembere alınıp susturuluyor Tuncay Özkan ve Kanaltürk gibi…Kimi kuşatılıyor, kimi de korkutulmuyor mu? Yeniden, yeni bir karanlık dalgası sarmıyor mu bizi? Ülkenin yarısından biraz fazlası hasta mı? PARANOYAK MI?
ANAYASA Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün, bir polis aracı tarafından takip edildiğini düşünmesi, sıradan bir iş mi?… Bir kere de değil ki… 2 aydır benzer araçları peşinde gören Paksüt durumu hem fark etmiş, hem de ilgililere bildirmiş… Ne mi olmuş dersiniz? Bu araçlardan birinin plakasının sahte çıktığı anlaşılmış…
Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün açıklaması Polise inancı arttırıyor mu? Kendimizi güvende hissetmemize yardımcı oluyor mu?
Söz konusu araç bir başka takip için oradaydı! Takip varmış ama bir başkası içinmiş… Öyle mi!
………………..
Bu polis 1 Mayıs’ta tanıdığımız polis değil mi? Bu polis, bizim polisimiz ama bakıyorum bizden yana değil! Kim ne yaptı polise diye hemen herkesin sorup ayağa kalkması gerek… O polis AKP’nin polisi değil ki!
Oy yüzdelerini tersinden okumak “bu milli iradedir… Halk ne isterse yaparız” cümlesinin yarısı boş değil mi? % 47 oy ile padişahlık taslamak dönemi büyümüyor mu?
Endişeler tek değil ki… Görünen, tartışılan ve adım adım karanlığa giden ülke Türkiye. Yapılan anket ve rakamlar başbakanı doğrulamıyor ki! Ülkenin ciddi ANKET şirketlerinden biri AG.. Soru şu:
“AKP ile ilgili Cumhuriyet ve laiklik endişeniz var mı?”
Rakamlar şöyle: % 38.3 EVET KESİN VAR… % 11.2 Evet kısmen var… Toplarsanız halkın 49.5 kadarı bu yönetimden, AKP Hükümeti’nden Cumhuriyet ve laiklik söz konusu olunca endişesi var… Olmayanların oranı da % 41.4
……………..
Karpuz gibi ikiye ayrılmışız… Hem de sıradan bir vatandaşın değil, iktidarın bakanları eli ile Ankara’dan ikram ettiği ham karpuz gibi. Tadımız da, tuzumuzda kaçtıkça kaçıyor! Daha da kötüsü büyük dilimin adı yok… Ağlayanı var mı?
PERSOPOLİS İran’ın karanlığını sergiliyor… Ankara’nın polis gücü de bizim karanlığımızı. Persepolis’e karşı TERSOPOLİS…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder