Bir gazete
nasıl doğar, nasıl batar Yazı dizisi -10-
Bulvar’da yapılan
çarpıcı haberciliğin pek çok örneği bulunabilir… Ama ben uzatmadan ve biz ne
gazeteciyiz havası yaratmadan! Özetlemek ve akılda kalan dedikodusu
yapılanlardan seçme yapmak isterim…
Bulvarcılar, siyasi
parti kurar. Bulvar’ın Ankara Temsilcisi Tayyar Şafak Ispartalıdır... Onunla
her gün siyaset tartışılır. Bir gün, “Siyasi parti kurmak öyle ayağa düştü ki
der ve ekler…. İki buçuk milyonu olan herkes kurar.” Yalçın Kamacıoğlu sorar: “Bizim parti kurmamıza bir engel var mı?” Tayyar Şafak’ın cevabı, “Alayım mı başvuru kağıtlarını,” şeklinde olur.
Kamacıoğlu “Al” der. Muhasebeden para çıkarılır ve parti kurulur.
Yalçın Kamacıoğlu o günkü olayları şöyle özetliyor:
Gündem ve haber
yaratma özelliği Hürriyet alışkanlığıdır… Haber merkezi çoğunlukla Hürriyet
kökenli arkadaşlardan kurulduğu için bu işe yatkındılar. Ucundan yakalanan
haber mutlaka sonuna kadar işlenir… Bu bir yumağın ucundan ipi sonuna kadar
çekmeğe de benzer…
Haberin özel
kalabilmesi önemlidir… Bizim için daha da önemli oluyordu! Bu nedenle konuyu
sadece benimle konuşmasını istedim… Tayyar ben olmadığım anda Akın’ı arayacaktı…
Akşamüstü uğrayan Nazlı Hanıma da haber şu sıra saklı kalsın… Bir ilerleyelim…
Son cümleyi noktaladıktan sonra yeniden değerlendiririz dedim… Öyle de oldu
sanıyordum… Parti kurulma çalışmaları sürerken Kemal Bey öfke ile beni aradı…
Odasına çağırdı..Tercüman’da her şey olur ama hiç bir şey Kemal Beyden
saklanamazdı!--Sen ne yapıyorsun? Parti mi kuruyorsun?.. Nedir bu gizli kapaklı işler?
--Haber yaptığımızı zannediyorum… Gizli çünkü duyulursa bir hükmü-kıymeti kalmayacak?
--Peki genel başkanı kim olacak? Buradan mı eleman vereceksiniz?
--Kemal Bey bu tamamen kurgu… Ankara’dan Tayyar ne gerekiyorsa ayarlayacak… Sizin vereceğiniz bir isim varsa onu da alalım..
--Ne yapacaksanız yapın… Tozu dumana katmışsınız! Ankara fellik fellik her şeyi soruyor. Kemal yeni bir parti kurduruyor lafları da ayyuka çıkmış! Gazetecilik yanı okşanıyor ama günlük sıkıntı keyiflenmesine engel oluyordu...
……
Daha sonra bu işin yeni parti hazırlıklarının ANAP’ ta huzursuzluk yarattığını, bir anda siyasetin içinde değişik yorumlara yol açtığını öğrenecektim… Ama korkulan olmadı, biz parti kurduk fakat siyasete atılmadık… Belki de bu ülkem için son şans idi... O dönem aklımız sadece gazeteciğe eriyordu... Siyaseti de becersek kesin olarak şimdi becerenler gibi de olmazdık! Kurtulur muyduk! Yoksa bizden kaynaklanan kötü tercih yüzünden biz de ülkemiz de kaybetmiş mi olurdu? Bence Türkiye bir kurtulma şansını böylece kaçırdı! Herkes en büyük ya! Tayyar Şafak hemen ertesi gün “Müdür partinin Genel başkanı kim olacak?” diye sordu… Ona başımızda daha parti ortada yokken böylesine sert ve yoğun tepki geliyor… Ne beni ne de Nazlı Hanımı ve de İstanbuldan birini sokma. Ankara kadrosundan ayarla… Genel Başkan mutlaka sen ol” dedim..
