13 Ocak 2009

Toprak altından çıkan silah ve cephaneler!

Son günlerde medyada bir soruşturma rüzgarıdır gidiyor. Soruşturmaya verilen adı özellikle yazmıyorum. Zira Türkler için çok önemli olan tarihi bir olayı, böyle bir soruşturma ile iç içe gösterilmesini kabul edemiyorum. Ayrıca defalarca yazdığım gibi ilk soruşturmanın gizliliğini hiçe sayanların hukuktan bahsetmesini de içime sindiremiyorum.
Son dalga soruşturma sırasında gizli olması gereken aramalar naklen yayınlarla yapıldı, toprak altına gömülmüş bir çok suikast silahına ulaşıldı. Medya heyecanlandı, insanlar telaşlandı, siyasiler kendi görüşleri çerçevesinde attılar, tuttular.
Yılların tecrübesi midir nedir? Silahların bulunması konusunda çok fazla heyecan duymuyorum ve sonucu bekliyorum. Neden mi?
Anlatayım:
Hukuk Fakültesi’ni kazanmıştım. Okula kayıt için sabahın köründe İstanbul Üniversitesi’nin bahçesine girdim. Fakültenin yerini biliyordum. Ortadaki bahçede kimseler yoktu. Kayıt için henüz ortalarda kimse görünmüyordu. Saat 6.00’da kim gelirdi ki.
Ortadaki banklardan birine oturdum. Yarım saat sonra bir ayak sesi duydum. Bir öğrenci daha geliyordu. “Günaydın” dedi, yanıma oturdu.
Kayıt yerine doğru ilerledik. Duvarın dibinde beklemeye başladık. O da Hukuk Fakültesi’ni kazanmıştı.
Uzatmayayım. Arka arkaya kayıt yaptırdık. Aynı sınıfa düşelim diye aramıza birini aldık. İkimizin de numarası çift oldu ve öğleden sonraki eğitime düştük. ( O dönemde çok fazla öğrenci olduğu için sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki eğitim veriliyordu. Şimdi nasıldır bilemiyorum)
İlk yılımız hay huyla geçti. Fakülte hayatına ısınamamıştık. 10-15 kişilik grubumuzdan çoğumuz sınıfta kaldı. Arkadaşım ve ben de dahil.
Ertesi yıl dersler başlamadan önce aynı grup bir çay bahçesinde toplandık. O arkadaşım “size önemli bir haberim var” dedi. “Okuldan ayrılıyorum, Harp Okulu’na gidiyorum”.
Şaşırmıştık.
O yıl, 21 Mayıs’ta Harp Okulu’nda ayaklanma olmuş, çoğu öğrenci Harp Okulu’ndan atılmış, okul komutanı Talat Aydemir tutuklanmıştı. (Aydemir yargılama sonucu mahkemece idama mahkum edilmişti).
Okul boşalınca lise mezunlarından öğrenci almak için duyuru yapılmış, bizim arkadaş da bu duyuru ile okula girmişti.
Hukukta devam ederken arkadaşımla bağlantımı koparmadım. Yıllarca birbirimizi aradık.
Sonunda arkadaşım, Tuğgeneralliğe yükseldi ve çalıştığım gazetelerden birinin yanındaki askeri birliğin komutanı oldu.
Daha sık görüşmeğe başladık.
Derin devlet tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde arkadaşım eşi ile bize geldi. Laf döndü dolaştı derin devlete dayandı.
Ve şimdi arkadaşımın (ne yazık ki rahmetli oldu. Onu rahmetle anıyorum) anlattıklarını sizlerle paylaşıyorum:
“Ben Ankara’da görevliyken Özel Harp Dairesi’nde çalıştım. Özel Harp Dairesi resmi bir kuruluştur. NATO ülkelerinin hepsinde bu örgütlenme vardır. ( Gladyo dedikleri örgütlenme)
Bu örgütün görevi ülkenin düşman tarafından işgal edilmesiyle başlar. Burada amaç ülkenin kurtarılmasıdır.
Örgüt birbirini tanımayan hücrelerden oluşmuştur. Bu hücrelerde ülkesini seven, eli silah tutabilen güvenilir kişilerden oluşur. Her hücrenin sadece o hücrenin yerini bildiği bir yerlere saklanmış silahları vardır. Bu silahlar özellikle suikast silahlarıdır.
Bir hücre diğerinin silahının nerede olduğunu bilmez.
Örgütün kuruluş amacı budur. Ama günümüzde bazı hücrelerin bu silahlarda yasal olmayan işler yaptıkları iddiaları vardır. Ne kadarı doğrudur ben de bilemem”.
Evet! Dostlarım. Toprak altından çıkarılan "cephanenin" arkadaşımın anlattığı sistemde kullanılabilecek silahlar olmadığı çok açık.
Ben sadece böyle bir sistem içinde saklanmış silah ve cephanenin de varlığını, bu silahların yasa dışı işlerde kullanılmış olabileceğini sizlerle paylaşmak istedim. Okadar.

