13 Haziran 2008

Kaptanımız köy düğünlerine dümen kırınca!...

Çocukluğumda Rumelifener’inde yapılan köy düğünlerinin tadı hala damağımda.
Köyümüz balıkçı köyü olduğu için düğünlerde balık sezonlarının sonu olan kasım ve temmuz aylarında olurdu. Köy halkı Karadeniz kökenli olmasına rağmen düğünler Rumlardan kalan adetlere göre yapılırdı.
Düğün gününden birkaç gün önce Sulukule’ye gidilir, oradan çalgı takımı ve çengilerle anlaşma yapılırdı. Düğünden bir gün önce çalgıcılar köye gelirdi. Fenere gelen çalgıcıları ekseriyetle Sibel Can’ın dedesi Cümbüşçü Elmas getirirdi. Takımda Klarnet (gırnata) cümbüş, darbuka, keman ve ut olurdu. Düğün sahibinin ekonomik durumuna göre iki veya dört çengi getirilirdi. Tercih edilen çengilerin başında Hanife isimli çengi gelirdi. Çalgıcıların köye gelişiyle hava değişir, müzik sesleri yükselir, o gün akşama kadar çarşıda mahalle aralarında çalgıcılar çalar, çengiler oynardı.
Çalgıcıların geleceği gün Köy başı denilen yerdeki eski top sahasında masalar kurulur, çalgı takımı için yer yapılırdı. Akşama bir iki saat kala düğün evinden yemekler, mezeler gelir, delikanlılar o masalarda rakı içerlerdi. Ve bu olanlar için kimse kimseyi ne ayıplar, nede yererdi. Hava kararınca lüks lambaları yakılır, direklere asılarak meydan aydınlatılırdı. Asıl düğün o zaman başlardı. Köy halkı gelir, erkekler meydanda, kadınlar hemen yandaki setin üzerine otururdu. Bu arada düğünü yöneten bir kişi olur ve herkes onu dinlerdi. Onun işaretiyle düğün başlar, çalgılar çalar çengiler çıkıp oynarlar ve arada bir içki içen delikanlıların yanına gidip göbek atarlar, delikanlılarda onlara para yapıştırırdı. Köyün delikanlılar ı da arada bir kalkıp kasap oyunu oynardı. Yalnız fenerde oynanan kasap Rum kasabıydı çok hızlı ve atlamalı oynanırdı. İstanbul’ da o şekilde kasap oyunu oynayan pek yoktu. Sadece bir kez Arnavutköy’de bir gazinoda Fener gençleri oynarken bir kadınla bir erkek Rum, kalkıp onlarla oynamıştı. Ağlayarak artık böyle oynayan kalmadı deyip Fenerli gençleri tebrik etmişlerdi. Bu eğlenceler gece yarısına kadar sürer, sonra halk dağılırdı. Çok sarhoş olan gençler, arkadaşları tarafından deniz kenarına topun altı denen yere getirilir. Orada sızan gençler denizden esen serin rüzgarla sabaha kadar ayılırlardı.
Düğün evinde sabahtan kazanlar kurulur, düğün yemeği pişirilirdi. Benim çocukluğumda o yemekleri genellikle babaannem pişirirdi. Ben de yanında olurdum. Yemekler genellikle düğün çorbası etli patates, pilav ve zerde şeklinde olurdu.
Düğün evinin bahçesinde veya avlusunda kurulan masalarda dışardan gelen misafirler ve köy halkı düğün yemeği yerdi.
Öğle saatlerinde düğün evinden uzak bir yerde güvey tıraşı yapılır bu tıraş iki üç saat sürerdi. Tıraş sırasında damadın arkadaşları yine kurulu masalarda içkilerini içerlerdi. Damat tıraş olurken erkek tarafı çalgılarla birlikte gelinin evine gelin almaya giderdi. Eğer gelin Fenerden değilse o zaman balıkçı tekneleriyle gidilir, gelin alınır ve deniz yoluyla yine teknelerle Fenere gelinirdi. Tıraş bittikten sonra damadın en samimi iki arkadaşı kollarına girer, çalgıcılar kasap havası çalarlar, delikanlılar kasap oynayarak damadı eve getirirlerdi. Bu geliş, köyün bütün sokakları dolaşıldığı için çok uzun sürerdi. Evin önüne gelinince damat koltuk için içeri gönderilirdi.( Koltuk gelinle damadın kolkola girerek evin bütün odalarını dolaşmaları ve bir süre yan yana oturmalarına denir) Damadın içeride kalış süresi uzarsa dışarda kasap oynayan gençler, taş atarak evin camlarını kırarlardı.
Damat koltuktan çıktıktan sonra artık düğün dağılırdı. Çalgıcılar biraz daha çalıp para topladıktan sonra Sulukule’ye gönderilirdi. Daha sonra damat evli bir arkadaşıyla birlikte köy başına çıkar, (bazı yörelerde sağdıç diyorlar) arkadaşı damada evlilikle ve ilk geceyle ilgili bilgiler verirdi.
O zamanki düğünlerin tadını unutamadım. Herkes birbirine hoşgörülü yaklaşır, kimse kimseyi içki içti diye ayıplamaz ve müdahale etmezdi. Köy halkına hoşgörü hakimdi. Yine öyle hoşgörülü olabilmek dileğiyle.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Ne güzel anlatmışsınız. Ege düğünleriyle çok benzerlik gördüm. Toplu yemekler, içkiler, damat traşları, çengiler..Bazı yerlerde adetlerimiz uygulanıyor..Onlara sahip çıkmak lazım..Saygıyla..

Muharrem Kaptan dedi ki...

Evet bende trakyada düğünlere gitmiştim benzer yanları çok ama orada davul ve zurna da vardı.Bizim düğünlerde yok.Ama şimdi herşey gibi düğünleride yozlaştırdık.Fenerde şimdilerde salon düğünü malum bir orğ ve 5. sınıf şarkıcılar,Sadece nikah dairesinde nikah ve haremlik selamlık düğünler oluyor.50 yılda Atatürk Türkiyesinin o hoşgörülü güzel adetlerinden Tarikatların adetlerine döndük çok yazık buda beni çok üzüyor ve rahatsız ediyor.