Partinin adını Büyük
VATAN Partisi koyduk… ANAP logosunda da Türkiye haritası vardı... Gazetedeki
ressama bir logo yaptırdım… Burada da Türkiye haritasını kullandık… Üzerinde BVP
yazısı vardı. Genelde ANAP logosunu andırıyordu… Bu benzerlik bilerek isteyerek
ve keyif alarak yaptığımız bir incelikti… Aslında mesele bizden
kaynaklanmıyordu… Siyasette Turgut Özal’ın Ilıcak ailesine olan kini açıkça
sergilendiği için karşılık bekleniyordu… Kemal Beyden çok Nazlı Hanımın ANAP’a
karşı yeni bir girişim yaratacağı, sağı belli oranda yeni bir partide toplamaya
çalışacağı konuşuluyordu… Olayın bu denli yaygın anlatılışı inanılmaz bir
gariplikti… Benim endişem, korkum anlamadığım siyasete ve siyaset kulislerine
devamlı uzak kalmam belli bir düşünceye tarafsızlığı kaptırmamakla ilgiliydi...
Çok masum bir gazetecilik hamlesi nasıl yorumlanıyordu… O sıra Kemal Ilıcak
daha ileri bir tepki göstermedi… Kimler kuruyor onu gördükten sonra rahatladı…
Ben çok kesin olarak Nazlı Ilıcak hiç bir noktada bu işin içinde olmayacak
garantisini vermiştim. Kemal Ilıcak’ta beni mutlu eden bir duyguyu ikinci kez
test ediyordum... Kim ne derse desin kim ne kadar tüccar etiketi yapıştırırsa
yapıştırsın Kemal Ilıcak gazeteci idi! Çok çok sıkıntıya girdiği anlarda bile
gazetecilik çizgisi dışına çıkmamış ve direkt olarak haber içeriğine
karışmamıştı... Sözünde durmuştu... Arkadan iş çevirme, dediğini yaptırma hırsı
Nazlı Hanımındı... Aslında bunun komik
bir örneği yaşanmış ama ben uyanamamıştım...
Kemal Ilıcak ve Nazlı
Ilıcak Bankacı Hüsnü Özyeğin’in yakını idiler... Nazlı Ilıcak bir süre gazeteye
Hüsnü Beyin eşi Ayşe Hanımla gelmeye başladı... Ayşe Hanım zamanını
değerlendirmek, boş boş oturmak istemiyor, kısacası gezetecilik yapmak
istiyordu... Böyle isimlerin katkısı, enerjisi, ilgisi gazeteye her zaman için çok olumlu yansıyabilirdi...
Ayşe Hanım olayında... Olmadı... Ama zannediyorum davetlerde, fotoğraf çeken
arkadaşlara Ayşe Özyeğin her zaman yardımcı oldu...
O sıralarda tanınmış kişilerle röportajlar yayımlıyorduk. Her röportajın sonuna da yarın diye bir başka kişi anonslanıyordu. O gün Hüsnü Özyeğin anonslanmıştı. Yani yazı yarın: Hüsnü Özyeğin olarak bitiyordu. Dizgici Özyeğin kelimesini yanlışlıkla örneğin olarak yazmış, tashih servisi de hemen atlamış , örneğin kelimesini mesela diye düzeltmişti. Yanlışlığı Akın pikajda yakalamış, rezil olmaktan kurtulmuştuk. Ama Hüsnü bey soyadını kurtaramamıştı! Çok kere tashih servisi üzerindeki ILICAK baskısının sonucu olarak bu olayı hatırladık... Neredesin Hüsnü Mesela!