7 yorum:

Muharrem Kaptan dedi ki...

Evet Akın abi bu bilgileri yazdığın için teşekkür ederim.Daha önce bazı kitaplarda aynı şeyleri bende okudum.Ve mantık bu bilgilerin doğru olduğunu söylüyor.Ama ne yazıkki ülke ehliyetsiz lerin elinde.Bütün bunların neye hizmet olduğunu ya bilmiyorlar yada bilmiyorlar.

Adsız dedi ki...

Selam Punto,
ATO Bşk.Sinan Aygün aklıma geldi.
Tuvaletinden tabanca çıkmıştı,polis
haberdar edilmeseydi,kimbilir ne
spekülasyonlar yapılacaktı tutuklandığında...Eski bir emniyetci krokileri evinde saklayacak(!),elleriyle koymuş gibi
bulacaklar...Çok düşündürücü!Diğer
yazdıklarınıza katılıyorum.
Nur Aksoy

Punto dedi ki...

Sevgili Muharrem; bu bilgiyi artık televizyonlarda açık açık söylüyorlar. Tabii bulunan cephanelerle ilgili çok çelişkili sonuçlar var ortada.

Punto dedi ki...

Sevgili Nur; her türlü aldatmacaya açık bir durum var ortada. Benim bir hukukçu olarak üzüldüğüm nokta, ilk soruşturmanın gizliliğini medya da dahil hiçe sayanların hukuku ve insan haklarını dillerinden düşürmemeleri.

Berceste dedi ki...

Ben de Sinan Aygün'ü söyleyeceğim. Adam tek başına çatır çatır TV programlarında hepsinin hakkından geliyordu. Herşeye cevabı vardı, kampanyalar yürütüyordu. Ne oldu? Susturuldu! Cumhuriyet mitinglerini organize edenler, dernek üyeleri ne oldu? Susturuldu! Silahlar için de adını hatırlamadığım emekli bir paşa(sanırım özel harekat bölümünden) silahlar böyle saklanmaz, toprak altında bu şekilde saklanırsa paslanır, bu işi bilen subay adam da bunu yapmaz diye beyanda bulundu! Dediğiniz gibi sabrın sonu selamet ama ne kadar süre?

Punto dedi ki...

Evet sevgili Dilek. Cephane ve silah bu şekilde saklanmaz. Ruhsatlı tabancamı bir hafta temizlemesem ev ortamında bile paslanıyordu. Silahı emniyete bağışladım ve kurtuldum. Sanırım sağda solda, parklarda bulunan mühimmat da birileri tarafından bşımıza iş açılır korkusuyla bırakılıyor.

EDS dedi ki...

Silahlar can almak için yapılmış araçlardır. Lütfen silaha karşı sesimizi yükseltelim.
http://antibssah.blogspot.com/