Pek çok şeyi farklı
görmeğe alışmış bir ekip olarak elimize fırsatlar geçti… Bunda ekibin,
Bulvar’da görev alanların hepsinin emeği tamdır. Belli konularda iyi bir
anlaşmayı fikir birliğini sürdüren yazı işleri ekibi mutlaka gazetecilik
açısından öne çıkar… Ama aynı oranda TV’lere
çıkmaz!.. Ve bu iş her zaman bir kişinin işi değildir… Gazete bir bütünün en
küçük parçanın da uyumlu olması ile yükselebilir. Benim naklettiklerimi okurken
bu noktayı dikkatten kaçırmayın… Ben yaptım gibi bir hava çıkabiliyorsa bunu da
doğru olarak kabullenmeyin… Biz
yaptık…Ne de olsa gazeteci kıskançlığı
var..Yazdıklarımın doğru olması bu kokuyu silmiyor!. İçindeki ben daha iyiyim dürtüsü öne
çıkabiliyor... Aynı adamın çiftliğinde yaşıyan yarış atlarının aynı ahırda
yaşaması yarış sabahı piste çıkınca biribirlerini alt etmek geçmek için
kıyasiye koşmasına engel olamıyor... Her biri öne çıkmak için ölümüne ter
döküyor.. Tercüman ile yanyana ama ayrı ayrı koştuk.. Konu haber olunca tüm
huysuzluğumla üzerine atılıyordum... Bu duygu kaybolmadı... En ufak bir koku
ile eşelendik... Peşini bırakmadık!
Kızılcahamam haberi ufak bir dedikodu gibi geldi…
Bulvar olarak uyguladığımız sistemde günlük haber toplantılarına sadece haber
listesi okuma ile değil büroların belli zaman dilimini kullanma hakkını da
eklemiştik. Hemen her gün iki haber toplantısı yapılırdı… İlki genel olanı idi.
İkincisinde muhabirler veya büro şefleri gazetelerini veya verdikleri emeği
sorma hakkını kullanırlardı. Bu geniş bir kadro ile olmazdı… Gerekli olanları
çağırtırdım… Şikayet nerede ise muhatapları yüzyüze ve olay küllenmeden
biraraya gelir konu tartışılırdı... Muhabir direkt bana haberini neden
kullanmadığımı sorabiliyordu… Böyle bir kanal her zaman açıktı… Ben çok kere
nedeni biliyorsam söylerdim. Bilmiyorsam, haberi görmemiş isem öğrenirdim… Ve
şikayet eden muhabirle haberi bize ulaştıran yurt haberleri müdürü veya haber
müdürünün önünde görüşürdüm. Haber toplantısı bürolardaki şeflerle yüz yüze
konuşularak tamamlanıyordu. Tayyar’ı gazeteci olarak da insan olarak da
seviyordum ve ona güvenim tamdı… Bu nedenle özel haber geliştirmede onun
ağırlığı öne çıkmıştı…
Nazlı Hanım ve Kemal
Bey de zaman zaman kadromuzda şöhretli bir isim olsun arzusu kabarır… Çok kere
bir davette veya bir gece kulübünde veya gecenin bir yerinde bu şöhretli
isimlerle konuşulur… Yalıya davet edilirler… Gazete de, yalı da onların… Kimin ne
itirazı olabilir ki… Konuşulur tamam denir. Böyle bir anlaşma benim ve ekibin
dışında gerçekleşmiştir… Kemal bey bir dizi (yurt dışı gezisi için) dolarları
ödemiş… Ve bir gün bir dosya içinde haber ve resimler geldi….
Nazlı Ilıcak Kemal
dedi ki diye bir cümle yapıyorsa bu şu tercümeyi de içeriyor..“Büyük patron o… Aslında ben de onun gibi
bu işi isteyerek yaptım… Hemen her şeyi sana da soracak değiliz ya… İşte sana
yazı, al ve itiraz etmeden kullanan… Sana ne oluyor?”Bu tarz Nazlı Hanımın hiç garipsemediği karşımdakini küçük mü görüyorum endişesine kapılmadığı sığ kurgularından kaynaklanıyordu.. Böyle durumlar çok sık olmamakla birlikte yaşanıyordu. Ben gazeteyi yere atan uzun ağızlığı ile yukardan bakan Nazlı Ilıcak’ı hatırlıyordum..Dosyayı uzattı... Verilen dosyanın kapağını dahi açmıyordum…
Bu o ünlü gazeteciye
belli bir peşin hükümle karşı çıktığım için de değildi. Bana ters gelen ekip
dışından yapılan değerlendirmenin emrivakiye çevrilmesi idi… İki şey birden
oluyordu… O gazeteci kendini dev aynasında görüyordu, asla yönetimi takmıyor ve
bu baştan olumsuz bir hava yaratıyordu… İkincisi, adam yerine konmadığını gören
yazı işleri çalışanları elini işten çekiyordu… İşten soğuması beni üzüyordu…
Yapılan bizim gazetemizdi... Gerçekten yarayacak haber ve resimler ister
istemez itiliyor, yönetmesi zor bir ortama dönüşüyordu. Nazlı Hanıma bunu kaç
kere izah ettim bilemem… Bir adım boyu yol alamamıştık..Takıntılı idi..
Bana göre işin doğrusu gidilecek doğru yol da vardı.. Gene çok ünlü gazeteci Nazlı hanımla Kemal beyle konuşur… Ama onların yapacağı doğru iş onu bize yönlendirmek olmalıydı. Genel de işler öyle olmuyordu... Bu olayda da, tepeden inme gelen dosyaya el sürmüyordum... Tarafsız kalmak için… Dosyayı Haber müdürüne verdim. Akın’ı es geçtim… Bizim dışımızda araştırın dedim..
Yurt dışına gidiyorum diye para alan muhabir diğer muhabirlerden aldığı fotografları kullanmıştı. Hiç bir yere gitmemiş, gitmiş gibi yazıyı evine kapanıp yazmıştı! İddialar daha da ileri bir boyuta ulaştı… Üstelik ele geçirdiği filmleri “ben yıkatırım” deyip almış, izinsiz olarak kopyalamıştı. Anlatılan doğru mu bilemem… Ama anlatanı Hürriyet’ten tanıyorduk... Boşuna iftira atacak karakterde biri değildir. Muhabirler bu tip olaylarda yapılan işe çalıntı tabirini de kullanmaz… Atlatılma olur… Fotoğrafları “ben senin filmlerini de bizde yıkatırım” diye almış kopyalamış! Oradan elde ettiği resimlerin bir kısmına ülkeleri anlatan elçiliklerin reklam görüntülerini ekleyerek zenginleştirip dosyayı tamamlamış..
Kemal Bey parayı ödemiş… Nazlı Hanım sık sık soruyor… Ne oldu?… Diziyi ne zaman kullanacağız?…Adam sık sık arayıp bana ne zaman diye soruyor! Ben ilk kez Akın’ı adres gösterdim..
--Nazlı hanım… Sakıncalı bir kaç yan var.. Konuyu Akın size anlatacak. Araştırdık…Ne oldu Akın’a sorun...O daha makul! Tartışabileceğiz yapı da ya...
Nazlı Ilıcak da Akın deyince itiraz edemiyordu... Zira onu transfer ederken benden daha uyumlu anlaşması kolay makul biri olarak kardeşimi bana anlatmıştı ya! Konuşmayı sonlandırırken şunu da ekledim: “Ama size şunu söyleyeyim. Madem bu kadar ısrarla bu şöhretli arkadaşımız sizi arıyor… Ona şöyle deyin… Kendisi beni iyi tanır… Dosyası bende. Gelsin konuşalım… Yazı ne oldu sorusunun cevabını benden alsın..
Ne mi oldu?… Bana
gelmedi… Ama gene benim hakkımda olumsuz bir fısıltı daha yayıldı.
--Adam şöhret
düşmanı… Kafayı bazı isimlere takmış…Bir süre sonra sadece Bulvar ile ilişkisini değil, Tercüman grubu ile de iş yapmama kararı almış o ünlü gazeteci!… Gece davetinde üçüncü viskiden sonra olanlar yukarıdakiler ışıl ışıl, mutluluk vermiştir... Ver sıkıntıyı işi yapacaklara vur geri planda kalanlara!
………………
Gelecek yazı.... NAZLI BAŞIMIZI YAKABİLİR!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder